Çin, Hint, Aztek gibi kadim uygarlıklar “döngüsel zaman” algısına sahipti. Muhtemelen doğanın döngülerinden de feyz alarak kimi olayların çok uzun evrelerde tekrar ettiğine inanılırdı.
Batılı zihin, zamanı eğip bükerek bu döngüsel bakışı dümdüz etti. “Tarih” kavramını düz bir çizgi olarak algıladı. Yetmedi. “Tarih”i de, yazının keşfinden önce ve sonra olmak üzere ikiye ayırdı. Böylece yazının henüz keşfedilmediği çağlar “TARİH ÖNCESİ” (PREHİSTORYA) , yazının keşfinden sonraki dönemler ise “TARİHİ ÇAĞLAR” olarak tanımlandı.
“Yazı” milat kabul edilmişti. “Tarih” yazıyla başlatıldı. Yazıdan öncesi “tarih” sayılmıyordu. Oysa yazıyı keşfedeli şunun şurasında ne kadar olmuştu? Taş çatlasa 5 bin 500 yıl. İnsanlık ailesinin milyonlarca yıllık varlığı karşısında devede kulak.
Sadece Sümer’deki ilk yazı örneklerinden sonra gelen 5 bin 500 yılın “tarih” olarak sayılması hayli tuhaf bir durumdu.
Ama Batı bununla da yetinmedi. Evrimsel olarak hep daha ileri doğru gittiğini varsaydığı bu doğrusal “tarih” eğrisini daha da küçük parçalara ayırdı. Her bir parçaya, dönem insanlarının sıklıkla kullandığı taş alet teknolojisinden hareketle Yunanca “taş” (lithos) kelimesi ile biten isimler verildi. Bu dönemlerin süreleri, bölgeden bölgeye değişiyordu.
Bir coğrafyadaki grup henüz Paleolitik Çağ’ı yaşarken diğer grup çoktan Neolitik’e geçmiş olabilirdi. Dönemler arası geçişler de elbette akşamdan sabaha olmadı. Arada adaptasyon süreçleri yaşanmıştı. Arkeolojide her şey, her an, her kürek darbesiyle değişebildiği için çok genel tarihlendirmeler yapmak zor olsa da bugünkü bilgilerimize göre insanlı zamanların kronolojisi kabaca şöyle özetlenebilirdi:
TARİH ÖNCESİ
- Paleolitik: Eski Taş Devri (Yontma Taş)
- Alt Paleolitik [Günümüzden Önce (GÖ) 2.600.000 - 300.000]
- Orta Paleolitik [GÖ 300.000 - 40.000]
- Üst Paleolitik [GÖ 40.000 - 22.000] (Yakın Doğu için)
- Üst Paleolitik [GÖ 40.000 - 20.000] (Anadolu için)
- Üst Paleolitik [GÖ 40.000 - 10.000] (Avrupa için)
- Geç Üst Paleolitik:
- Epi-paleolitik (Paleolitik bitimi, Paleolitik sonrası)
[MÖ 22.000 - MÖ 10.500/10.000] (Yakın Doğu için)
[MÖ 20.000 - MÖ 10.500/10.000] (Anadolu için)
- Mezolitik
[MÖ 10.000 - 4/3.000] (Avrupa için)
- Neolitik: Yeni Taş Devri (Cilalı Taş) [MÖ 10.500/10.000 - 5.700]
- Kalkolitik: Bakır Taş Devri [MÖ 5.700 - 3.000]
TARİHİ ÇAĞLAR
- Tunç Çağı [MÖ 3.000 - 1.200]
- Demir Çağı [MÖ 1.200 - 750]
Yeryüzündeki maceramızın yüzde 99’u yazının keşfi öncesindeydi. Oysa “tarih eşittir yazı” dayatması, yazıdan yoksun olanları, modern insan karşısında “ilkel” ve “vahşi” olarak kodladı. “Tarih Öncesi” insanın amansız doğa karşısındaki destansı mücadelesi, azmi ve kararlığı azımsandı. Büyük insanlık ailesi içerisindeki yeri, önemi ve zaferleri görmezden gelindi. Zekâsı hafife alındı. Adeta insanlığın kaderinin çizildiği “Tarih Öncesi” dönem, bu önyargılar yüzünden hak ettiği ilgiyi pek göremedi.
1950’li yıllarda Türkiye’yi karış karış gezip “Tarih Öncesi” yerleşimlerini keşfeden Anadolu Prehistoryası’nın öncü ismi Prof. Dr. Kılıç Kökten ve asistanı olarak yıllarca kendisiyle beraber yüzey araştırmaları ve kazılarda çalışmış, hocasından devraldığı Karain Mağarası kazılarını 30 yıl boyunca başarıyla yürütmüş Prof. Dr. Işın Yalçınkaya başta olmak üzere Cumhuriyetin yetiştirdiği ilk kuşak prehistoryacılar “Tarih Öncesi” yerine “dip tarih” tanımını önerdiler. Hem olgunun doğru okunması, hem de muhtemel önyargılara ket vurma potansiyeli açısından çok daha anlamlı bir kavramsallaştırma değil mi?
Not: Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Karain Mağarası Onursal Kazı Başkanı Prof. Dr. Işın Yalçınkaya ve Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Karain Mağarası Kazı Başkanı (emekli) Prof. Dr. Harun Taşkıran’a bu makaleye katkılarından dolayı minnettarım.