Aşk ve Kapital! (07.06.2020)
Marx ailesi üyelerinin altmış yıldan uzun bir süre boyunca birbirlerine ve dostlarına yazdıkları binlerce sayfadan oluşan mektupları; Mary Gabriel’in kaleme aldığı aile biyografisi Aşk ve Kapital - Karl ile Jenny Marx ve Bir Devrimin Doğuşu’nun belkemiğini oluşturuyor.
AŞKA
VE DEVRİME ADANMIŞ HAYATLAR
Kuşkusuz
her biyografi bilgi ve belgeye dayalı olmalı; biyografi yazarı da araştırmacı
kimliği taşımalı. Ondan ötesi biyografi yazarlarından,
yaşam öyküsünü ele aldıkları kişi ya da kişilere insani bir derinlik
kazandırmalarını; bulmacanın parçalarını bakış açımızı genişletecek şekilde bir
araya getirmelerini de bekliyoruz.
Mary
Gabriel’in Aşk ve Kapital - Karl ile Jenny Marx ve Bir Devrimin Doğuşu başlıklı
aile biyografisi bu yönüyle çok başarılı bir çalışma.
Marx
ailesi üyelerinin altmış yıldan uzun bir süre boyunca birbirlerine ve
dostlarına yazdıkları binlerce sayfadan oluşan mektupları, araştırmanın
belkemiğini oluşturuyor.
Aile
bireyleri yazışmalarını İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinde, araya
İtalyanca, Latince ve Yunanca serpiştirerek yapmışlar. Mary Gabriel, çoğu henüz
gün yüzüne çıkmamış olan mektuplara erişebilmek için Moskova arşivlerinden
önemli ölçüde yardım aldığını belirtiyor.
Buradan
edindiği bilgileri, dost ve tanıdıkların yazdığı, Marx’lardan söz eden mektup
ve hatıratla desteklemiş. “Bu büyük miktarda belgeyi tarih sırasına göre ve
eşzamanlı olarak okudukça, etraflarındaki olaylar geliştikçe, birçok karakterin
birbirleriyle olan konuşmalarını duymaya başladım” diye yazmış Önsöz’de…
Sonuçta
ortaya çıkan yedi yüz sayfalık bu ilginç kitap, yaklaşık sekiz yıllık emeğin
ürünü. Üstelik güzel yazılmış; akıcı dili ve sürükleyici kurgusu sayesinde
zevkle okunuyor.
Hikâyenin
sıra dışı kahramanları gizlice nişanlandıklarında Jenny von Westphalen yirmi
iki, üniversite öğrencisi Karl Marx ise sadece on sekiz yaşında.
“Jenny,
taşkın özgüveni ve cesaretiyle karşısında duran, zekâsının gücüne (bu kayda
değer gücün ve zekânın kendisini nereye götüreceğinden emin olmasa da) yürekten
inanmış, kendinden dört yaş küçük bu genç adamda idolünü buldu”
diyor Mary Gabriel.
Aşklarının
“imkânsız”lığı, hem Karl’ın bir aile geçindirecek koşullara sahip olmamasından
hem de iki aile arasındaki toplumsal düzey farkından ileri geliyor. Karl
Marx’ın babası, mesleğini icra edebilmek için Luteryen inancına dönmüş Yahudi
asıllı bir avukat. Jenny ise varlıklı, aristokrat bir aileden; genç kadının
babası sosyalist düşüncelere ilgi duyan bir baron.
JENNY
VE KARL’IN KIZLARI: “ŞİRİN, ÇİÇEK AÇAR, NEŞELİ”
Evlenmek
için beş yıl beklemeleri gerekse de Karl ile Jenny kavuşuyorlar sonunda. Toplam
yedi çocukları dünyaya geliyor. Ne var ki sağlıksız yaşam koşulları, yoksul
beslenme, yetersiz tedavi gibi nedenlerle çocuklardan üçü henüz bebekken, Edgar
isimli oğulları da sekiz yaşlarında veremden hayatını kaybediyor. Sadece üç
kızları kalıyor hayatta: Jenny, Laura ve Eleanor.
Marx’lar,
1843 yılı sonlarında Almanya’yı siyasi nedenlerle terk etmek zorunda kalınca,
bir süre Paris ve Brüksel’de yaşıyorlar; Prusya hükümetinin baskıları sonucunda
buradan da atılarak 1849’da İngiltere’ye iltica ediyorlar.
Annesiyle
aynı adı taşıdığı için Jennychen diye çağırdıkları en büyük kızları Paris’te
doğuyor; Laura Brüksel’de, Eleanor ise Londra’da. Belli ki çocuklar Marx
çiftinin hayatındaki bir iki mutluluk kaynağından biri.
Bütün
o parasal sıkıntılara, taşınma travmasına, siyasal baskılara, soğuk ve açlığa
rağmen Jenny kızlarını “şirin, çiçek açan, neşeli ve morali yüksek” olarak
tarif ediyor.
Marx’ı
izlemekle görevlendirilen Prusyalı bir ajan, ailenin Londra’daki yaşamının çok
canlı bir tasvirini raporlamış. Rapor, Marx’ın üç çocuğunun da gerçekten güzel
olduğunu ve Marx’ın, yabani ve huzursuz karakterine rağmen bir baba ve koca
olarak “en nazik ve yumuşak erkeklerden biri” olduğunu söylüyor.
Ne
var ki Londra’nın en berbat -
dolayısıyla en ucuz - semtlerinden birinde yaşıyorlar ve içinde yaşadıkları iki
odalı apartman dairesi hercümerç içinde:
“Dairenin
içinde tek bir temiz ya da sağlam mobilya bulunmuyor. Her şey kırık, eski püskü
ve yırtık pırtık. Eşyaların üzerinde bir parmak toz birikmiş ve her yer
darmadağın. Oturma odasının ortasında muşambayla kaplı eski model büyük bir
masa bulunuyor ve üzerinde el yazmaları, kitapları ve gazeteleri serili. (...)
Üç bacaklı bir sandalye var, bir diğerinde çocuklar aşçılık oynuyor ve bunun
dört bacağı yerinde. Misafire sunulanı da bu, ancak çocukların oyunu tam
temizlenmediğinden, oturmak bir çift pantolona mal olabiliyor.” Öte yandan Marx
ve Jenny bunların hiçbirinden mahcup görünmüyorlar: “Bir şekilde, evin
kusurlarını örten hoş ve canlı bir sohbet başlıyor, bu da konforsuzluğu
katlanılabilir kılıyor. Sonunda karşınızdakilere alışıyor ve onları ilginç ve
değişik bulmaya başlıyorsunuz. İşte baş komünist Marx’ın aile yaşamının gerçek
resmi böyle.”
‘MARX
AİLESİNDE KADINLAR OLMASAYDI…”
Mary
Gabriel, Marx ailesini oluşturan bireylerin kişiliklerine, duygu dünyalarına,
ev içi yaşamlarına odaklanan bir araştırma yürütmüş. Aslında çalışmayı özgün
kılan da bu yaklaşım.
Şimdiye
dek Karl Marx’ın gölgesinde kalmış olan Jenny Marx ve üç kızı, hem mektupları
aracılığıyla hem de biyografi yazarının duygudaşlığı sayesinde kendi seslerine
kavuşmuşlar. Özlemleri, tutkuları, sevinç ve kederleri olan bireyler olarak ete
kemiğe bürünmüş halleriyle çıkıyorlar karşımıza…
Bu
kadınlar hiç kuşkusuz Karl Marx’ın ve onun kadim dostu Engels’in yürüttüğü
siyasi davanın en büyük destekçileri. El yazmalarını temize çekiyor, çeviri
yapıyor, dünyanın dört bir yanından gelen konukları ve yoldaş mültecileri
ağırlıyorlar.
Anlaşıldığı
kadarıyla kişisel ihtiyaçları ve talepleri nadiren öne çıkabilmiş. En önemlisi
de işçi sınıfının devrimine tanıklık ederken türlü bedeller ödemişler. Mary
Gabriel’in sözleriyle, “Marx ailesinde kadınlar olmasaydı Karl Marx var
olmazdı ve Karl Marx olmasaydı, dünya bugün bildiğimiz dünya olmazdı.”
MARX
ÇAĞI: 19’UNCU YÜZYILIN PANOROMASI
Aşk
ve Kapital’in bir aile biyografisi olması, tarihsel arka planın ihmal edildiği
anlamına gelmiyor. Tam tersine, Marx ile Engels’in müdahil olduğu ya da
dikkatle izlediği tüm siyasi gelişmelere ve birçok tarihsel figüre yer verilmiş
kitapta.
On
dokuzuncu yüzyılın damgasını vuran 1848 devrimleri ve 1871 Paris Komünü de
dahil olmak üzere, nerede bir grev, ayaklanma ya da özgürlük hareketi varsa pür
dikkat izliyorlar. Yazdıkları mektup ve metinlerin, oturma odasındaki sohbet ve
tartışmaların başlıca konusu bunlar.
Mary
Gabriel, Karl Marx’ın kaleme aldığı kitapların hangi koşullarda ve ne maksatla
yazıldığını, tarihsel bağlamını, ilgili kamuoyu tarafından alımlanışını (çoğu
zaman göz ardı edilişini) titizlikle aktarmış.
Külliyatın
kuşkusuz en önemli yapıtı, araya giren sağlık sorunları ve parasal sıkıntılar
nedeniyle yazımı on altı yıl süren Kapital. 1867’de Hamburg’da ilk cildi
yayımlandığında neredeyse hiç ilgi görmeyince Marx’ın, “Kapital, yazarken
içtiğim puroların parasını bile çıkarmayacak” diye yakındığı biliniyor.
Bu
hikâyeyi çarpıcı kılan şey ise bugün, Kapital’in yazılışından yüz elli yıl sonra,
kapitalizmin krizlerini anlamak için “Marx’ın çalkantılı beyninde bir fırtına
gibi mayalanan” ve zamanında pek az kişinin anladığı düşüncelerine başvuruyor
oluşumuz.
Aşk ve Kapital - Karl ile Jenny Marx ve Bir Devrimin Doğuşu / Mary Gabriel / Çeviri: Benan Eres, Deniz Gedizlioğlu, Gülden Kurt / Yordam Kitap / 720 s.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi