Masal gibi bir yaşam
Kimsesiz bir Romen çocuğun Afrika çöllerine, oradan da Britanya’da leydiliğe uzanan öyküsü.
Olan bitenlere korku dolu gözlerle bakan dokuz yaşındaki Flora bir yandan da annesine daha fazla sokulmaya çalışıyordu. Çünkü ellerinde kılıçlar, palalar, bıçaklar ve ateşli silahlarla gelen bu tanımadığı insanlar tüm kasabada önlerine gelene saldırıyorlar ve evleri yakıyorlardı. Evden çıkmalarıyla beraber ağabeyinin kanlar içinde yere yığıldığını gördü. Korku dolu gözlerle ona bakmaya çalışırken bu kez annesinin elini tutmayı bıraktığını fark etti. Elinde palasıyla uzaklaşan adamı gördüğü zaman tüm kasaba alev içindeydi, haykırışlar ve yalvarışlar her yeri sarmıştı.
Bazı yaşamlar tam anlamıyla masal gibidir. İçlerinde başarı ve mutluluk olduğu kadar hüzün ve gözyaşı da vardır. Gelin bu pazar Flora’nın içinde Anadolu coğrafyası ve Osmanlı esintileri de olan, artık unutulmaya yüz tutmuş film gibi yaşamına bakalım.
Büyük imparatorluklar çağının sarsılmaya başladığı 19. Yüzyılın ikinci yarısında Romanya’da yaşanan bu katliamda binlerce insan öldürüldü, kalan az sayıda kişi de göç etmek zorunda kaldı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndaki farklı toplulukların çekişmeleri ve bağımsızlık isteklerinin doruğa çıktığı zamanlardı.
OSMANLI’YA YOLCULUK
Küçük Flora babaannesi tarafından saklandı. Babası da yaşıyordu ama bilmediği bir yerde savaştaydı. Macarların bağımsızlık mücadelesini kaybetmesi sonrası bir araya gelseler de onlara artık o diyardan ayrılmak gözükmüştü. Göç güzergâhı ise Osmanlı topraklarıydı.
Günümüzde Bulgaristan sınırlarında yer alan Vidin kentindeki göçmen kampında da işler düzelmemişti. Kısa bir süre sonra babaannesi ve babası ortadan kaybolmuştu. Yalnız kalan Flora’yı soyisimleri Fincanciyan olan Ermeni bir aile buldu ve sahiplendi. Bu arada ismi de Flora’dan Florance’a dönmüştü.
Florance yalnızca evlat edinildiğini düşünüyordu ama kendisi hakkındaki planlardan habersizdi. O dönem yetiştirilen yetim kızlar özellikle paşa haremlerine gönderilmek üzere satılırlardı. Florance’da altın sarısı saçları, beyaz teni ve güzel siması ile hemen dikkati çekiyordu. Köle pazarına getirildiği zaman yalnızca Vidin paşasının değil başkalarının da dikkatini çekmişti. Bunlardan biri de İngiliz Samuel White Baker’di. Paşa’nın önerdiği tekliflerinin hemen üstüne çıkmaya başladı. Çünkü Baker da görür görmez bu genç kıza ilgi duymuştu.
Baker kimilerine göre bir maceraperest kimilerine göre kâşifti. Ancak paşanın istediği bir kızı almanın bölgede yaratacağı huzursuzluğun da farkındaydı. Sonuçta teklif vermeyi bırakmanın daha doğru olacağını düşündü. Daha iyi bir planı vardı, onu kaçıracaktı.
Baker yaşanan bir boşlukta Florance’ı kaçırarak Bükreş’e gitti. Sonra Dobruca’daki bir demiryolu şirketindeki işi kabul etti. Kimliksiz olan Florance için ise İngiltere temsilciliğine başvurdular. Artık adı Florence Barbara Maria Finnian’dı ve bir İngiliz olmuştu. Finnian soy ismini bulmaları zor olmamıştı. Eski soy ismi Fincancıyan’ın telaffuzunu İngilizce yapısına uydurmak yetmişti. Sonrasında yerleştikleri Konstanza’da artık mutlu bir çift gibi yaşıyorlar ve Florance da ata binmek dahil İngiliz soylu kadınlarının davranış ve hareketlerini öğreniyordu.
GEZGİNLİK GÜNLERİ
Bölgeden ayrılınca Orta Avrupa’da gezilerini sürdürdüler. Ancak Samuel’in aklında bir arkadaşının kafasına soktuğu Nil Nehri’nin kaynağını keşfetme düşüncesi vardı. Sonunda İngiliz Coğrafya Cemiyeti’nden aldığı bölge haritaları ile gezi için ilk adımı attı. Gereçlerin temin edilmesini beklerken Sapanca Gölü ve çevresinde av gezileri ve araştırmalarda bulundular.
Nisan 1861’de Nil’de başlayan yolculukları Nübye Çölü’nü geçmeleri ile sürdü. Samuel’in gergin yapısına karşın Florance sakinleştirici ve ekibi güdüleyici bir davranış sergiliyordu. Hatta bir dönem çıkabilecek isyanı bile önledi. Nil Nehri’nin kaynağı için çıktıkları yolda Uganda’da bir şelale grubu keşfettiler. Ona Kraliyet Coğrafya Derneği Başkanı Roderick Murchison'ın soy ismini verdiler. Yine aynı çevrede gördükleri göle de Kraliçe Victoria'nın eşi olan ve yakın zamanda ölen Prens Albert’in ismini verdiler. Nil’in kaynağını bulamamışlar ama olağanüstü güzellikleri raporlayarak Batı dünyasına tanıtmaya hazır hale getirmişlerdi.
KİMSESİZ LEYDİ
Dönüşte Samuel’in şövalye ilan edilmesiyle de Florance’da yeni bir unvana sahip oluyordu. O artık Leydi Florance Baker’dı. Bu arada Afrika’dan gelen yeni bir teklif kâşif ruhlu ikiliyi yine yollara düşürdü. Mısır’daki vali İsmail Paşa Sudan’ın Gondokoro bölgesindeki köle ticaretine son verme mücadelesine destek için onları bölgeye çağırıyordu. Kahire'den yola çıkmadan önce çoğu hükümlü terhis olan 1700 Mısırlı askerden oluşan bir kuvvetle beraber Samuel’e Osmanlı ordusunda paşa ve tümgeneral rütbesi yanında “Batı Nil Valisi” unvanı verildi.
İngiltere’de sürekli yaşamaya başladıkları 1873’ten sonra da Afrika’ya gezi teklifleri gelse de artık kabul etmediler. Samuel bir süre sonra 72 yaşında kalp krizinden öldü. Kraliyet çevresinde karısının geçmişi ve asil olmayışı nedeniyle o dönemdeki kâşiflere nazaran hep arka planda tutulmuş ama o hiçbir zaman Florance’den vazgeçmemişti. Florance da mücadele dolu yaşamı sonrası ondan 17 yıl sonra, 74 yaşında yaşama gözlerini yumdu.
Bu coğrafyada da izlerini bulabileceğimiz, yetim, öksüz ve köle olarak başladığı yaşamı saygın bir leydi ve kâşif olarak sürdüren Florance için “masal gibi bir hayat” yaşadı demek abartı olmaz Ama asıl öenmli olanın onun mücadele azmi ve dayanıklılığı olduğu kesin.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi