Serinliğin kadim mimarisi

Serinliğin kadim mimarisi

20.07.2025 11:44:00
Güncellenme:
Ayça Ceylan
Takip Et:
Serinliğin kadim mimarisi

Raporlar alarm veriyor: Soğuma gereksinimimiz artıyor, karbon ayak izimiz büyüyor. Oysa geçmişte yaşayan toplumlar, enerji harcamadan da serin kalmanın yollarını çoktan bulmuştu.


Küresel sıcaklık rekorlarının birbiri ardına kırıldığı, kentlerin asfaltla kaplı yüzeylerinin güneşi bir ayna gibi yansıttığı günümüzde yalnızca bizler değil kentlerimiz de nefes almakta zorlanıyor. Serinlemek için artan elektrikli cihaz kullanımıysa, iklim değişikliğiyle mücadelemizi gölgede bırakabilecek yeni bir tehdide dönüşüyor.



Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre dünya, “soğuk krizi” olarak adlandırılan ciddi bir tehditle karşı karşıya. Serin kalmak için kullanılan klima ve fanlar, bugün binalarda tüketilen elektriğin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor; bu da küresel elektrik tüketiminin yüzde 10’una denk geliyor. Küresel klima sayısının 2050’ye kadar 1.6 milyardan 5.6 milyara çıkması bekleniyor. Bu, önümüzdeki 30 yıl boyunca her saniye 10 yeni klima satılması anlamına geliyor. Enerji gereksinimi öylesine büyüyecek ki bu artışı karşılayabilmek için ABD, AB ve Japonya’nın toplam elektrik üretim kapasitesi kadar ek üretim gerekecek. Her ne kadar cihazlar daha verimli hale gelse de alan soğutmasından kaynaklanan karbon emisyonları 1990'dan 2022'ye neredeyse üç katına çıkarak 1 milyar tonun üzerine ulaştı.



Kentlerde artan sıcaklıklar serinleme gereksinimini ve buna bağlı emisyonları her geçen gün büyütürken antik mimariden esin alan doğal ve yerel çözümlere göz atmakta yarar var. Dünyanın pek çok bölgesinde topluluklar, yüzyıllardır iklimle uyumlu gereçler kullanarak yapılarını serin tutmayı başarıyor. Sıcak iklimlerde inşa edilen geleneksel yapılar, pasif soğutma tekniklerini doğrudan kullanıyordu.



PASİF SOĞUTMA SİSTEMİ NEDİR?



Pasif soğutma, iç mekânları serin tutmak için doğal yollarla ısı kontrolü sağlayan, enerji tüketimini en aza indiren sürdürülebilir bir bina tasarımı yaklaşımıdır. Bu yöntem, yapının bulunduğu çevresel koşulları dikkate alarak iki temel ilkeye dayanır: Isı kazancını önlemek ve biriken ısıyı uzaklaştırmak. Çoğu zaman gölgeleme, doğal havalandırma, termal kütle ve yönlendirme gibi tekniklerle uygulanır. Elektrik olmadan çalışan bu sistemler, iklim krizine karşı mimaride düşük karbon emisyonlu çözümler sunar.



Sıkıştırılmış toprakla inşa edilen yapılar ve rüzgâr kuleleri, pasif soğutmaya örnek olarak verilebilir. Antik çağlardan bu yana Ortadoğu ve Güneydoğu Asya’da kullanılan sıkıştırılmış toprak, termal kütle özelliği sayesinde yaklaşık 12 saat boyunca ısıyı tutabilir. Betonun tersine, üretimi daha az enerji gerektirir, nakliye maliyetlerini düşürür ve su tüketimi yok denecek kadar azdır. Öte yandan rüzgâr kuleleri —veya rüzgâr yakalayıcılar— hâkim rüzgâr akımlarını yakalayarak binaların içine doğal serinlik sağlar. Yüksekten gelen hava akımını iç mekâna yönlendirir, bazen yer altındaki su yollarıyla birleşerek serinliği artırır. Bu kuleler doğru tasarlandığında iç ortam sıcaklığını 8-12 dereceye kadar düşürebilir. Her iki örnek de pasif soğutmanın hem enerji hem de ekolojik maliyetleri düşürerek nasıl etkili olabileceğini gösteriyor.



Son yıllarda “pasif ev” tasarımı, biyomimikri (doğayı taklit eden tasarım), çapraz havalandırma sistemleri, yeşil çatılar ve ısıyı yöneten akıllı gereçler gibi yeni nesil yaklaşımlar, geçmişin bu bilgeliğini teknolojiyle buluşturuyor. Bugün, geleceği yeniden tasarlarken en yalın soruya dönmek gerekiyor: Doğayla birlikte mi yaşayacağız, ona karşı mı? Yanıtımız, yalnızca gezegenin değil ruhumuzun da iklimini belirleyecek.

İlgili Konular: #karbon