Periferi insanları ve yedi uyurlar

Periferi insanları ve yedi uyurlar

2.02.2025 11:11:00
Güncellenme:
Ayşe Acar
Takip Et:
Periferi insanları ve yedi uyurlar

Doğu’nun ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda Batı’dan geri kalışının nedenlerini mitlere bakarak çözümleyebiliriz.

Batı ve Doğu kültürleri arasındaki etkileşim, kimlik, çağdaşlaşma ve kültürel dönüşüm konularında yaptığı çalışmalarla tanınan İranlı felsefeci Daryush Shayegan, İslam dünyasının Batı çağdaşlığı karşısında yaşadığı rahatsızlığın “çağşdaşlığın anlaşılamaması ya da başka bir deyişle sindirilememesinden” kaynaklı olduğunu söyler.

Daryush’a göre genel olarak dünyası kendini tarih dışına kendi elleriyle iterek farklı bilgi bloklarının arasındaki çelişkide, “bağdaşmaz” dünyalar arasında bir çatlağa düşmüştür. Bu düşüşün nedeni onun dünya sahnesinde olan bitenleri nesnel bir değerlendirmeye tabi tutamamasından kaynaklanmaktadır.

Taylan Altuğ’un doğuya has düşünme biçimine yönelik değerlendirmesi bu açıdan dikkate değerdir. Altuğ, doğu düşünüşünün var olan şeyi karşısına bir nesne olarak koyamadığını, nesne karşısında bir acze düşüldüğünü belirtir. Aciz kalışın boyutları oldukça büyüktür öyle ki duyulara verilmiş olanın düşünce (akıl) tarafından kavranamıyor oluşu Doğu insanının dünya ve evren karşısında kendi içine çökmesine neden olur. Ortaya çıkan şey Hegel’in deyimiyle “mutsuz bilinç”tir.

Doğu toplumları Hegel düşüncesine karşın Batı’ya göre daha mutlu olduklarını savunsalar da bu durum sakinleştirici verilen bir hastanın hissettiği mutluluğa benzetilebilir. Shayegan “300 yıldır tarihte ‘tatil’deyiz” deyip devam ediyor:

“Gotik üsluptaki öğreti mabetlerimizin son taşlarını yerleştirdikten sonra bunları seyre daldık. Zamanı mekânda öylesine mükemmel bir şekilde billurlaştırdık ki sorgulama tasarılarından uzakta kollarımızı kavuşturup zamanın dışında yaşama olanağımız oldu.”

YEDİ UYURLARIN ANALİZİ

İlk izlerine dünyanın en eski metinlerinden biri olan Mahabharata’da rastladığımız yedi uyurlar efsanesi Doğu insanının zaman dışına olan yöneliminin bir tür arketip olduğunu da bize söyleyebilir. Hint destanının bir bölümünde geçen hikâyede yedi kişinin, yanlarında bir köpekle yaşadıkları krallığa ve dünyaya yüz çevirip inzivaya çekilişi anlatılır. 

Yedi uyurların Hiristiyan ve Müslüman dünyasında da hatırı sayılır bir söylence olduğu bilinmektedir. Bu anlatılarda ise tek Tanrı inanışına sahip oldukları için bu yedi insanın putperestlerin baskısından kaçarak bir mağaraya sığındıkları ve yaklaşık 309 yıl bu mağarada uyuyakaldıkları, uyanıp mağaradan dışarı çıktıklarındaysa ellerindeki paranın artık geçerli olmadığını öğrendikleri söylenir. 

Yedi uyurlar bir arketip olarak hâlâ iş yapmaktadır. Nesne karşısında onu karşısına alarak (temaşa) nitelikli bir duruş sergileyememek gerçeği hep öte yerde aranmasına neden olur. Doğu için öte yer mitos evreni olan bilinçdışıdır. Platon’un mağarasındaki zincire vurulmuş insanlar örneğinde olduğu gibi dünya bir tür gölge oyunu olmaktan başka bir anlama gelmemektedir. 

Peki bu mağaradan nasıl çıkılacaktır? Tarihte geri kalmış ve değişimler şenliğine katılmamış uygarlıklardaki zihin çarpıklıklarını “yaralı bilinç” eserinde gündeme alan Shayegan’a göre şu soruları kendimize sormakla işe başlayabiliriz: “Ben neredeyim? Tarihsel koordinatlarım tam olarak nedir?”

Takvim göstergelerinde belirtilen yıldan bağımsız olarak bu soru sorulduğunda yani düşüncemizin tam olarak hangi tarih diliminden olduğu tespit edildiğinde kanaatimizce yapılması gereken ikinci önemli adım düşüncemizin o tarih dilimine hangi serüvenlerden geçip geldiğini belirlemek ve bu düşünceyi şimdiki zamana getirebilmektir. Düşünce ediminin nesnel kılınışı ancak bu biçimde olanaklıdır.