Mondros Ateşkesi imzalandıktan hemen sonra Mustafa Kemal, Yıldırım Orduları grup komutanlığına gelmiştir. Savaş bakanlığı görevini yürüten Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya İngilizlerin Musul’u petrol nedeniyle işgal etmek isteyeceğini ve bölgeyi bu gerekçeyle denetim altına almak için İskenderun limanına asker çıkartacaklarını bildirir.
Ahmet İzzet Paşa’nın Mustafa Kemal’e verdiği yanıt oldukça şaşırtıcıdır:
“Antlaşma hükümlerine göre İngilizlerin İskenderun’u işgale hak ve yetkileri yoktur ancak Halep civarındaki ordularını beslemek için İskenderun’dan yararlanmak istemeleri de haklı bir istektir. İngiliz temsilcisi sözlü olarak teminat verdiği için bu centilmenliğine karşılık iyi bir davranış olarak İskenderun limanından İngilizlerin erzak, vesaire taşımacılığı yapmasına izin verilmesine de sakınca görmüyorum.
Genç General Mustafa Kemal’in sadrazama (başbakan) yanıtı bir bağımsızlık tarihinin nasıl yazılacağını ve bu tarihin bizzat yazıcısı olan Mustafa Kemal’in karakterini bize net bir biçimde göstermektedir:
“İngilizlerin, Halep bölgesindeki ordularını beslemek için İskenderun’dan yaralanmak istemeleri haklı değildir. Çünkü İngilizlerin eline geçmiş bulunan Halep ilindeki depolarında yeterli gıda maddesi vardır. Kaldı ki Kilis ve Antep bölgesinden gıda maddesi sağlanabilir…
İngilizlerin centilmenliğini ileri sürmek ve buna karşılık, bu biçimde onlara şirin görünmeye çalışmayı anlamak ve değerlendirmek inceliğinden yoksun olduğumu bilgilerinize sunarım.
İskenderun’a her ne sebeple ve bahane ile asker çıkarmak girişiminde bulunacak olan İngilizlere ateşle direnilmesini ve ayrıca 7. Ordu’nun büyük bir kısmını Katma-İslâhiye yönünde hareket ettirerek Kilikya hududu içerisine girmesini emrettim.”
SERT VE KARARLI TAVIR
Mustafa Kemal, 5 Kasım 1918’de kendisine bağlı birliklere, İngilizler İskenderun’a çıkarsa silahla karşı konulması emrini verir.
İskenderun konusunda sert ve kararlı tavır takınan Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti tarafından suçlu görülecektir. Yazışmalar devam eder ve Mustafa Kemal geri adım atmaz; “Ben her ne durum ve konumda bulunursam bulunayım doğru olduğuna inandığım ve gerekenleri söylemeyi ve ulaştırmayı memleketin esenliği gereği kabul ettiğim görüşlerime uymaktan kendimi alıkoymak karakterime uymaz.”
İnsan bu ifadeleri okuduğunda Mustafa Kemal Atatürk’ün kim olduğunu sezebiliyor, özgürlük olarak hakikat ete kemiğe bürünüp tarih sahnesinde yerini almaktadır.
İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’in karşı çıkışlarıyla başedemeyeceğini anlamıştır. İngilizler ne isterse yerine getirilmeliydi ancak Mustafa Kemal bir engel olarak ortada durmaktadır. Çareyi Yıldırım Orduları Komutanlığı’nı dağıtıp Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırmakta bulurlar. Mustafa Kemal’in Yıldırım Orduları komutanlığı 11 gün sürmüştür.
Atatürk, 13 Kasım 1918’de geldiği İstanbul’dan 16 Mayıs 1919’da ayrılır. Tam 6 ay! Alev Çoşkun, 28 baskı yapmış olan “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” isimli eserinde şöyle diyor;
“Kitabın adı ‘6 Ay’dır. Çünkü, Atatürk’ün Anadolu’da yapacağı eylem İstanbul’da kaldığı bu altı ayda biçimlendi, nitelik kazandı.” *
İşgalci güçlerin İstanbul sokaklarında devriye gezdiği bu altı ay Atatürk için kolay olmamıştır. İçinde dikkatle gizlediği bir sır vardır.
Şöyle diyor:
“Temaslarıma devam ediyordum. İçlerinden bir kısmında katıksız bir vatanperverlik duygusunun coşkunluğundan başka ne bir fikir ne de bir tedbir yeteneği vardı. Bir kısmının hala alçak politikacılık menfaatlerinden başka düşündükleri yoktu. Şu kararı verdim: Uygun bir zaman ve fırsatta İstanbul’dan kaybolmak, basit bir düzenlemeyle Anadolu içine girmek, bir müddet isimsiz çalıştıktan sonra bütün Türk milletine felaketi haber vermek!”
KAYNAKÇA
* Alev Coşkun, Samsun’dan önce bilinmeyen 6 Ay, Cumhuriyet Kitapları, 28. Baskı, 2024.