Kur riski ve tedarik zincirleri: Türkiye–Japonya ticaretinde yeni denge

Kur riski ve tedarik zincirleri: Türkiye–Japonya ticaretinde yeni denge

12.09.2025 13:29:00
Güncellenme:
Haber Merkezi
Takip Et:
Kur riski ve tedarik zincirleri: Türkiye–Japonya ticaretinde yeni denge

Türkiye ile Japonya arasındaki ekonomik ilişkiler, ham ticaret rakamlarının ötesinde stratejik bir boyut kazanıyor. Otomotivden elektroniğe uzanan iş birlikleri, kur riskleri ve küresel değer zincirleriyle birlikte Türkiye’yi Japonya için yalnızca bir pazar değil, potansiyel bir stratejik ortak haline getiriyor.

İzmir Demokrasi Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem İnce Yenilmez, Türkiye ile Japonya arasındaki ekonomik ilişkileri değerlendirerek, bu ilişkinin ham ticaret rakamlarının ötesinde bir anlam taşıdığını belirtti.

Konuyla ilgili görüşlerini paylaşan Prof. Dr. İnce Yenilmez, "Uluslararası ticaretin devleri olan Çin, ABD ve AB'nin gölgesinde kalmış gibi görünse de Türkiye ile Japonya arasındaki ekonomik ilişkiler stratejik bir derinlik kazanmaktadır" dedi. Japonya Maliye Bakanlığı'nın 2024 dış ticaret verilerine atıfta bulunan İnce Yenilmez, "Türkiye, her ne kadar Japonya'nın toplam mal ihracatının yaklaşık %1,8'ini oluştursa da dinamik büyüme potansiyeli ve jeostratejik konumuyla Japonya için giderek daha cazip bir pazar haline geliyor" şeklinde konuştu.

Para Birimi ve Risk: Kur Fırtınasında Denge Arayışı

Japonya ile Türkiye arasındaki ticarette kullanılan para birimi, ekonomik ilişkilerin nabzını tutmaktadır. Japonya Merkez Bankası'nın (BOJ) 2024 verilerine göre, Türkiye'ye yapılan ihracatın %65'i ABD doları (USD), %25'i Euro (EUR) üzerinden gerçekleşiyor. Geriye kalan küçük bir kısım ise Türk lirası ve Japon yeni gibi diğer para birimlerini içeriyor. Bu durum, Japon ihracatçıların kendilerini yen dalgalanmalarına karşı korurken, kur riskinin büyük bir kısmını üstlendiğini gösteriyor. Ancak, Türk ithalatçılar için yerel kurdaki ani değişimler veya gümrük vergilerindeki artışlar, Japon ürünlerinin fiyatında baskı oluşturarak pazar dinamiklerini yeniden şekillendiriyor.

Katma Değerin Etkisi: Otomotivden Elektroniğe Çarpan Etkisi

Japonya'nın Türkiye'ye yaptığı ihracatın sektörel dağılımı, iki ülke arasındaki ilişkinin niteliğini ortaya koymaktadır. İhracatın lokomotifleri, yüksek katma değerli sanayi ürünleridir: makine ve ekipmanlar, otomobil parçaları ve elektronik ürünler. Öyle ki, 2024 verileri, Türkiye'nin elektrikli ekipmanlarının neredeyse %3'ünün Japonya'dan geldiğini göstermektedir. Bu oran, Japonya'nın bu alanlardaki teknolojik üstünlüğünün ve üretim kalitesinin Türkiye pazarında ne kadar güvenilir bulunduğunun bir kanıtıdır.

Bu sektörlerin Japon ekonomisi için hayati önemi vardır. Girdi-çıktı tablolarından elde edilen analizler, otomotiv ve makine sektörlerinde yaşanan tek bir birimlik talep artışının, ekonominin birçok farklı sektöründe kayda değer bir üretim artışına yol açtığını, yani güçlü bir çarpan etkisi yarattığını ortaya koymaktadır. Bu, Türkiye'den gelen her talebin, Japon ekonomisinde zincirleme bir reaksiyon başlattığı anlamına gelir.

Küresel Değer Zincirleri ve TiVA Verileri

İki ülke arasındaki ilişkinin tam resmini görmek için, sadece doğrudan ihracat rakamlarına bakmak yeterli değildir. Japon otomotiv endüstrisi, Türkiye'ye dolaylı olarak da nüfuz etmektedir. Japon üreticiler, motor, vites kutusu veya elektronik sistem gibi kritik bileşenleri Türkiye'deki montaj fabrikalarına tedarik ederek, bu fabrikalardan çıkan bitmiş araçların Türkiye'de veya Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrupa gibi komşu pazarlarda satılmasını sağlamaktadır. Bu dolaylı ihracat kanalı, doğrudan ticaret istatistiklerinde tam olarak yansımayan ancak Türkiye'nin nihai talebinin, Japonya'nın katma değer yaratımında ne denli etkili olduğunu gösteren stratejik bir boyuttur.

OECD'nin Ticarette Katma Değer (TiVA) verileri bu dolaylı etkiyi somutlaştırmaktadır. TiVA verileri, Türkiye'nin ekonomik büyümesi ve sanayileşmesiyle birlikte, Japonya'nın yarattığı katma değerin Türkiye'nin nihai talebine olan bağımlılığının son yıllarda istikrarlı bir şekilde arttığını kanıtlamaktadır. Bu durum, Türkiye'nin artık sadece Japon ürünlerinin bir alıcısı değil, aynı zamanda Japonya'nın küresel değer zincirlerinde stratejik bir halka, bir üretim ve dağıtım merkezi olma potansiyeli taşıdığını ortaya koymaktadır.