Yazıda, Türk-Kürt ilişkilerinde temel sorun olarak Lozan Antlaşması’nın gösterildiği, bunun kabul edilemeyecek bir görüş olduğu vurgulandı. Lozan Antlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olduğu ortaya kondu. Ayrıca, bildiride PKK’nin “Kürt inkârı ve imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendiği” biçiminde ortaya koyduğu suçlamanın da asla kabul edilemeyeceği ifade edildi.
Bildiri temel olarak 1924 Anayasası’nı yok sayıyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kurucu ilkelerine de karşı çıkıyor.
Bildiri ayrıca, PKK’nin Suriye kolunun ne olacağı, silahların nereye bırakılacağı, bırakılan silahların ne olacağı gibi önemli sorulara yanıt vermiyor.
Bu durumda “terörün son bulması” ya da “terörsüz Türkiye” gibi “iyi niyetler” kâğıt üzerinde kalmaktadır. Terör örgütü PKK yeni bir şey söylemiyor, aslında bugüne kadar söylenenler tekrar ediliyor. Burada temel sorun Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkili organları ve yetkili kişilerinin bu bildiri konusunda neler söyleyecekleridir. Bundan sonra ne yapılacaktır? Bunlar henüz açıklığa kavuşmuş değildir.
Bildiri çözüm getirme yerine, toplumsal yaşamda daha derin yaralar açabilecek yeni tartışmalara neden olabilecek bir içerik taşımaktadır
Bu durumda, “Terör bitiyor” sloganı altında yeni politik yapılar mı yaratılmak isteniyor? DEM Parti’nin oylarıyla cumhurbaşkanlığını kazanmak için yeni siyasal yapılar mı oluşturuluyor? Bu sorular öne çıkıyor.
Türkiye’nin şu andaki siyasal tablosu da normal dışı bir görünüm sergilemektedir. Bir yanda “Terör bitiyor” sloganı ile yeni demokratik sistem düşüncesi öne sürülüyor, öte yandan demokrasi ilkelerine aykırı olarak Güneydoğu Anadolu’da ve İstanbul’da seçimle gelmiş belediye başkanları azlediliyor ve yerlerine kayyum atanıyor. Milletvekili seçilen kişilerin anayasa hükümleri ve Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen tutuklukları devam ediyor. Türkiye’nin en büyük kentinin seçimle gelmiş belediye başkanı Silivri’de tutuklu. Anayasal haklar, demokratik kurallar, hukuk devleti ilkeleri altüst ediliyor.
Bu nasıl özgürlük? Bu nasıl demokrasi?