Bağış-lanmaz kutuplaşma! (02.04.2020)
AKP, salgın konusunda da kutuplaşma yaratmayı başardı. Gerçekten kutlamak gerekir.
18 yılda Türkiye’nin bütün varlıklarını tüketmiş, dışarıdan gelen 1 trilyon dolara karşılık 3 trilyon dolar dışarı vermiş, Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesine bile göz dikmiş, ciddi bir krizle karşılaşınca elde halka verecek bir şey kalmadığını görmüş bir iktidar, bu çıkmazdan başka türlü çıkamazdı.
Böyle bir konuda bile ayrımcı siyaset üret… Dışladıkların bunun kabul edilemezliğini haykırsın… Arada gerçekler güme gitsin…
Bu yöntemi yıllardır uyguluyorlar. Ötekileştirme olmasa kendileri olmayacak. Zira topluma verebilecekleri bir şey kalmamış. Ancak gerilim, kaos, karmaşa, tartışma, ayrışma verebiliyorlar.
Bir kez daha gördük ki iktidarın en organize faaliyeti, yardım ve bağış toplamak. Bu konuda örgütlü, ısrarcı ve takipçi oldukları kadar sorunların çözümünde olsalar, devlet altyapımız sapasağlam olurdu, en azından moral güç yükselirdi.
Ama bu durum işlerine gelmiyor. Eğer böyle olursa sorunlar çözümler konuşulacak, eksikler fazlalar göz önüne serilecek.
***
Yukarıda aktardığımız tablonun devamı da şaşırtıcı değil. Herkesin can derdinde olduğu şu günlerde AKP’nin yanıtını aradığı birinci soru şu:
Biz bu süreçten nasıl güçlü çıkarız?
Hemen hemen bütün olasılıklar, bu soru dikkate alınarak tartışılıyor. Sağlık Bakanlığı’nın yukarıya taşıdığı verilerde “iyimser tahmin” şöyle:
70 bin ile 100 bin arasında vaka olur, 3-5 bin arası ölüm yaşanır.
Kötümser tahmin ise şöyle:
200-300 bin arası vaka olur, 12-15 bin ölüm!
Şu aşamada kimsenin net bir şey söyleme olanağı yok. Ama şu var:
Gidişi iyi görüp önlemleri en etkili şekilde şimdiden almak.
28 Mart günü Bilim Kurulu’nun kimi illerde sokağa çıkma yasağı önerdiği bilgisi var. Buna şu yanıtın verildiğini duyuyoruz:
“Sokağa çıkma yasağının en etkin uygulandığı durumda bile, genel çarkın dönmesi için nüfusun yüzde 15’i dışarıda olmak zorunda. Aksi halde çarkı döndüremeyiz.”
Bu gerekçe şöyle de okunabilir:
Devletin, bir süreliğine bile olsa halka bakacak gücü yok. O nedenle bu öneri kabul görmüyor.
Ancak şu tür senaryoları doğrusu aklımızdan bile geçirmiyoruz:
Durum biraz daha vahimleşirse olağanüstü hal (OHAL) ilan ederiz, o zaman daha kolay yönetiriz!
Böyle bir olasılık, “bırakalım biraz daha yükselsin” gibi bir yaklaşımı akla getirir ki bunu Türkiye’de düşünecek kişi
olduğunu sanmıyoruz.
***
Yukarıda altını çizdiğimiz, “iktidar olarak bu süreçten nasıl daha güçlü çıkarım” sorusu sadece ülkesel değil, küresel. Ülkelerinin varlıklarını sermayeye teslim etmiş, onların iktidarı olmuş tüm yönetimler bunun sonuçlarının ortaya çıkmaması için oturduğu yerden kalkmak istemeyecek.
Bu elbette tek taraflı bir durum değil.
Toplumsal tabanı olan bir başka siyasal güç de, iktidara seçenek olacak.
Yaşadığımız sorun bu ikilemi mutlaka dayatacak.
Bağış toplayarak kendinizi toplayamazsınız.
Tarihte, böylesi büyük salgınlar büyük sonuçlar doğurdu.
Tarih, tekerrür etmez, tekemmül eder. Bugünün diliyle tekrar etmez, gelişir. Bu bağlamda benzer toplumsal olaylar, farklı sonuçlar verebilir.
Bugünkü değişim de bu çağın gerçekleri ışığında, bu çağın kuşakları ile olacak.
Türkiye’de de bunu yaşayacağız.
Ne diyor diyalektik?
Hiçbir sorun yoktur ki, içinde çözümü de barındırmasın!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke