Skepsis’te (Çanakkale-Bayramiç), Aristo’nun mirasına ne oldu?

KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...

Skepsis’te (Çanakkale-Bayramiç), Aristo’nun mirasına ne oldu?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.08.2023 - 15:54

Nice ilginç serüvenler yaşanmıştır bu topraklarda.

Bu sahnede trajedi, dram, komedi, yaşamın her boyutu boy göstermiş.

Söylenceler de almış yürümüş.

Anadolu’nun, yüzlerce yıl öncesinin eşsiz ozanı İzmirli Homeros böyle efsaneler anlatır: 

Tanrılar arasında “güzellik yarışması” düzenlenir Kaz-İda Dağında: Güzelliğin tanrıçası Aphrodite kazanır!

Troya’da, Paris ve Helena’nın “aşk”ı için yılarca savaşılır! 

Hektor gibi kahramanlar yurdunu korumak için kendini feda eder.

Yer yer gerçeğin izini taşısa da önünde sonunda masaldır onlar.

Ancak yaşanmış, kayıtlı “tarih” ibret alınacak başka anlatılarla doludur.

Bilgi ölçüttür!

Aklın ibriğinden geçen ince düşünceler insanlığa yön, yol gösterir.

Evreni, dünyayı, kendini bilmenin, anlamanın başka yolu yoktur.

Platon ve Aritoteles (Rafaello Sanzio Resimi-16.yüzyıl)

***

Yurdumuzda Çanakkale Boğazı iki kıtayı, Asya ve Avrupa’yı hem ayırır hem kavuşturur.

Burası kadim Anadolu’nun batısıdır.

Uygarlığın gelişim yolu buralarda da çok önemli ilerlemeler kaydetmiş, kesintiye uğramış, sonra yeniden şahlanmıştır.

Antik Çağda ve günümüzde Helenler’in “Dardanel” dediği bu su geçidi, hemen güneyindeki Kaz-İda Dağları ile birlikte birçok uygarlığa yatak, birçok tarihsel ve mitolojik olayın öznesi olmuştur.

İzmir’in hemşerisi kör ozan Homeros’un “bol pınarlı” olarak tanımladığı Kaz-İda Dağı’nın çevresi çok eskilerden beri birçok yerleşimin vatanıdır.

Bunlardan biri de “Skepsis”tir.

(Günümüzde Çanakkale-Bayramiç- Kurşunlu Tepe-Skepsis)

***

Kaz Dağları’ndan beslenen, Troya yakınlarından denize dökülen Skamenderos-Kara Menderes Çayı vadisine inen Kurşunlu Tepe üzerinde bir antik kentti Skepsis.

Bugün Çanakkale’ye bağlı Bayramiç ilçemizin sınırları içindedir.

Çevredeki ırmakların vadileri boyunca, güneye ve batıya giden yolların kavşak noktasındadır.

Adı Helence olmayan Skepsis, tarihte yaşanmış ilginç bir olayın kentidir.

İ.Ö.1.yüzyılda yaşamış, Amasya doğumlu, Aydın-Sultanhisar yakınlarındaki Nysa kütüphanesinde eğitim görmüş gezgin Strabon “Skepsis” ile ilgili, insanlığın düşün tarihini de etkileyen çarpıcı bir olay anlatır.

Nysa kenti İ.S.3.yüzyılda, geçmiş Ege tarihi ve kültürünü anlamamıza yardımcı olan eşsiz Homeros eserlerinin özel nüshalarının saklandığı, Kudüs ve Roma’dan sonra üçüncü büyük kütüphaneye sahipti. 

(Çanakkale-Bayramiç-Kurşunlu Tepe-Skepsis)

***

Çanakkale-Biga yarımadasında, Kaz-İda Dağları eteklerinde, ünlü Troya ve Asos’la bağlantılı Skepsis kenti tarihte kitaplarla, felsefeyle ilgili sıra dışı bir yaşantıya ev sahipliği yapar.

Konu, düşünce tarihinin en önemli filozlarından Aristoteles/Aristo’nun kitaplarıyla ilgilidir.

İ.Ö.384-332 yılları arasında yaşayan Aristo; mantık, fizik, biyoloji, bitki ve hayvan bilimi, astronomi, psikoloji, ekonomi, siyaset, dil bilimi, ahlak, estetik, güzel konuşma gibi konularda insanlığını önünü açan görüşler sunmuş, bilgiler üretmiştir.

Onun birçok önermesini hala kullanırız.

(Aristo’nun tahta üzerine kazılmış, Priori Analytikleri/Mantık üzerine ilksel muhakemeler- İ.Ö.350)

Güney Makedonya’da, Selanik yakınlarındaki Stageira’da doğmuştu Aristo.

Genç yaşta, büyük filozof Sokrates’in (İ.Ö.469-399) öğrencisi olan Platon’un (Eflatun), Atina’nın “Akademi” yöresindeki okulunun en parlak öğrencisi olmuştu. 

“Akademi” sözcüğü bugünün dünyasında da özel eğitim veren yüksek okullar için kullanılıyor. 

Muhtemelen çok kitap okuduğundan, okuma tutkusundan dolayı okulunda Aristo’ya “okuyucu” lakabı takılmıştı.

Hocası Platon’un öldüğü İ.Ö.347 yıllarında, Makedonya ile Atina arasında yaşanan siyasi gerginlikle Atina’da Makedon düşmanlığı aldı yürüdü.

Mikro milliyetçilik, etnik ayrımcılık insanlığın en büyük belalarından biridir.

O zamanlar da vardı, bu zamanlarda da var!

Üzerine yapılan baskılardan ötürü Makedonyalı Aristo, ”Akademi”den ve Helen kenti Atina’da ayrılmış, Batı Anadolu kıyılarında Assos’un (Behramkale-Çanakkale) tiranı/yöneticisi olan  Hermias’ın yanına sığınmıştı.

Aristo’nun Atina’daki ”Akademi”den arkadaşıydı Hermias.

(Assos-Behramkale-Ayvacık-Çanakkale)

***

Bu süreçte Aristo, onun yanında Küçük Asya’ya gelen öğrencisi Theophrastos’la birlikte, Assos’un hemen karşısındaki Midilli adasında hayvanlar, bitkiler hakkında gözlemler ve deneyler yapmıştı.

Assos’da ve hemen güneyindeki Atarneus’da da (Ağılkale-Dikili-İzmir) bir süre yaşayan Aristo, burada arkadaşı Hermias’ın yeğeni Pythia ile evlenmiş ve ondan karısı Pythia’nın adını verdiği bir kızı olmuştu.

Ege kıyısında, güneyden Troya’a giden deniz ve sahil yolunda önemli kentler olan Assos ve Atarneus’un sahibi Hermias önceleri, Bithynialı (Bilecik-Bursa dolayları) Euboulos adlı bir zenginin yanında köleydi.

O zamanlarda sarayda yükselebilmesi için yetenekli/zeki erkek çocukların hadım edilmesi adetti.

Eğitim için Atina’ya gönderilen Hermias köle sahibinin ölümünden sonra becerisiyle yörenin başına geçmişti.

Aristoteles’in bu bölgede dolaşırken Assos’a yakın, Skamendros-Kara Menderes vadisindeki, belki Assos’un egemenliği altında olan  Skepsis’e uğramadığı düşünülemez.

(Aterneus-Ağılkale-Dikil-İzmir)

 ***

Aristo daha sonra, İ.Ö.343’da, oranın kralı II.Philip’in daveti üzerine Makedonya’ya gitti. 

Bu ülkede, tarihin en büyük imparatorlarından olacak Büyük İskender’e ve büyüdüklerinde İskender’e bir erkek evlat verecek Pers kızı Barsine’ye eğitmenlik yapacaktı. 

Aristo İ.Ö.335’de, Makedonyalı II.Philip’in ölümü üzerine, siyasi ortam  yumuşamış olmalı ki Atina’ya geri döndü. 

Siyaset, etnik ayrımcılık üzerinde ne kadar çok etkili olabiliyor!

Kentin “Lykeion” bahçelerinde kendi felsefe okulunu kurdu. 

“Lykeon” sözcüğü, çağdaş dünyada orta öğretim kurumları için kullanılan, Fransızca “Lycee”, oradan Türkçeye “Lise” sözcüğü olarak geçti.

(Bugün Atina’da Lykeion bahçesi)

Aristo’nun Atina’daki Lykeion bahçesinde dersler yürürken konuşularak yapıldığı için, buradan yetişen felsefecilere, “yürüyüş yapan” (peripatetik) düşünürler adı verilmişti.

İ.Ö.323’de Büyük İskender’in ölümü üzerine Atina’da yine Makedon düşmanlığı başladı.

Hem aykırı düşünceleri hem farklı kimliğinden ötürü Aristo’ya karşı, ”dine saygısızlık etmekle” suçlanacağı biri dava açılmak istendi. 

Tabii ki bu suçun cezası “öldürülmekti”. 

Farklı olanı, zaman zaman din kisvesi altında sindirmek, yok etmek ne kadar eski bir uygulamaymış.

Hocası Platon’un da hocası olan Sokrates de yıllar önce böyle bir suçlama ile karşılaşmış ve “baldıran zehri” içerek idam edilmeye mahkûm edilmişti. 

Sokrates, itiraz etmemiş, zehri elindeki kupadan içerek kendi kendini infaz etmişti (İ.Ö.399).

Böyle bir suçlama üzerine Aristoteles Atina’yı terk etti. Karşıdaki Eğriboz (Euboia) adasına sığındı.

Bu kaçış üzerine söylediği akıl dolu ve yüksek ahlaklı sözler tarihin yapraklarına kazındı:

Sokrates gibi ölüme gönderilerek, Atinalılar'ın "felsefeye karşı ikinci bir suç işlemelerini önlediğini”, söylemişti. 

İnce düşünceli Aristo kendini cezalandırmak isteyenlerin bile, kinaye ile iyiliğini istiyordu!

Ertesi yıl, M.Ö. 322'de öldü. Hayat veda ettiğinde 62 yaşındaydı.

(Aristoteles)

***.

Aristo’nun ölümünden sonra Atina’daki okulu “Lykeion”un başına öğrencisi, onunla birlikte Midilli adasında araştırmalar yapan Theophrastos (İ.Ö.371-287) geçti.

Büyük bilgin Aristo, bilgi dolu kitaplarını içeren kütüphanesini ona bıraktı.

Aynı zamanda Midilli doğumlu olan Theophrastos kitap biriktiren, hatta Mısır krallarına bir kitaplığın nasıl düzenleneceğini ilk öğreten kişiydi.

Ölümüne yakın Theophrastos, Aristo’dan miras aldığı  “Lykeion” okulunu ve bahçesini kendi öğrencileri Lampsakoslu (Lapseki-Çanakkale) Straton ve Skepsisli (Kurşunlu Köy-Bayramiç-Çanakkale) Neleos’la birlikte bir grup izleyicisine  vasiyet etti. 

Theophrastos, hocası Aristo’nun kütüphanesini ise koruması için Neleos’a teslim etti. İ.Ö.287’de öldü.

(Theophrastos - Palermo Botonik Bahçesi)

***

Kaz-İda Dağının eteklerinde yeşermiş verimli bir çiçek olan Skepsis kenti, Neleos’un yanı sıra onun babası Koriskos ve Erastos gibi başka felsefeciler de yetiştirmişti.

Muhteşem Kaz-İda Dağının serinliği insanın zihnini açıyor muydu ne?

Toprağında yeşeren enva-ı çeşit özgün bitki, birer iyileştirici  ilaç mıydı?

Göknar ağaçlarının gölgesi, ne kadar uygundu şiir yazmak için? 

Sureti paraların üstüne bile basılıyordu görkemli göknar ağacının.

Bu alımlı coğrafya eğitimli ve düşünen insanlar yetiştiriyordu. 

Tabii ki muhteşem Anadolu kültürünün ürünüydü onlar.

Aristo’nun ardından Lykeion’u yöneten Theophrastos, ölümünden sonra okulun yönetimini Neleos’a değil arkadaşı Straton’a bıraktı.

Buna gücenmiş olmalıydı Neleos!  

Ona kalan Aristo’nun kütüphanesini aldı, Anadolu’ya, Troas’da (Biga Yarımadası’nda), doğduğu kent Skepsis’e götürdü.

Kaz-İda Dağından inen suların başındaki bu serin tepede Neleos öğrencileriyle birlikte ne ufukları dolaşmıştı kim bilir.

Farklı tonlu yeşillikler içinde ne düşlere dalmıştı.

(Filozoflar tartışıyor)

***

Skepsisli düşünürler felsefede, hocaların hocası Sokrates’in “doğru olanı” arama tartışmalarında kullandığı “bilgiyi sınayarak öğretme yöntemini” (soratik) uyguladılar.

Bu yeni ortamda Nelos’un getirdiği kitaplarla yeni bir döneme giriyordu kent.

Böyle ince düşünceler taşıyan filozoflar yetiştiren, muhteşem bilgiler içeren kitaplara sahip olan Skepsis’in düşünce dünyasındaki yeri nerelere varacaktı acaba? 

Karlı suların yıkadığı çakıllar nelere tanık olacaktı?

Parlak yıldızlı göğün altında kaydedilen hiçbir şey unutulmuyor!

Bilge Neleos Aristo’nun kitaplarını da içeren kütüphaneyi, baba kenti Skepsis’de yarattığı bilim ortamında yaşadığı sürece korudu.

Ömrünün sonuna doğru bu bilgi hazinesini kendi mirasçılarına vasiyet etti.

Ancak bu kişiler ne yazık ki bilgisiz, bilimsiz insanlardı. 

Kitapların değerini anlayamazlardı. 

Gene de korumak için bir yere kapattılar. Kilit altında tutup onları bir ölçüde sakladıklarını düşündüler.

(Skepsis Sikkesi-Roma dönemi: Ön yüzünde Pegasos-Kanatlı At, arka yüzünde Köknar ağacı (Foto: Işıl Gürses))

***

Ancak bu yıllarda Anadolu’nun ve Yakın Doğu’nun kaderi, sarsıcı siyasal olaylarla değişmişti.

Aristoteles’in öğrencisi Makedonyalı Büyük İskender, iki yüz yıldır Anadolu’nun üstüne çökmüş Pers/İran sömürgeciliğini kırma yönünde çıktığı yolda ilk savaşı Skepsis’in yakınındaki Granikos  (Biga) Çayı kıyısında kazanmıştı (İ.Ö.334). 

Aklı, bilgisi ve becerisiyle Hindistan’dan Mısır’ın derinliklerine kadar geniş bir coğrafyayı fethetmeyi başarmıştı Büyük İskender. 

Hocası Aristo’dan bir yıl önce İ.Ö.323’de Babil’de ölünce, komutanları arasında İmparatorluğun geniş topraklarını bölüşme kavgası çıktı.

Bu paylaşım savaşımına, komutanlardan Batı Karadenizli, Teionlu (Filyos-Zonguldak) Attalos oğlu Philetairos da katılmıştı.

Kurnaz ve dikkatli Philetairos, binlerce altından oluşan hazinesi ile korunaklı bir tepe olan Pergamon/Bergama’da üslendi. Ardılları, akılcı politikalarla Batı Anadolu’da geniş bir krallık kurdu. 

(Philetairos - Napoli Arkeoloji Müzesi)

Attalos Hanedanı da denilen Pergamon Kralları ilginç kişilerdi.

Zenginliklerinin yanı sıra kültüre ve sanata çok düşkündüler.

Zamanın en iyi heykeltraşlarını, tiyatrocularını, hekim ve eczacılarını, dil bilginlerini, kent tasarımcılarını, yazarlarını Pergamon’a çağırdılar.

Bilgi toplama bağlamında o zamanın en büyük kütüphanesine sahip olan Mısır’ın İskenderiye Kütüphanesiyle yarışmaya girişirler.

Hatta Mısır, Pergamon’un kitap sayısında İskenderiye’yi geçmesi endişesi karşısında, bu meydan okumaya karşı, o zamanın yazı gereci olan papirüsün Pergamon’a ihracını yasakladı.

Bunu üzerine Pergamonlular, açtıkları yarışmayla yasaklanan papirüsün yerine kullanılabilecek, bugün dahi sözü edilen bir başka yazı gerecinin keşfini sağladılar.

Pergamon Kütüphanesi yöneticisi Malloslu (Karataş-Adana) Krates; yeni doğmuş kuzu ve oğlak derilerini şapın içine sokup çıkararak,  zar gibi ince yeni bir yazı gereci elde etti.

Eski Romalıların deyişiyle “Pergamane Karte=Bergama Kağıdı”, günümüz diline uyarlanmış biçimiyle “parşömen” adı ve varlığıyla hala yaşıyor.

(Skepsis Antik Kenti kalıntıları)

***

Bu bağlamda Pergamonlular kütüphanelerini zenginleştirmek için dört bir yandan kitap toplamaya başladılar.

Bu arada, Pergamon Kralı, muhtemelen II.Eumenes’in (İ.Ö.197-159) adamları ünlü Aristo’nun kütüphanesinin Skepsis’de,  Neleos’un varislerinde olduğunu öğrendi.

Skepsis, 100 km uzaklıktaki Pergamon’un egemenlik alanındaydı.

Pergamonlular Skepsislilerden birer bilgi hazinesi olan bu kitapları istediler.

Muhtemelen zorla değil, satın almaktı amaçları.  

Kitap sahipleri ya fiyatı beğenmediler ya da güçlü Pergamon’un ucuza el koyacağından korktular, kitapları vermediler, çukur kazıp toprağa gömüp sakladılar.

Kütüphanelerine kitap toplamak için çok çaba harcayan Pergamonlular duruma ne tepki verdi bilinmiyor ama kentlerine elleri boş döndükleri kesin.

Pergamon, bu kitapları kütüphanesine katamadı ama Mısır kökenli papirüslere ve Pergamon icadı parşömene yazılmış eserlerin sayısı, Pergamon Akropolünün en mutena yerlerinden birinde, bir düzlemde kurulmuş yeni kütüphanede durmadan arttı.

Anlatılanlara göre 200 bin ruloya ulaştı.

Yazılı antik rulolar

***

Öte yandan Skepsis’te, muhtemelen 150 yıl toprak altında havasız kalan kitapların bir kısmı nemden çürüdü, bazı yerlerini kurtlar, böcekler yedi.

Neleos’un kitapları bıraktığı varisleri, onların bilimsel değerinin farkında değillerdi ama gene de Pergamonlulara vermemişler, satmamışlardı.

Ama isteklilerin ısrarından kitapların muhakkak önemli bir parasal karşılığı olduğunu anlamışlardı.  

Bu arada İ.Ö.133’de Pergamon Krallığı yıkılmış bölgede artık Romalıların borusu ötüyordu.

Onca bilge yetiştirmiş, önemli bir kültür merkezi olmuş Skepsis de artık Romalılar’ın buyruğundaydı.

Skepsisli Neleos’un varisleri Aristo ve Theophrastos’un toprak altında kalıp hasar görmüş kitaplarını, bir kitap sevdalısı olan Teoslu (Seferihisar-İzmir) Apellikon’a sattı. 

Skepsis kazılarında bulunmuş kadın heykelcikleri-Geç Helenistik dönem (Foto: Musa Tombul)

***

Bir Helen olan Apellikon, Teoslu (Seferihisar-İzmir) çok zengin bir kişiydi.  İ.Ö.2.yüzyılın sonları, 1. yüzyılın başlarında yaşamıştı.

Tam bir kitap delisiydi!  Bilgiyi sevmekten çok bir kitap severdi. Kitap diye ne bulursa topluyor, sahip olmak istiyordu.

Aslında ona bir kitapsever de denemezdi. Biriktirmekten hoşlanıyordu.

Atina Agorası yakınındaki Ana Tanrıça (Kybele) tapınağı Metroon’un arşivinden halk meclisi kararlarının eski özgün elyazmalarını bile çalmıştı.

Teoslu Apellikon, Skepsislilerden satın aldığı Aristo Kütüphanesini, o günkü siyasal koşullarda önce Teos’a sonra Atina’ya götürdü.

Çürümüş, güveler tarafında yenmiş kitapların/ruloların kopyalarını çıkardı.  

Ancak eksik kısımlarını, sayfaların çürümüş yerlerindeki ifadelerini kendi keyfince tamamladı.   

Bu nedenle Aristo’nun Lykeion’unda “yürüyerek ders anlatan (peripatetik)” filozofların eserlerinin özgün hali yok oldu.

Geride kalanlar hatalı ve basit anlamlı metinlerdi. 

Aristo’nun kitaplarının diğer nüshaları/kopyaları daha sonra başka yerlerde bulununcaya kadar, bu hatalı metinlere dayanılarak tartışılan görüşler hep sığ kaldı.

(İzmir-Seferhisar-Sığacık-Teos ören yeri)

***

Bir görüşe göre Romalı general ve konsül Lucius Cornelius Sulla’nın (İ.Ö.138-78) Atina’yı zaptı sırasında askerleri, kenti kapı kapı dolaşıp  yağmalarken (İ.Ö.86) kitap sever Apellikon’un evine de girdiler. 

Onu kütüphanesinde saklanırken buldular ve kitapların varlığını komutanları Sulla’ya haber verdiler.

Sulla savaş ganimeti olarak Apellikon’un kütüphanesini, dolayısıyla Aristo’nun kitaplarını Roma’ya, ikametgahına taşıttı.

Bu arada bir başka Romalı general Lucius Lucullus ise Aristo eserlerinin bazı kopyalarını seferde olduğu Amissos’da (Samsun) buldu.

Birçok esirle Roma’ya dönen Lucullus’un getirdiği köleler arasında, bu kopyalarla birlikte bir bilgin, gramerci Tyrannion da vardır. 

Bir Helen olan, bilgisi ve kişiliğiyle Roma’da saygınlık kazanan bu bilgeye Sulla’nın ve Luculus’un elindeki Aristo eserlerine erişim izni verildi.

Bu süreçte Cicero, Atticus, Caesar gibi soylu ve ünlü Romalılarla dost olan Tyrannion Aristo’nun bu eserlerini tasnif etti, özgün olanlarını ayıkladı, düzenledi, kopyaladı.

Apellikon’dan geride kalan en dikkat çekici eserlerden biri, Batı edebiyatının temeli sayılan Homeros’un İlyada’sının çok eski bir kopyasıdır.

(Romalı General Sulla - Münih Glyptothek Müzesi)  

Tyrannion aynı zamanda, bu olaydaki gelişmelerin çoğunun günümüze ulaşmasını sağlayan coğrafyacı Amasyalı Strabon’un öğretmeniydi.

Aslında Samsunlu bir köle olan Tyrannion Roma’da kölelikten bilgeliğe yükselmiş, kendi Kütüphanesine 30.000 kitap toplamış bir kişiydi. 

Bu çalışmalar sırasında Tyrannion kendi çalışmalarının doğruluğunun sağlamasını yapmak için elindeki Aristo eserlerinin kopyalarını Atina’ya, Aristo’nun izindeki Lykeon’u yöneten büyük filozofun on birinci ardılı Rodoslu Andrikos’a gönderdi.

Bu bilgin kopyalar üzerinde çalıştı, değerlendirmeler yaptı. 

Aristo’nun günümüze ulaşan eserleri bunlardır.

Ancak daha sonra, kitapların sahibi  L.C.Sulla’nın yoksul düşen oğlu Faustus bu eserleri satmaya karar vermiş, eserler çeşitli alıcılar arasında dağılmış, elden ele dolaşmıştı. 

(Aristo’nun Türkçe yayınlanmış bazı eserleri)

***

Bu anlatılara ek, Aristo’nun kayıp eserlerine ne oldu sorusuna yanıt olarak bir görüş daha vardır.

Bu bilgi; Skepsisli Neleos’un varislerine yalnızca Aristo’nun henüz düzenlenmemiş, hazır olmayan el yazmalarını bıraktığı, diğerlerini Mısır’ın İskenderiye Kütüphanesine sattığı yönündedir. 

Çünkü daha sonraki yıllarda Aristo’nun bazı eserleri İskenderiye Kütüphanesinde ortaya çıkmıştı.

Bu görüşe destek olan veriler vardı. 

Neleus’un Atina’da bir süre yöneticilik yapmış arkadaşı Demertius’un o sıralarda Mısır’da sürgündeydi ve İskenderiye kütüphanesinde çalışıyordu.

Bu bağlamda Skepsisli Neleos kitapları Demertius eliyle İskenderiye’ye satmış olabilirdi. 

Yıllar sonra Roma İmparatoru Augustus Mısır’ı fethedip İskenderiye Kütüphanesine girdiğinde (İ.Ö.30) Aristo’nun ve öğrencisi Midillili Theophrastos’un eserlerini burada bulmuştu.

(Mısır-İskenderiye Kütüphanesi)

*****

Öyle ya da böyle, büyük düşünür Aristo’nun eserlerinden ancak üçte biri günümüze kaldı. 

Aristo’nun 158 Helen kenti için yazdığı Anayasalardan ancak biri, Mısır’da yapılan kazılarda bulunan “Atina kenti Anayasası” elimize ulaştı.

Demek kentler için Anayasa da yazmıştı, Batı Anadolu’nun rüzgarlı sahillerinde de dolaşan Aristo.

300’den fazla yazılı metinden yalnızca 31’i bugün elimizde var.

(Aristo’nun İ.Ö.4.yüzyılda yazdığı Atina Anayasasının bir kopyası olduğu düşünülen ve 1879’da Mısır’da bulunmuş, Londra British Museum’da saklanan papirüs) 

***

Geçmişte Anadolu topraklarında yaşanmış olaylar günümüz Dünya kültürünün ilerleme taşlarıdır.

Her şey adım adım gelişmiş.

Çanakkale-Bayramiç-Skepsis’de yaşananlar bunun küçük bir örneğidir.

Zaman içinde; farklı diller konuşsalar, farklı inançlara sahip olsalar da insanlar, bu coğrafyada; öğrenme merakları, bilinmeyeni bilme çabaları, dostlukları, dayanışmaları, hırsları, kıskançlıkları, gücü ve parayı sevmeleri ve kullanmalarıyla hep benzerdir.

Sonuçta hepimiz insanız!

Aristo’nun eşsiz eserlerinin başına gelenler, bilgiyi koruma mücadelesinin yanı sıra bir insanlık durumunu anlatır.

Bütün bunlarla birlikte, Anadolu topraklarının bir parçası olan Skepsis, insanlık kültürünün gelişmesine yol açan, Aristo’nun eserlerine geçici de olsa ev sahipliği yapan bir kent olarak tarihin soylu sayfalarında yer almıştır.

Anadolu, Batı Anadolu böyle muhteşem bir ülkedir. 

***

(11 Ocak 2020- Kurşunlu Köyü- Bayramiç-Çanakkale)

Ancak bin bir erdemle yoğrulmuş bu yurdun toprakları rahat bırakılmıyor.

Kaz-İda Dağları “siyanürlü altın madenleri” işletmek için deşiliyor. 

Bayramiç’in Kurşunlu Köyü, Skepsis çevresi, cam ve seramik yapımında kullanılan “feldispat” içeren madeni çalıştırmak için, köylülerin karşı çıkmasına rağmen, zorlanıyor.

Oysa bu topraklar bir zamanlar bağrında Dünya’nın gelmiş geçmiş en büyük bilginlerinden Aristoteles/Aristo’’nun aklını, mantığını içeren kitapları saklamıştı. 

Nerden nereye?

Sefa Taşkın

18.08.2023

Dikili-İzmir


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon