Çatalhöyük'ten Binghamton'a
1993'de Çatalhöyük kazılarıda bekçi olarak işe başlayan Sadrettin Dural, yazdığı eserle Binghamton Üniversitesi’ne ders kitabı oldu. İkinci kitabı için Kültür Bakanlığı destek vermeyince bankadan kredi çekip, dokuz bin yıl öncesinin Çatalhöyük öyküsünü yazdı.
Çatalhöyük, Cilalı Taş Devri'nde İnsanların köy yaşantısından yerleşik şehir yaşamına geçişin yaşandığı ilk yerleşimlerden. Dünyanın ilk kent haritasının çizildiği yerleşim alanı aynı zamanda.
Dokuz bin yıl öncesine gidiyor. Hiyerarşik yönetimin olmadığı, eşitlikçi, ortaklaşa yaşam biçiminin de ilk örnekleri arasında. Kamusal binalarda, ibadet yerlerinde toplumsal işbölümüne ilişkin kanıtlar bulunuyor; aynı büyüklükte evler arasında sınır yok, damdan dama geçilebiliyor.
1993'te yeniden başlayan ve günümüze kadar devam eden ikinci dönem kazıların yöneticisi Cambridge Üniversitesi'nden Ian Hodder “Çatalhöyük'ün 10 bini aşkın nüfüsü barındırmasına karşın "eşitlikçi bir köy" olduğunu vurguluyor. Evler arasında sınır olmaması, damlardan diger konuta geçilmesini kanıt olarak gösteriyor.
Değişmeyen tek şey, değişmezliğin ta kendisiyken, tarihin de insanları dönüştürebildiğinin kanıtlarından biri bugün Çatalhöyük'te Sadrettin Dural'la karşımıza çıkıyor.
Öyküsü, ilginç.
Çatalhöyük'ün hemen yanı başında, Küçükköy‘de çifçilikle, taksicilikle yaşamını sürdürürken, 1993'de kazılarda bekçi olarak işe başlıyor. Ancak oradakilerle dil sorunu yaşamaya başlar. Turistlerden ve kazı yapan öğrencilerden kasetler toplayarak İngilizce öğrenmeye koyulur. Kazıları yöneten Ian Hodder'den aldığı '52 saat' dersle, yerli ve yabancı ziyaretçilere antik kenti anlatmaya koyuluyor.
Sonra da bir kitap yazma fikri oluşmaya, Hodder' in de desteğiyle kendisine hediye ettiği bilgisayarla bekçilikten yazarlığa giden yolun hikayesi böylece başlar. Çünkü diyor k: i” Buraya gelenler kazıları, Prof James Melleart’ı, Hodder hocamı soruyor, konuşuyor ancak benden bahseden kimse olmuyordu. Oysa burası benim için 9 bin yıl öncem ve aşkım, sevdamdı.”
Kitabı tamamlar bir yıl içinde. 50 bin kelimeden oluşan Çatalhöyük eseri ABD Antropoloji Enstitüsü tarafından ‘olumlu’ olarak değerlendiriliyor ve 2006'dan beri Binghamton Üniversitesi Arkeoloji bölümü' nde yardımcı ders kitabı olarak okutuluyor.Ancak yayınevinin kuralları gereği Türkçeye çevrilemiyor.
Türkçem eksik kalamaz
Bu tutum, Sadrettin'i tetikliyor. Eşide bu konuda en büyük destekçisi oluyor. Oturup bu kez yeni bir kitap hazırlığına soyunuyor.
Gerisini, kendisinden dinleyelim:
“ Yazdığım kitabı okuyan insanlarla buradaki küçük kır kahvemde görüşmeye başladım. Öğrenciler beni tanıyorlardı ve kitabımı okumuşlardı. İçimde burayla ilgili ikinci bir kitap yazmak isteği geldi. Bunda eşiminde büyük desteği oldu. Tuttum öğrendiklerimden, gördüklerimden, kazıda bulunanlardan hayal gücümden buradaki 9 bin yıl önceki yaşamı yazmaya koyuldum. Gündüz yazdıklarımı akşam karıma okurdum. Onun fikirlerini alırdım.”
-Eşinizin de desteği çok o halde...
“ Tabii ki. Burayı gezdiğinizde gördüğünüz ayağında boncuklu halhal olan bebek iskeleti var ya, o bölüm eşimle aramı açtı...
Nasıl yani?
“Çatalhöyük’te uzun uyuyanlar (ölüler) evlerinin içine gömülürmüş. İşte o bebek iskeleti de buradaki evin odasında bulunmuştu. Bunu yazarken karım kıyamet kopardı. “ Bebeği öldürme, uzun uykuya salma. Bebeği çabuk dirilt“ dedi. Bir türlü ikna edemedim. “ Ya, sepet içindeki bebek iskeleti orada, ayağında halhalı da var, ben uydurmuyorum ki.. Hem herkes bana yalancı demez mi bu köyde. Sen de beni böyle gör “ der.
Ana yüreği, öyküde bile olsa bebek ölümüne dayanamazken Sadrettin’i en çok üzen konulardan biri de köyünden birisinin bile kitabı için kutlamayışı ve bakanlıktan gelen olumsuz yanıt olmuş. Çünkü, Kültür Bakanlığı'nın yeni yazarlar için verdiği destek fonuna başvuruyor ancak reddediliyor. 27 bin lira bankadan kredi çekip ikinci kitabını Almanca ve İngilizce olarak bastırıyor. Türkçesini Mayıs ayında yayınlamayı hedefliyor.
Evini kendi yapmış
Sohbetimizin sonuna doğru “ Unutmadan eklemeliyim” dedi
“.Bir yaşlı amca geldi burayı görmeye. Ben de ona rehberlik etmeye başladım. Çıktık o tepeye. Başladım anlatmaya. Bir saate yakın gezdirdim onu. Sessiz kaldı hep en sonunda “ Bu kırık dökükler için mi geliyor bunca insan. Ne buluyorsun burada” diye sordu bana. Ben de “Bu insanlar günümüze ışık tutmuş” dedim. “Nasıl ışık tutmuş. Hadi oradan ya” diye çıkıştı. Ben de “Mesala ev yapmayı bu insanlardan öğrendik” dedim. O’ da kızgınlıkla “Hadi oradan, ben kendi evimi kendim yaptım. Ne ışığı “ dedi... Oysa 9 bin yıllık birikimi görmüyor, farkına varmıyordu. Sanki evini yapma bilgisi gökten zembirle inmiş...”
Burayla ilgili en büyük hayalin nedir diye sorsam?
"Burada bulunan buluntular burada kalsın, yerlerinden yurtlarından edilmesin..."
Yolunuz Çatalhöyük’e giderseniz giriş kapısının karşısındaki büfede Sadrettin Dural’ı bulup hem onunla tanışabilir hem de öykülerini dinleyebilirsiniz servis ettiği çayı eşliğinde...
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza