Bir kitap hırsızlığının politik öyküsü

Napoli’deki Girolamini Kütüphanesi’nden çalınan nadir kitapların ardındaki yozlaşma...

Yayınlanma: 20.01.2014 - 16:13
Abone Ol google-news

Yaşamınızın bir döneminde, ne bileyim, belki gençliğinizde, kitabevlerinden kitap yürüttüğünüz olmuş mudur? Pek çoklarının olmuştur. Belki, o sırada çok istediğıiniz bir kitabı satın alacak paranız olmadığı için; belki, kitaba kalk gidelim demenin dayanılmaz çekiciliğine kapıldığınız için…
Kimbilir, bir dostunuzun kitaplığından ya da bir kütüphaneden ödünç aldıktan sonra geri vermediğiniz birkaç kitap hâlâ duruyordur kitaplığınızda belki de.
1921 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Anatole France bir kitapçının oğluydu, yaşamının büyük bölümünü kitaplar arasında geçirmişti. Bu konudaki engin deneyiminden kalkarak, “Hiçbir zaman ödünç kitap vermeyin,” diyordu şaka yollu. “Kimse aldığı kitabı geri vermez; benim kitaplığımda yalnızca başkalarının bana verdiği kitaplar vardır.”

Doğrudur, bazıları kitap çalmakta bir sakınca görmez. Kitap, onların gözünde, parayla satın alınamayacak kadar değerli bir nesnedir. O yüzden, kitabevlerinden kitap yürütmekle övünenlerin sayısı hiç de az değildir.

Aklıma, Erdal Öz’ün 1964’te Ankara’da açtığı Sergi Kitabevi geliyor. Açık kaldığı altı yıl boyunca yalnızca Ankaralı kitapseverlerin değil, pek çok kentten gelen kitap tutkunlarının buluşma yeri olup çıkan bu kitabevi, polis ziyaretlerinden de nasibini alırdı. Hiç kuşku yok ki, polisler, kitap hırsızlarının değil, izlemekle görevli oldukları kimi solcuların peşindeydi.

Anımsıyorum, Erdal, Sergi Kitabevi’nden hiç kitap çaldırmamakla övünür; kitabevinin o dönemdeki müdavimlerinden kimi dostlarımız da pek çok kitabı cebe indirmiş olmakla böbürlenirlerdi.

Hadi, ben de itiraf edeyim; İngiliz Erkek Lisesi yıllarımda, her okul çıkışında mutlaka uğradığım Kemal Bey’in Nişantaşı’ndaki Deniz Kitabevi’nden birkaç kitap yürütmüşlüğüm vardır…

Şimdi, bu eğlenceli konuyu birden ciddiye bindirmiş gibi olacağım ama, yine de konunun özünden pek fazla uzaklaşacağımı sanmıyorum.
Bana sorarsanız, kitap “çalmakta” en küçük bir sakınca görmeyen en yüce kişi devlettir aslında. Ama o yalnızca “sakıncalı” bulduğu kitapları “çalar”. Siyasal, cinsel ya da dinsel açıdan “sakıncalı” bulduğu kitapları bir bir toplattıktan sonra ya yok eder ya da bir depoya kapatır.

Depoya kapattıysa iyi, çünkü kitabın yaşamı da, “çalma” alışkanlığı da orada son bulmaz. Kimileri, “sakıncalı” bulunduğu için değeri bir kat daha artmış olan kitabı kapatıldığı depodan yürütüp bir sahafa satar. Böylece, iki kez “çalınmış” olan kitap yeniden gün yüzüne çıkar, dolaşımını sürdürür… Buna az tanık olmadım…

BAMBAŞKA BİR HIRSIZLIK

Bugün burada sözünü edeceğim kitap hırsızlığı ise bambaşka bir nitelik taşıyor. Bu kitap hırsızlığının altında, İtalya gibi bir ülkede dönen yolsuzlukların, rüşvetlerin, adam kayırmaların topu yatıyor.
Geçenlerde, gazetemizin müzik yazarlarından Sami Kısaoğlu haber verdi: “New York Times’da müthiş bir kitap hırsızlığı haberi var, gönderiyorum, bir oku…”

New York Times’ın Milano muhabiri Gianni Cipriano’nun haberi, gerçekten de, neresinden baksan çarpıcıydı.
Aktarayım…

Marcello Dell’Utri, eski bir senatör; ama aynı zamanda uzun süredir eski başbakan Silvio Berlusconi’nin danışmanı. Dell’Utri, şimdilerde, İtalya’nın gelmiş geçmiş en büyük nadir kitap hırsızlığı skandallarından birinin tam ortasında.

Yıllar boyunca çok değerli kitaplar armağan edilmiş eski senatöre. Thomas More’un “Utopya”sının az bulunur bir basımı, Rönesans döneminin deri kaplı ciltleri… Üstelik, bu kitapların önemli bir bölümü Napoli’deki Girolamini Kütüphanesi’nden çalınmış…

Dell’Utri, kitapların çalıntı olduğunu öğrendikten sonra, biri dışında hepsini geri verdiğini söylüyor. Kaldı ki, bu büyük çaplı nadir kitap hırsızlığının başındaki kişi olduğu savıyla Napoli’de yargılanmakta olan, Girolamini Kütüphanesi’nin eski müdürü Marino Massimo De Caro’yla her türlü ilişkisini de kestiğini vurguluyor. Gel gör ki, De Caro’nun yıllr boyunca kendisine gönderdiği kitapları kabul ettiğini ve De Caro’ya meslek yaşamında her zaman arka çıktığını da yadsımıyor.

Milano’daki Biblioteca di Via Senato adlı özel kuruluşun da başında bulunan Dell’Utri, “Tutuklamalar başladığında ne kadar şaşırdım, bilemezsiniz” diyor. “Oysa o ana kadar De Caro’ya hep övgüler yağdırmıştım, kültür alanında ülkesi için büyük işler yaptığını söylemiştim.”

New York Times’dan Cipriano ise, alaylı bir bibliofil olan De Caro’nun, ülkenin en önemli kütüphanelerinden birinin başına geçmesinin Dell’Utri’nin desteği olmadan asla mümkün olamayacağını ve iki adam arasındaki ilişkinin İtalya’da kültür ile politikanın ne kadar iç içe geçtiğini gösterdiğini vurgulamadan edemiyor.

İtalya Antika Kitapçılar Derneği’nin başkanı Fabrizio Govi de, “De Caro gibileri her zaman olmuştur” diyor. “Dünyada da her zaman olmuştur, her zaman da olacaktır. Asıl sorun, o kütüphanenin başına nasıl geldiğinde…”

De Caro, geçen Mart ayında, bir yolsuzluk davasında yedi yıl ev hapsi cezasına çarptırılmış. Bir düzine kadar davadan daha yargılanıyor şimdilerde. Girolamini Kütüphanesi’nin müdürlüğüne getirildikten bir yıl sonra, 2012 baharında, Verona’da, yakınlarına ait olduğu belirlenen deporlarda binlerce kitabın ele geçirilmesi üzerine tutuklanmış De Caro. Daha başka kitapların izine de İtalya’nın başka kentlerindeki bazı kitapçılarda rastlanmış.

De Caro’nun gerekçesi hem çok ilginç, hem de bizden bir şeyler çağrıştırıyor: “Kitapların satışından elde edilecek geliri kütüphanenin bakım ve onarımına harcayacaktım…” Gel de, evindeki ayakkabı kutusundan çıkan paraları imam-hatip okulu yaptırmak için ayırdığını söyleyen muhteremi anımsama…

MAFYAYLA İLİŞKİLER

Yeniden De Caro’nun arkasındaki adama, eski Palermo senatörü Dell’Utri’ye dönecek olursak. 1994’te Berlusconi’yle birlikte Forza Italia Partisi’ni kurmuş ve Berlusconi’nin medya imparatorluğunun reklam şirketini de yönetmiş olan Dell’Utri, tam on beş yıl senatörlük yaptıktan sonra, mafyayla ilişkilerinden suçlu bulunarak koltuğunu kaybetmiş.

İtalyanların daha çok, Berlusconi’nin Sicilya’da seçim zaferi kazanmasını sağlamış bir “nüfuz taciri” olarak tanıdıkları Dell’Utri, aynı zamanda Milano’daki antika kitap fuarını kuran ve aralarındaki Macchiavelli’nin “Prens”inin de bulunduğu klasiklerin özel basımlarını yapan bir bibliofil.
Ancak, Dell’Utri ile De Caro arasındaki bağlantılar, iki adam arasındaki ilişkilerin kitap tutkunluğunun çok ötesine geçtiğini gösteriyor. De Caro, bir aralar, bir Rus enerji santraları kralına danışmanlık yapmış. 2010 yılında, De Caro’yu, Tarım Bakanı Giancarlo Galan’a yenilenebilir enerji konusunda danışman olarak tavsiye eden ise Dell’Utri’den başkası değil. Galan, daha sonra Kültür Bakanı olduğunda, De Caro’yu Girolamini Kütüphanesi’nin başına getirmiş.
Kütüphaneden çalınan kitaplarla ilgili davaya gelirsek. De Caro, savcıya, Dell’Utri’ye Girolamini’den pek çok kitap verdiğini ve eski senatörün kitapların nereden geldiğini çok iyi bildiğini söylüyor. Dell’Utri bunu reddetse de, daha önceki mahkeme kararları ve yeni davadaki tanıklıklar, De Caro’nun Palermolu politikacı tarafından sürekli korunduğunu ve desteklendiğini ortaya koyuyor.

De Caro’nun, Girolamini Kütüphanesi’nin müdürlüğüne, Kültür Bakanlığı’ndaki pek çok görevlinin karşı çıkmasına karşın ve kütüphanenin iç tüzüğünde değişiklik yapılarak getirildiği söyleniyor. İtalya’nın önde gelen gazetelerinden Corriere Della Sera’dan Gian Antonio Stella da, “İkisi arasındaki ilişki açık. De Caro’nun arkasında kesinlikle Dell’Utri vardı,” diyor.

Bir kitap hırsızlığından ortaya dökülen çıkar ilişkileri, son zamanlarda bizde yaşananlara ne kadar da benziyor. Yalnızca politika ve iş dünyalarıyla değil, medyasıyla da. Berlusconi’nin medyası örtbas ediyor, muhalif medya ortaya döküyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler