Almanya seçimleri: Ülkenin geleceğini şekillendirecek seçimde düğüm sandıkta çözülecek
Almanya'da Merkel sonrası dönem için Sosyal Demokratlar ile Hristiyan Demokratlar arasındaki başa baş mücadelede son söz seçmende. 16 yıllık Merkel dönemine son verecek 26 Eylül seçimleri, aynı zamanda Almanya'daki toplumsal ve siyasal dönüşümün yeni dinamiklerini ortaya koyacak. Berlin'den gazeteci Değer Akal, BBC Türkçe için yazdı.
Almanya, Angela Merkel sonrası dönemde ülkeye liderlik edecek ismi ve siyasi partileri belirlemek üzere 26 Eylül'de sandık başına gidiyor.
Sosyal Demokrat Parti'nin başbakan adayı (SPD) Olaf Scholz ile Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin başbakan adayı Armin Laschet arasında başa baş bir mücadele yaşanıyor.
Allensbach Enstitüsü tarafından cuma günü açıklanan anket sonucuna göre Sosyal Demokratlar yüzde 26 ile liderliğini koruyor. Ancak Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU) oy oranlarını yüzde 25'e yükseltmeyi başardı. Birkaç hafta önce yüzde 7'ye kadar çıkan fark, yüzde 1'e inmiş durumda.
Belirsizliği daha da artıran ve kıran kırana mücadelenin sandıklar kapanana kadar süreceğine işaret eden en önemli neden, seçmenin neredeyse üçte birinin kararsız olması.
Son anketler, seçmenlerin yüzde 35'inin, oyunu kullanıp kullanmama, ya da hangi partiye oy verme konusunda kararsız olduğunu gösteriyor.
KARARSIZLARI İKNA EDEN KAZANACAK
SPD'li Olaf Scholz, anketlerdeki en popüler aday olmasına rağmen henüz zaferden emin değil. Cuma günü Köln'de düzenlediği seçim kampanyasının kapanış mitinginde Scholz, partililere SPD'ye verilecek her bir oy için son ana kadar mücadele etme çağrısı yaptı.
Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU) da son güne kadar yoğun bir kampanya yürüterek, seçimden birinci parti olarak çıkmayı hedefliyor.
Bugüne kadar seçim kampanyasında aktif rol almayan Merkel, son anketlerin ardından, seçimlere iki gün kala sahaya inerek, Alman seçmenlere çağrı yaptı ve Laschet'e destek vermelerini istedi.
CDU/CSU'nun Bavyera'daki etkinliğinde, bugüne kadarki en etkili konuşmalarından birini yapan Merkel, bu seçimlerin sonucunun büyük önem taşıdığını söyledi, olası bir sol koalisyon konusunda uyarılarda bulundu. Merkel, "Almanya'da istikrarın devam etmesini istiyorsanız, Laschet'e oy vermek zorundasınız" ifadelerini kullandı.
Merkel aktif siyaseti bırakma kararına rağmen, ülkedeki en beğenilen siyasetçi olmayı sürdürüyor. ZDF televizyonun bu ay yaptığı ankete göre, seçmenlerin yüzde 80'i Merkel'in başbakanlığının başarılı olduğunu düşünüyor. Partisinin başbakan adayı Laschet'i başarılı olarak gören seçmenlerin oranı ise yüzde 20.
MERKEL'İN PARTİSİNDE BÜYÜK ENDİŞE
Almanya'nın en köklü partilerinden olan Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ile kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik'in (CSU) oy oranı, 26 Eylül seçimleri öncesinde, tarihteki en düşük seviyeye gerilemiş bulunuyor.
1953-1993 yılları arasında oy oranı hiç bir zaman yüzde 40'in altına düşmeyen, Merkel liderliğinde 2005, 2009, 2013 ve 2017 seçimlerinden üst üste birinci parti çıkan CDU/CSU'nun oy oranı, son haftalardaki anketlerde yüzde 20'ler düzeyine kadar indi.
Birçok gözlemci, Merkel'in farklı toplumsal kesimleri kucaklayan bir lider olarak kadınlardan, çevrecilerden, göçmen kökenlilerden de oy alabildiğini hatırlatarak, Merkel'in siyaseti bırakma kararı sonrasında oluşan boşluğu, partinin yeni adayı Armin Laschet'in dolduramadığı değerlendirmesini yapıyor.
Son anketlerde birinci parti olarak çıksa da, Sosyal Demokratlar açısından da durum çok parlak gözükmüyor. 1970'li yıllarda yüzde 40'ların üzerinde oy alan, 1998 yılında yüzde 40,9'luk oy oranıyla seçimden zaferle çıkan SPD için, bu oranları tekrar yakalamak imkansız görülüyor.
Almanya'nın yakın tarihine damgasını vurmuş olan, merkez sağdaki Hristiyan Demokratlar ile merkez soldaki Sosyal Demokratlardaki büyük gerileme, ülkenin seçimler sonrasında uzun koalisyon görüşmelerine ve belirsizliklere sahne olma ihtimalini arttırıyor. Bu özellikle Avrupa'nın en büyük ekonomisi olan Almanya'daki ekonomi çevrelerinde endişeli bir bekleyişe yol açıyor.
UFUKTA ÜÇLÜ KOALİSYON GÖRÜLÜYOR
Seçim sonuçlarının, son anketlerin işaret ettiği şekilde çıkması durumunda, 1950'lerden sonra Almanya'da ilk kez seçimden galip çıkacak partinin Federal Meclis'te çoğunluğu sağlayabilmek için üçlü bir koalisyon hükümeti kurması gerekecek.
Bu da Avrupa'nın en büyük ekonomisi olan, AB'de istikrarın çıpası olarak görülen Almanya'nın aylarca çetin koalisyon müzakerelerine sahne olmasına yol açabilir.
Sosyal Demokratların adayı Scholz, kampanya dönemindeki açıklamalarda, koalisyon hükümeti konusunda ilk tercihlerinin Yeşiller olduğunu açıkladı. Her iki partinin de oylarını çok ciddi olarak artırmaları durumunda, teorik olarak, iki partili bir koalisyon mümkün olabilecek.
Sosyal Demokratların ve Yeşillerin üçüncü bir ortağa ihtiyaç duymaları halinde, liberal Hür Demokrat Parti'ye (FDP) teklif götürmeleri bekleniyor. Ancak partiler arasında özellikle asgari ücretin belirlenmesi, vergileri artırma önerisi, iklim koruma hedefleri gibi konularda derin görüş ayrılıkları bulunuyor. Ayrıca FPD lideri Christian Lindner, Hristiyan Demokratlar ve Yeşiller ile bir koalisyonu tercih edeceğini açıkladı.
Siyasilerin konuştuğu bir diğer seçenek, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve daha radikal görüşlere sahip Sol Parti'nin üçlü bir koalisyon kurması. Gerek Scholz, gerekse Yeşiller'in başbakan adayı Annalena Baerbock, bugüne kadar böyle bir seçeneği dışlamadı. Ancak Sol Parti'nin ekonomi ve dış politika konularındaki radikal görüşleri, NATO üyeliğine, silah satışlarına, yurt dışındaki askeri operasyonlara karşı olması, bunun istikrarlı bir hükümet olmayacağı görüşünü güçlendiriyor.
Seçimlerden Hristiyan Demokratlar'ın zaferle çıkması durumunda, CDU/CSU'nun koalisyon hükümeti kurma konusunda ilk tercihi FDP, yani Hür Demokratlar. Ancak anketler partilerin oy oranlarının yeterli olmayacağını, üçüncü bir koalisyon ortağına daha ihtiyaç duyacağını gösteriyor. Tarafların Yeşiller'e teklif götürmesi mümkün, ancak görüş ayrılıkları nedeniyle çetin müzakerelerin yaşanması bekleniyor.
Almanya'da 2013'ten beri iktidarı paylaşan Hristiyan Demokratlar ile Sosyal Demokratların, yeterli oy almaları durumunda, bir kez daha "Büyük Koalisyon" hükümeti kurmaları da teorik olarak mümkün olabilir. Ancak SPD teşkilatları ve partinin içindeki sol kanat, CDU/CSU ile yeni bir koalisyona karşı çıkıyor.
Hristiyan Demokratlar'ın önde gelen isimleri ise, SPD'nin seçimden birinci çıkması durumunda, onların liderliğinde bir koalisyona katılmak istemiyor. Böyle bir alternatifin ancak CDU/CSU'nun birinci parti olması ve koalisyona liderlik etmesi durumunda gündeme gelebileceğini dile getiriyorlar.
ALMANYA'DA SEÇMEN PROFİLİNDE BÜYÜK DEĞİŞİM
Almanya'nın köklü siyasi partilerinin kan kaybetmesi, yeni partilerin öne çıkmaya başlaması, siyasi yelpazenin çeşitlenmesi, aslında ülkedeki seçmen profilindeki büyük değişimin de bir sonucu.
Yaklaşık 60 milyon 400 bin seçmenin bulunduğu Almanya'da, bu seçimlerde 2 milyon 800 bin genç ilk kez oy kullanıyor. Ülkede 30 yaş altında yaklaşık 8 milyon 400 bin seçmen bulunuyor.
Bu seçmenlerin büyük çoğunluğu geleneksel partileri değil, çevreci politikaları savunan, kültürel çeşitliliğe ve göçmenlere olumlu bakışı ile bilinen Yeşiller'i, ya da liberal Hür Demokratları (FDP) tercih ediyor.
Forsa'nın anketine göre 30 yaş altı seçmenin yüzde 36'sının tercihi Yeşiller olurken, yüzde 17'lik kesim, FDP'ye oy vermeyi düşündüğünü dile getiriyor.
Yeşiller, Mayıs ayında yapılan anketlerde, sürpriz bir şekilde yüzde 26 oy oranına kadar çıkmıştı. Hatta Annalena Baerbock'un başbakan adayı olduğu Yeşiller'in yeni koalisyon hükümetine liderlik edebileceği manşetlere taşınmıştı. Ancak parti son anketlerde yüzde 17 oy oranıyla üçüncü parti konumunda bulunuyor.
2017 yılındaki seçimlerde yüzde 8,9 oy alan Yeşiller'in yükselişi, son dört yılda desteğini yaklaşık iki kat artırması, partinin gelecek dönemde Almanya siyasetinin en önemli aktörlerden biri olacağını gösteriyor.
GÖÇMEN KÖKENLİLER SONUCU ETKİLER Mİ?
Almanya'da seçmenler arasında göçmen kökenlilerin oranının artması da, seçmen profilindeki değişimin bir başka göstergesini oluşturuyor.
Göçmen kökenliler, Almanya'da seçme hakkına sahip olanların yaklaşık yüzde 12'sini oluşturuyor. 2017 seçimlerinde, seçmenlerin 6 milyon 300 binini göçmen kökenliler oluşturuyordu. 2021 seçimlerinde bu sayı 7 milyon 400 bine yükseldi. Türkiye kökenli göçmenlerin sayısının ise 900 bin civarında olduğu belirtiliyor.
Siyasi partiler arasında oy farkının azalması, küçük bir oy farkının bile birinciyi belirleyebilecek olması, 26 Eylül seçimleri öncesinde göçmen kökenlilerin oylarına olan ilgiyi arttırdı.
TÜRKİYE KÖKENLİ SEÇMENLERE ULAŞMAK İÇİN ÖZEL ÇABA
Hem sosyal demokratların adayı Olaf Scholz, hem de Hristiyan Demokratların adayı Armin Laschet, seçim kampanyaları boyunca Türkiye kökenli seçmenlere ulaşmak için özel çaba gösterdi, partiler Türkçe reklamlar hazırladı, sıcak mesajlar verdi.
Laschet, seçimlere bir kaç gün kala Türkçe yayın yapan bir radyonun programına katıldı, göçmen kökenlilerin sorunlarının çözümü için sözler verdi, ırkçılıkla mücadelede daha güçlü adımlar atacaklarını söyledi, siyasette ve kamu kurumlarında göçmen kökenlilerin daha önemli pozisyonlara gelmesi için çaba göstereceğini anlattı.
En çok sevdiği yemekler arasında yoğurtlu iskender olduğunu söyleyen Laschet, istek parça olarak da Tarkan'dan bir şarkı istedi.
Göçmen kökenlilerin oyları seçimlerde giderek daha önemli hale gelse de, göçmen kökenliler arasında seçimlere katılımın düşük olması önemli bir sorun olmaya devam ediyor.
Almanya Türk Toplumu (TGD) gibi sivil toplum kuruluşları seçimler öncesi yaptıkları kampanyalarla, katılımı teşvik etmeye çaba gösterdiler. "Federal Meclis'te kimlerin yer alacağını seçimler belirleyecek, bu nedenle mutlaka seçime katıl" ve "Seçime katıl ırkçıların gücünü azalt" çağrıları yapılarak göçmenlerin oylarını kullanmaları istendi.
Ayrıca Federal Siyasi Eğitim Merkezi (bab) de hazırladığı "Sen önemlisin. Oyun değerli" başlıklı Türkçe broşürde, 26 Eylül seçimlerinde tek bir oyun bile fark yaratabileceğine dikkat çekildi, demokrasinin işleyebilmesi için yurttaşların kendilerine sunulan katılım olanaklarından yararlanmasının önemli olduğu vurgulandı.
SEÇMENLERİN BEKLENTİLERİ NELER?
Kamuoyu anketleri, Almanya'da seçmenlerin en önemli problem olarak gördükleri konuların zaman içinde değiştiğini, bunun da oy verme davranışlarını etkilediğini gösteriyor.
2015 yılında mülteci krizinin yaşandığı dönemde, seçmenlerin yüzde 87'si en önemli problem olarak yasadışı göçü ve sığınmacı sorununu görüyordu. O dönem Merkel'in açık kapı politikasına eleştiriler, partisinin eyalet seçimlerinde büyük hezimet yaşamasını da beraberinde getirmişti.
Ancak AB-Türkiye mülteci mutabakatı sonrasında, düzensiz göç hareketlerinin büyük ölçüde kontrol altına alınmış olması, bu konuda endişeleri dindirmiş gözüküyor. Bu ay yapılan anketlerde yasadışı göç ve sığınmacı sorununu en büyük problem olarak gören Alman seçmenlerin oranı yüzde 13'e gerilemiş durumda.
Alman seçmenlerin şu anda en büyük sorun olarak gördüğü başlıklar ise yüzde 47 ile iklim koruma ve çevre konuları. Temmuz ayında Almanya'da yaşanan sel felaketleri, Avrupa'daki orman yangınları, bu konuların en büyük sorun olarak görülmesine neden olmuş durumda.
Seçmenlerin en büyük problem olarak gördüğü ikinci konu ise yüzde 28 ile koronavirüs krizi. Covid-19 vaka sayılarının ve ölümlerin tırmanışa geçtiği Mart ayında seçmenlerin yüzde 85'i koronavirüsü en büyük problem olarak görüyordu. Ancak hükümetin aşılama kampanyasında ilerleme sağlanması, alınan önlemlerle vaka sayısı ve ölümlerin ciddi oranda azalması, bu konuda da endişeleri gidermiş gözüküyor.
Merkel liderliğindeki mevcut hükümetinin ekonomi politikalarının geniş bir kesim tarafından başarılı görülmesi, bu dönemde işsizliğin ciddi oranda azalmış olması, seçmenlerin bakışını da etkiliyor.
Son anketlerde ekonomiden dolayı endişeli olanların oranı yüzde 6, işsizlik konusunu en büyük sorun olarak görenlerin oranı ise yüzde 4.
AŞIRI SAĞCI PARTİ AFD'NİN YÜKSELİŞİ DURDU
Almanya seçimlerini takip eden siyasi gözlemcilerin yakından izledikleri bir diğer önemli konu ise aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin alacağı oy oranı.
Euro krizi döneminde kurulan ve popülist söylemleriyle ilgi odağı olan parti, 2015 sığınmacı krizi döneminde yürüttüğü yabancı düşmanı ve İslamofobik kampanyalarla toplumda endişeleri körüklemiş, diğer partiler tarafından sert bir şekilde eleştirilmişti.
AfD, 2017 seçimlerinde yüzde 12,6 oy alarak Federal Meclis'e girmeyi başarmış, ana muhalefet partisi konumuna yükselmişti.
Son anketler, partinin yeni bir rüzgar yakalayamadığını, oy oranının yüzde 10-11 düzeyine gerilediğini gösteriyor. Ancak AfD'nin yine de ciddi bir milletvekili sayısıyla mecliste temsil edilmesi bekleniyor. Bu AfD'nin sadece geçici, tepkisel bir hareket olmadığını, Alman siyasetinde kalıcı bir aktör haline geldiğini gösteriyor.
Son dört yıl boyunca meclis, AfD ile diğer partiler arasında sert tartışmalara, büyük gerilimlere sahne oldu.
Bu seçimlerde Federal Meclis'e girmesi beklenen diğer tüm partiler, AfD ile herhangi bir işbirliğine girmeyi reddediyor. Hepsi şimdiden, AfD ile bir koalisyon hükümeti kurulmayacağın açıkladı.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev