Büyük Satranç Tahtası

Büyük Satranç Tahtası
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.01.2010 - 06:44

Şimdi Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada bir düzen kurulmak isteniyor. Türkiye’nin devre dışı bırakılmak istendiği bir düzen. Hem ABD’nin hem de AB’nin çıkarları bu düzenden geçiyor; yani güçlü değil, güçsüzleştirilmiş bir Türkiye’den. Türkiye hiç bu kadar iyimserliği terk etmesi gereken bir süreç yaşamamıştı.

Uluslararası toplum tercihinin barıştan yana olduğunu hemen her ülkede çeşitli protesto eylemleri ile ortaya koymuş olmasına karşın, savaşın kaçınılmaz olduğu kanısı aşılmış değildi. Nitekim savaşın acımasızlığına defalarca tanık olmuş Irak halkı kaçınılmazı yaşadı.

11 Eylül olayı bir ayını doldurmadan, 7 Ekimde başlatılan Afganistan harekâtının yalnız o bölgeyle sınırlı kalmayacağı nasıl bilinen bir gerçekse, Irakta başlatılan savaşın yalnızca petrole yönelik olmadığı zamanla anlaşılacaktır. Suriye, İran, Filistin doğrudan, Türkiye ise şimdilik dolaylı hedef.

Dünya barışı için savaş öyle mi?!..

Hiçbir kanıtı olmayan suçlamalar, terörü bahane ederek devlet terörünü uygulamak, uluslararası hukuku hiçe saymak dünya barışına mı, yoksa kaotik açılımlara mı hizmet eder?..

Kendine evrensel bir misyon biçerek, dünya egemenliğine soyunmanın ilk örneği değil tanık olduğumuz. Emperyalizmi globalizmadı altında yeniden üreten ve kendisini başat güç ilan eden ABDnin, global bir tehdit unsuruna dönüşmesi 11 Eylülün ürünü de değil. ABDnin önceliği ve bunun gerekliliği, ABD stratejisti Z.Brzezinskinin yazılarında yer almıştı, şimdi yaşama geçiriliyor. ABDnin Avrasyaya kadar uzanan satranç tahtasının büyüklüğünü dile getiren de Brzezinski idi.

11 Eylül, ABDnin tetikçisi. Kurduğu satrancın başında hamle yapmak için bekleyen ABD için şahane bir fırsat. Avrasyanın Rusya güdümüne girmeden kontrol altına alınması girişimlerinde şimdilik başarılı görünen ABDnin Türkiyenin stratejik ortağı olarak Türkiyeyi bölgede güçlendireceği hesaplarını yapanlar yanılıp yanılmadıklarını bir süre sonra anlayacaklar. ABDnin bölgedeki çıkarları Türkiyenin önemini arttırmaktan değil, azaltmaktan geçiyor. Çok önemli bir konjonktürel değişim olmadıkça, Türkiye üzerinden yapılan hesaplar, bölgede söz sahibi olabilecek birliktelikler oluşturmasının önüne geçmek yönünde olacaktır. Öyleyse neden ABD; Türkiyenin AB sürecinde yer alması için çaba gösteriyor? Biliyor ki, AB hiçbir zaman Türkiyeyi tam anlamı ile ortak statüsüne kabul etmeyecektir. Türkiyenin aşırı istekliliği malum. Türkiyenin istediğini yapıyor görüntüsü ile ABnin tezgâhına Türkiyeyi daha çok itelemiş oluyor. Çünkü AB yolunda Türkiye demokratikleşmediği gibi, ulus devlet iddiası geriletecek içeriklerle donatılıyor. ABnin adaylık pastasından Türkiye pay alamazken, hem AB, hem de ABD Türkiyenin oyalanmasının tadını çıkarıyorlar.

ABD koşullu işbirlikçi

Savaş dünya gündemini hayli uzun süre meşgul edecek bu belli. Türkiye, ABDnin satranç tahtasının önemli taşlarından biri, stratejik ortak olan biziz; ABD değil. Türkiyenin gereksinimleri söz konusu olduğunda ABD koşullu bir işbirlikçi. Buna fırsatçılık da diyebilirsiniz. Demem o ki, Türkiye bundan sonra atacağı adımlarda ABDnin satranç tahtasında kendisinin de olduğu hesabını iyi yapmalı. Kolektif güvenlik konusu hep bir soru işareti taşımıştı. NATOya gereksindiğimizde kolektif savunmanın da kolay harekete geçirilebilir olmadığına tanık olduk. Uluslararası güvensizlik ortamında ABDnin mesajı açık; güvenliği ben oluşturabilirim, ya da bozarım. Birleşmiş Milletlerin devre dışı bırakılmasının başka bir özeti olamaz. II. Dünya Savaşı sonrası için İnönü, dünyada yeni bir düzen kurulacağını ve Türkiyenin de bu düzende yerini alacağını söylemişti. Şimdi Türkiyenin bulunduğu coğrafyada bir düzen kurulmak isteniyor. Türkiyenin devre dışı bırakılmak istendiği bir düzen. Hem ABDnin hem de ABnin çıkarları bu düzenden geçiyor; yani güçlü değil, güçsüzleştirilmiş bir Türkiyeden.Türkiye hiç bu kadar iyimserliği terk etmesi gereken bir süreç yaşamamıştı. Uyutulup unutulmamak adına, satranç tahtasında atılabilecek tüm adımların önceden hesaplanabilmesi için en azından iyimserlikteki aşırılıklarımızın törpülenmesi gerekiyor...

Dışarıdan destekli güç

Dışarıdan destekli hiçbir güç gerçek güç değildir. Kendi gücümüzü bileyecek yerde, biletmeye çalışılması anlaşılır gibi değil. İyimserliğin kabarık faturasından rahatsızlık duyma eşiğine çoktan geldik. Bunu savaşa hayır söylemleriyle vicdanımızı susturacak şekilde aşmak yerine şu eşikte ciddi muhasebe yapmamız gerekiyor; dostluklar, ortaklıklar, birlikler ve onların ne denli samimi oldukları üzerine...

Dilemekle oluyorsa; savaşsız, barış dolu, anaların ciğerinin yanmadığı, çocukların yüreğini korkunun dağlamadığı, her insanın hak ettiği insanca bir düzende yaşama hakkının güvence altına alındığı, insan kanı üzerine kurulmuş satranç tahtasına dönüşmeyen bir dünya temennisiyle...

Yukarıdaki satırları Mart 2003te kaleme almıştım. Bugünün stratejik derinlik(!) yanlısı dış politika yapıcılarının uyguladıkları ABD ve AB yanlısı politika, Türkiyenin dış cenderesini daraltmış; bağımlılıkları arttırmıştır. Dıştaki kaos iç politikamıza taşınmış; uluslararası sistemi kendi lehine dönüştürmek isteyen ABDnin politikası, rejimi kendi isteği doğrultusunda şekillendirmek isteyen AKP tarafından benzer biçimde iç politikamıza taşınmıştır. Hukuku hiçe saymalar, delilsiz suçlamalar, giderek etki alanı genişleyen kaotik ortam, tırmandırılan kurumlararası çatışma, güvenliğimizin teminatı olan TSKye yönelik itham ve iddialar... Hepsini ama hepsini, kurulan Büyük Satranç Tahtasında Türkiyenin rolü üzerinden okuyunca en doğru tahlili yapabileceğiz.

Yıl 2010. Geçen süre 2003te yazdıklarımızı doğrulamamış mı?!. 21. yüzyıla Türkiye şekil verecek demişti Clinton. Biz de Türkiye üzerinden şekil verilecekdiye tercüme etmiştik. Türkiye üzerinden 21. yüzyıla şekil verilirken, Türkiyede dengeler de yeniden şekillendiriliyor... Yıpratılan kurumlarla rejim hepimizin gözü önünde dönüştürülüyor. Hepimizin gözü önünde!..

Prof. Dr. Tülay Özüerman/CHP PM Üyesi


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon