Başkan Babamızın Sonbaharı
Nedim Gürsel Cumhuriyet için yazdı...
Sizi bilmem ama, babamı küçük yaşta kaybettiğim için, sonbaharda gidici de olsa, ben başkan babamızdan vazgeçemem. O bizim güneşimiz. Al bayrağımızın hem ayı hem yıldızı. Kurduğumuz on altı devletin sönmeyen güneşi. Kral 14. Louis de bir güneşti. Eğer öyle olmasaydı, hiç kuşkusuz, 16. Louis’nin değil, onun kafasını keserdi giyotin. Fransız devriminde çok kan aktı, evet. Fransızlar krallarından vazgeçtiler ama başkan babalarından asla! De Gaulle 1958’de yeni anayasasının kendisine tanıdığı geniş yetkilerle Elysee Sarayı’na yerleştiğinde “yetmişimden sonra diktatör mü olacağım” demişti kendisini eleştirenlere. Diktatör olmadı belki, ama on yıl sonra 1968 Mayısı’nda gençlik ve halk başkaldırınca, başvurduğu referandum, sonu oldu.
Bizim başkan babamız da, anayasayı değiştirip başkanlık sistemini getirmek için dört yüz milletvekilini bulamazsa, referanduma gideceğini söylüyor. “Halep oradaysa arşın burada” demek geliyor içimden ama ne Halep kaldı, ne arşın. Çok değil birkaç yıl önce canciğer kuzu sarması olduğumuz Suriye’yle de kanlı bıçaklıyız.
Başkan babamızın bir özelliği de Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olması. Zat-ı şahaneleri hem güneş hem gölge. Rabbimizin sıfatları, hayranlarına bakılırsa, onda vücut bulmuş durumda. Hem Rahman hem Rahim, hem Kadir hem Kahhar ve de Cabbar; hem Cemal hem Kemal, saymakla bitmez. Yalnızca, İhlas Suresi’nde buyrulduğu gibi “Lem yelüd velem yuled” değil. Daha değil. Onu da, hepimiz gibi bir ana doğurdu. Ama o, bununla kalmayıp, bizler için Yeni Türkiye’yi doğurdu. Ne var ki, bizzat kendisinin getirdiği yasakla, kürtaj kurbanı olabilir güzel ve yalnız ülkemiz. İşte o zaman seyreyle şenliği. Önümüzde seçimler var. Onu seçmeyeceğiz, bu haltı yedik bir kez. Ama o kendisine biat edecekleri meydan meydan dolaşıp seçtirecek. Taşıdığı aşkın sıfatlara yenileri eklenecek böylece: Seçkin ve Seçtiren.
Yine de küçük bir sorun var. Şimdi ilkyaz, seçimlerden sonra asıl yaz gelecek, sıcaklar bastıracak, belki de bunalacağız az biraz, ama sonbaharda serinleyeceğiz. Sonbaharda bir referandum söz konusu olabilir çünkü. İşte o zaman De Gaulle’ün akıbetini anımsayacağız.
Marquez “Başkan Babamızın Sonbaharı” adlı romanında, yaşı iki yüzü geçmiş de olsa, iktidarının yüzüncü yılını kutlamaya hazırlanıyor da olsa, hükmetmeye doymayan bir diktatörü anlatır. Bu iktidar susuzluğu böyle bir şey demek ki, Kevser içsen kâr etmiyor. Ama mevsimlerden sonbaharsa vay haline! “Danimarka prensliğinde kokuşan bir şeyler var” diyordu Hamlet. Ülkemizde lağım patladı çoktan, kokuşan bir şeylerin de ötesinde, sonun başlangıcındayız. Sonbaharın eli kulağında.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi