Berlin Duvarı'nın altında kim kaldı?
“Baba” Bush, Berlin Duvarı’nın yıkılarak Almanya’nın yeniden birleşmesinin “Soğuk Savaş’ı bitiren nokta” olduğunu söylerken, eski Sovyetler Birliği Başkanı Gorbaçov açık konuştu.
Eski SBKP Genel Sekreteri, Berlin Duvarı yıkılmadan üç ay önce, yani Ağustos 1989 sıralarında Kohl’le yaptığı bir görüşmede, ona “Almanya’nın yeniden birleşmesi 21’inci yüzyılın bir sorunu olacak” dediğini anımsattı. Aradan 20 yıl geçmişti ve 9 Kasım 1989 sabahı dünyada kimsenin böyle bir gelişmeye ihtimal vermediği hâlâ unutulmuyordu...
Alman sağının önde gelen bir kuruluşu olan Hıristiyan demokratlara ait Konrad Adenauer Vakfı’nda, Berlin Duvarı’nın yıkılmasını sağlayan üç isim, geçen günlerde yıkımın 20’nci yıldönümü kutlamaları çerçevesinde Berlin’de konuk edildiler. Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler, davette söz alarak Mihail Gorbaçov ve George Bush’a sadece Alman halkı adına değil, tüm Avrupa halkları adına teşekkür etti. Bugün ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşan 79 yaşındaki Helmut Kohl, 1989 ve 1990’da uzun pazarlıklar yürüttüğü eski devlet başkanı dostları 85 yaşındaki George Bush ile 78 yaşındaki Mihail Gorbaçov’a “Duvarın yıkılmasını ve Almanya’nın yeniden birleşmesini sağladıkları için” şükran duygularını dile getirdi.
“Baba” Bush, Berlin Duvarı’nın yıkılarak Almanya’nın yeniden birleşmesinin “Soğuk Savaş’ı bitiren nokta” olduğunu söylerken, eski Sovyetler Birliği Başkanı Gorbaçov açık konuştu.
Eski SBKP Genel Sekreteri, Berlin Duvarı yıkılmadan üç ay önce, yani Ağustos 1989 sıralarında Helmut Kohl’le yaptığı bir görüşmede, ona “Almanya’nın yeniden birleşmesi 21’inci yüzyılın bir sorunu olacak” dediğini anımsattı.
Aradan 20 yıl geçmişti ve 9 Kasım 1989 sabahı dünyada kimsenin böyle bir gelişmeye ihtimal vermediği hâlâ unutulmuyordu.
Berlin Duvarı, 28 yıllık ömründe Doğu’dan Batı’ya yasadışı yollardan kaçarken yaşamını yitiren 98 Alman Demokratik Cumhuriyeti (DDR) yurttaşıyla, 8 DDR sınır muhafızının ölümüne sahne olmuştu. Kalan 30 ölümün ise Batı’ya politik nedenlerle kaçıştan kaynaklanmadığı bildiriliyor.
1989: En kısa yıl
Bütün Doğu Avrupa’ya yayılan siyasal huzursuzluk, Berlin Duvarı’nın delinmesiyle doruk noktasına ulaştı ve sosyalizm bir dünya sistemi olarak 1989 daha bitmeden pratikte tarihe karıştı. Ne galipler ne de mağluplar böyle bir gelişmeyi öngörebilmişti.
Dönemin Federal Almanya Başbakanı Helmut Kohl olsun, Alman sosyal demokrasisinin efsane ismi Willy Brandt olsun, kimse Berlin Duvarı’nın bu kadar kolay ortadan kalkabileceğine inanmamıştı.
Afganistan’da başarısız olan Sovyetler Birliği, Brejnev döneminin kapanıp “Gorbaçov kadrolarının” Moskova’ya tamamen egemen olmasıyla birlikte ideolojik erime sürecinden ağır yaralar alarak çıkıyordu. Sosyalist ülkelerde kayıt dışı ekonomi yayılıyor, sosyalist Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri kapitalist dünya ile yoğun ekonomik ilişkiler kuruyor, hatta açık işbirliğine gidiliyordu. Sosyalist ülkeler arasındaki ekonomik işbirliği ise sadece sözde kalıyordu. Bunların yanı sıra, birden çoğalan “sivil toplum kuruluşları” ve bilişim teknolojisindeki sıçramaya sosyalist ülkelerin ayak uyduramaması, 1989’da Berlin Duvarı’nı delen sürecin köşe taşları oldu. Nitekim 2 Mayıs 1989’da Macaristan’ın, Avusturya sınırında “kardeş ülkelere sormadan” sınırdaki güvenlik aygıtlarını kaldırması, daha sonra Doğu Bloku’nun pratikte bittiğinin ilanı olarak okundu. Kimi tarihçilere göre Duvar, asıl o tarihte ve Macaristan-Avusturya sınırında yıkılmıştı. Binlerce DDR yurttaşı açılan bu tür gediklerden 1989 yazında Batı’ya geçmeyi denediler ve Doğu’yu bitiren süreç patlama yaptı. Ama yine de kimse bu hızda bir çözülme beklemiyordu.
Egon Krenz’in bilançosu
Duvar yıkılırken DDR’in en üst düzeydeki yetkilisi olan Egon Krenz, daha sonra yayımladığı kitaplarında, bir bilanço çıkarırken, hep en az kendisi kadar Gorbaçov-Bush-Mitterrand-Kohl çizgisinin de akışın önünde sürüklendiğini iddia etmek durumunda kaldı. Ama Krenz, başka şeyleri de öne çıkardı. Örneğin 4 Kasım 1989’da Doğu Berlin’in ünlü Alexanderplatz meydanında yarım milyon insanın ve Leipzig’de toplanan bir o kadar göstericinin yine de 17 milyonluk bir ülkede azınlığı temsil ettiğini söyledi. Krenz’e göre tüm göstericilerin sayısı 1 milyonu bile bulmuyordu ve bir azınlıktılar. Halka fikri sorulmuyordu. Krenz’e göre çözülüş ekonomik bir gereklilikten değil, politik bir zorlamadan doğuyordu.
Gerçekten de ekonomik açıdan 1970’lerde dünyanın en güçlü 10 ülkesinden biri sayılan ve olimpiyatlarda da bir spor devi olarak kendini kabul ettiren Alman Demokratik Cumhuriyeti, Berlin Duvarı’nın delinmesiyle birlikte neredeyse birkaç aya sığdırılan bir zaman içinde ortadan kalkarak Federal Almanya’ya katıldı. Bu süreci kendi gözlemleriyle yeniden değerlendiren ve Alman kamuoyunda nedense pek görülmeyen, gazetecilerin görüşme tekliflerini de genelde reddeden eski DDR Devlet Başkanı, bugün de Berlin Duvarı’nın ekonomik değil, politik bir yıkım olduğunu savunuyor. Rakamları ve sonraki ekonomik gelişmeleri yakından izleyen birçok uzman, ki bunların içinde komünist olmayanlar da var, bu saptamanın doğru olduğunu kabul ediyor. Bugünkü rayiçle 10 milyar Avro tutarında dış borcu olan bir ülkenin “iflasın eşiğinde olduğunu ileri sürmek” gerçekten de son derece politik bir tutuma karşılık geliyor. DDR’in alacakları ve mal varlığının bu borcun çok daha üzerinde olduğunu “özelleştirme pratikleri ve sonrasındaki bilançoların doğruladığı” belirtiliyor. Krenz, selefi Erich Honecker’in gözünde Gorbaçov’un başından itibaren bir şeytan olduğunu, zaten Honecker’in kendisinden de Gorbaçov çizgisine yakınlığı nedeniyle uzaklaştığını anlatıyor. Ancak Gorbaçov’un “oyunlarını” ve “yalanlarını” kendisinin de anlayamadığını itiraf ediyor.
‘Sosyalist’ muhalefetin sonu
9 Kasım 1989’da yıkılan Berlin Duvarı, o zamana kadar hep ülkedeki sosyalizmin reformlarla iyileştirilmesini isteyen muhalefeti, bu ısrarından kurtarmış oldu. Sosyalizm, tüm çekiciliğini, Berlin Duvarı’ndaki sınır kapılarının açıldığı 9 Kasım 1989 saat 23.00 sularında, sabaha kadar Batı Berlin’deki mağazaların önünde yer yer alkol sınırının aşıldığı partiler düzenleyen toplulukla birlikte yitirmeye başlamıştı. 1990’dan itibaren eski DDR topraklarından batıdaki eyaletlere 2 milyon yetişkin işgücü geçti. 1990-1993 döneminde, Egon Krenz’in vurgusuyla “sanayi potansiyelinin” yüzde 70’i çökmüş, halkın mülkiyetindeki değerler yok pahasına özel sermayeye, “Batı sermayesine” geçmişti. Doğu Alman halkı, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki tüm savaş tazminatlarını tek başına üstlenmesine rağmen sosyalizmi kurma cüreti gösteren Erich Honecker kuşağı ve Duvar yıkılırken 50 yaş civarında olanlar, bu cüreti çok pahalıya ödediler. İşsizlik nedir bilmeyen milyonlarca “Demokratik Alman”, ömürlerini, çalışma dairelerinde ve işsizlik parası için sıraya girerek, sosyal sigorta sisteminden kendilerine bağlanan düşük emeklilik maaşlarıyla gün sayarak bitirdiler. Böyle bir “biyolojik desteğin” de yardımıyla bir toplum biçimi ve insanları kolaylıkla tasfiye edilmiş oldu. Ancak Berlin Duvarı’nın yıkılması sadece bir ülkeyi değil, dünyayı da altüst etti. Gorbaçov çizgisiyle başlayan ve 1917 Ekim Devrimi’nin tüm sonuçlarını tasfiye eden süreçte bir tek Almanya birleşebildi. Onun dışında her yerde az ya da çok kanlı ayrılıkçı eylemler sahne aldı. Gerçi Çekoslovakya’nın Nazi Almanyası döneminde olduğu gibi tekrar iki devlete bölünmesinde bir çatışma gözlenmedi. Ama Sovyetler Birliği, Yugoslavya, yakınlarda da Afganistan ve Irak toprakları kanlı yöntemlerle parçalanmayı yaşadı.
Otto Shily’nin muzu ve Titanic’in hıyarı
Duvar yıkıldıktan sonraki politik süreç herkesi önüne katmıştı. 1990 başlarındaki DDR’in ilk ve tek genel seçimlerindeki sonucu yorumlaması istenen ve o zamanlar daha Yeşiller Partisi’nde mücadele eden Otto Schily de ilginç bir yanıt vermişti. Daha sonra Schröder hükümetlerinde SPD’li bir İçişleri Bakanı olarak görev yapacak olan eski RAF avukatı, DDR seçmeninin tercihini, çantasından bir muz çıkarıp bunu kameraya tutarak yorumlamıştı.
Almanya’nın ünlü Titanic mizah dergisi de kapaktan Duvar’ın yıkılması sürecindeki bir sayısında, “Federal Almanya’daki ilk muzu” başlığı altında mutlu bir poz veren DDR’li bir genç kızı, elinde “muz gibi soyulmuş hıyarıyla” fotoğraflamıştı. Bunlar, DDR’deki gelişmeler üzerinde hâlâ en çok konuşulan iki yorumdur.
Egon Krenz’in gecikmiş bilançosu
Berlin Duvarı yıkıldığında DDR’in en üst düzey sorumlusu olan Egon Krenz, başından beri Gorbaçov politikalarına yakındı ve Erich Honecker ile bu nedenle sürtüşmüştü. Krenz, Ekim-Aralık 1989 arasında iktidardaki Sosyalist Birlik Partisi (SED) Genel Sekreterliği ve Devlet Konseyi Başkanlığı görevlerini Honecker’i tasfiye ederek devraldı. Ama o da akışın önünden kendisini kurtaramadı. Önce devletteki görevlerinden, Ocak 1990’da da PDS’ye dönüşen bu partideki görevlerinden alındı. Partiden atıldı. 1996’da 6.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu nedenle 2000-2004 yılları arasında cezaevinde kaldı. Bugün 72 yaşında olan Krenz, kamuoyunun gözünden uzak, ailesiyle birlikte yaşıyor ve çok satan kitaplarıyla bilanço çıkarmayı sürdürüyor.
Bir yanlış anlamayla delindi
Krenz, sınırdan çıkışların 10 Kasım’dan itibaren pasaport veren emniyet müdürlüklerine başvuruyla birlikte kolaylaştırılacağına dair yeni kararı ve basın bildirisini Politbüro’daki arkadaşı Schabowski’ye vermişti... Schabowski, basın toplantısı biterken bir gazetecinin sorusuna “konsantrasyonu bozuk olduğu için” yanlış bir yanıt vermiş ve “kararın hemen yürürlüğe girdiğini” söylemişti. Olayı Batı Almanya televizyonlarından izleyen binlerce Doğu Berlinli de Duvar’daki sınır kapılarına dayanmıştı.
Berlin Duvarı, 9 Kasım 1989’da yıkıldı. Yani geçişler o gece serbest bırakıldı. Ama aslında ortada bir yanlış anlama vardı. Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) başında o tarihte Devlet Konseyi Başkanı olarak bulunan Egon Krenz, sınırdan çıkışların 10 Kasım’dan itibaren pasaport veren emniyet müdürlüklerine başvuruyla birlikte kolaylaştırılacağına dair yeni kararı ve basın bildirisini Politbüro’daki arkadaşı Günter Schabowski’ye vermişti. Bugün artık DDR’den, eşine pek sık rastlanmayan bir nefretle söz eden ve medyada “Duvar’ı delen adam” olarak kutsanan Günter Schabowski, basın toplantısı biterken bir İtalyan gazetecinin sorusuna “konsantrasyonu bozuk olduğu için” yanlış bir yanıt vermiş ve “kararın hemen yürürlüğe girdiğini” söylemişti. Olayı Batı Almanya televizyonlarından izleyen binlerce Doğu Berlinli de Duvar’daki sınır kapılarına dayanmıştı. Kanlı olaylara meydan verilmemesi ve silah kullanılmaması yolunda DDR yönetiminden kesin emir alan sınır muhafızları, binlerce insanın talepleri karşısında Batı’ya geçişleri serbest bırakmıştı.
Böylece 9 Kasım saat 18.53’te basın toplantısında Krenz’in 10 Kasım’da yürürlüğe gireceğini bildirmesine rağmen Schabowski’nin bir soruya “Bu karar anladığım kadarıyla hemen yürürlüğe giriyor” demesi sonucu bir yarış başlamıştı.
‘Sınırın kapıları açık’
Saat 20.00’deki ana haber bültenindeki haberlerden sonra, 22.42’deki gece haberlerinde de Federal Almanya’nın ünlü haber sunucusu Hanns Joachim Friedrichs gelişmeleri şu sözlerle özetlemişti: “Bu 9 Kasım, tarihsel bir gün: Alman Demokratik Cumhuriyeti, sınırların herkes için açıldığını duyurdu. Berlin Duvarı’ndaki sınır kapıları açık.” Haber programının hemen ardından binlerce Berlinli sınır kapılarına hücum etti. Sınır görevlileri saat 23.30’da geçişleri serbest bırakmak zorunda kaldı. Saat 01.00’de ise Berlin Duvarı’nın üzerinden yoğun balyoz ve çekiç sesleri geliyordu.
En Çok Okunan Haberler
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Bir acayip Türkiye hikâyesi
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Jose Mourinho'dan genç futbolcuya övgü!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Kılıçdaroğlu'ndan Özel'e 'Suriye' yanıtı
- Başkan Özarslan’dan açıklama
- Bu kebapçılara dikkat!