Kritik mineraller: Gereklilik mi, risk mi?

Kritik mineraller: Gereklilik mi, risk mi?

30.11.2025 11:04:00
Güncellenme:
Ayça Ceylan
Takip Et:
Kritik mineraller: Gereklilik mi, risk mi?

Yenilenebilir enerji çağının yükselişi, kritik mineralleri teknolojiyle birlikte küresel güç mücadelesinin merkezine yerleştiriyor.

Kritik mineraller, modern dünyanın sessiz gücü haline geldi. Uluslararası Enerji Ajansı’nın tanımına göre “ekonomiler ve ulusal güvenlik için vazgeçilmez olan ancak arzı kesintiye açık mineraller” bugün gezegenin enerji geleceğini belirliyor. Lityum, kobalt, nikel, manganez, grafit ve nadir toprak elementleri (toplam 17 element) kritik minerallerin yalnızca bir kısmı.

Gündelik yaşantımızdaki telefonlardan elektrikli araçlara, güneş panellerinden savunma teknolojilerine kadar her alanda bu minerallerin izi var. Bu yüzden kritik mineraller artık birçok ülkenin siyasi ajandasında ilk sıralarda. Çin, özellikle nadir toprak elementlerinde hem madencilik hem rafinaj kapasitesinin büyük bölümünü elinde bulundurarak küresel üretime yön veriyor. Ülkede son yıllarda açıklanan ihracat kontrolleri ve yeni düzenlemeler, bu minerallerin stratejik bir güç unsuruna dönüştüğünü gösteriyor. ABD, 2022 tarihli Enflasyon Azaltım Yasası (IRA) kapsamında elektrikli araç bataryalarında kullanılan kritik minerallerin belirli bir oranının ABD’de veya ABD ile serbest ticaret anlaşması olan ülkelerde çıkarılmış veya işlenmiş olmasını şart koşarak konuyu stratejik bir ulusal güvenlik sorununa dönüştürmüş durumda. Avrupa Birliği, 2023 yılında teklif ettiği ve Mayıs 2024’te yürürlüğe giren Kritik Hammaddeler Yasası ile hem blok içi üretimi artırmayı hem de her stratejik hammadde için tek bir üçüncü ülkeye bağımlılığı sınırlandırmayı hedefliyor. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, hammadde bağımlılığının, Avrupa’nın stratejik özerkliğini tehdit ettiğini vurgulamıştı.

KRİTİK MİNERALLERİN BEDELİ

Ancak madalyonun diğer yüzü çok daha karmaşık. Varolan teknolojiyle “Hiç madencilik yapılmasın” demek gerçekçi değil. Yenilenebilir enerji sistemlerine, elektrikli araçlara ve enerji depolama teknolojilerine geçiş için bu minerallere gereksinim var. Ancak asıl sorun bu dönüşümün nasıl, nerede ve kimin hakkı gözetilerek yapılacağı. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın değerlendirmelerine göre birçok kritik mineral, biyolojik çeşitliliğin son derece yüksek olduğu kırılgan ekosistemlerde çıkarılıyor. Bu durum ormansızlaşma, su kirliliği ve habitat kaybı gibi ciddi riskler yaratıyor. Aynı programın raporlarında, özellikle Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki kobalt madenciliğinde çocuk işçiliği ve işçi sağlığı ihlallerinin hâlâ yaygın olduğu vurgulanıyor.

Bugün ABD, Çin ve Avrupa Birliği’nin kritik mineraller konusundaki politikalarına karşı şu soruyu sormak gerek: Enerji dönüşümünü hızlandırırken yeni bir adaletsizlik ve ekolojik yıkım dalgası yaratmadan nasıl ilerleyeceğiz? Bazı uzmanlar kritik mineralleri yeni bir jeopolitik güç aracı olarak yorumlarken bazı hükümetler bunu yoksul ülkeler için kalkınma fırsatı olarak görüyor. Ancak şeffaflık, insan hakları, yerel toplulukların rızası ve güçlü çevre standartları sağlanmazsa, kritik mineraller iklim değişikliğine çözüm üretirken yeni krizlerin kapısını aralayabilir.

TÜRKİYE’DE NADİR TOPRAK ELEMENTİ

BBC Türkçe’nin Ekim 2025’te yayımladığı haberde, Eskişehir Beylikova–Sivrihisar bölgesindeki 694 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervinin Enerji Bakanlığı verilerine göre dünyanın en büyük ikinci kaynağı olabileceği aktarılıyor. Haberde, Türkiye’nin kritik minerallerin işlenmesi ve teknoloji transferi için Çin ile iş birliği yaptığı, 2023’te pilot tesisin devreye alındığı ve 2026’da büyük ölçekli bir fabrikanın temelinin atılacağının ve iki yılda tamamlanmasının planlandığı belirtiliyor. Nadir toprak elementlerinin savunma sanayisi nden yenilenebilir enerjiye, elektrikli araçlardan uzay teknolojilerine kadar birçok stratejik alanda kullanıldığı düşünülürse bu kaynakların Türkiye açısından ekonomik, teknolojik ve jeopolitik önemi son derece büyük. Uzmanlara göre bu tür kritik rezervlerin herhangi bir ülkeye devredilmesi yalnızca bir ekonomik kayıp değil, aynı zamanda Türkiye’nin gelecekteki teknoloji bağımsızlığını, enerji dönüşümü kapasitesini ve stratejik güvenliğini zedeleyebilecek bir risk olarak değerlendiriliyor.

NEDEN REKABET BU KADAR BÜYÜK?

İklim krizine karşı en acil adım karbon emisyonlarını azaltmak. Bu da fosil yakıtlardan çıkış ve yenilenebilir enerjiye geçiş anlamına geliyor. Ancak güneş, rüzgâr ve enerji depolama teknolojilerinin üretilmesi için kritik mineraller vazgeçilmez. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre enerji dönüşümü bağlamında kritik mineral talebi 2040’a kadar 4–6 kat artabilir. Lityum talebi ise 2017–2022 arasında yaklaşık üç katına çıktı. Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak için dünyaya 3 milyar tondan fazla enerji dönüşüm minerali ve metali gerekiyor.

İlgili Konular: #küresel iklim krizi