‘Ceza Kanunu, 353. Madde’

Fransız yazar Tanguy Viel, 2017 yılında, Article 353 du Code Pénal ismiyle ülkesinde ses getiren romanını yayımladı. Ceza Kanunu, 353. Madde adıyla İletişim Yayınları’nca dilimize çevrilen roman, RTL-Lire Büyük Ödülü ve François Mauriac ödüllerine değer görüldü. Martial Kermeur adlı karakterin bireysel sorunlarının yanı sıra, “adi bir dolandırıcılık hikâyesi” üzerinden sınıf mücadelesine de göz kırpan yapıt, okuru ahlak, adalet ve intikam temaları üzerine kafa yormaya itiyor.

Yayınlanma: 31.08.2021 - 00:03
Abone Ol google-news

1973 doğumlu Fransız yazar Tanguy Viel, 2017 yılında, Article 353 du Code Pénal ismiyle ülkesinde ses getiren romanını yayımladı. Bu kitap, geçtiğimiz günlerde Türkiye’de Ceza Kanunu, 353. Madde adıyla İletişim Yayınları tarafından Türkçeleştirildi.

Mehmet Emin Özcan’ın çevirisini üstlendiği roman, RTL-Lire Büyük Ödülü ve François Mauriac ödüllerine değer görüldü.

Martial Kermeur adlı karakterin bireysel sorunlarının yanı sıra, “adi bir dolandırıcılık hikâyesi” üzerinden sınıf mücadelesine de göz kırpan yapıt, okuru ahlak, adalet ve intikam temaları üzerine kafa yormaya itiyor.

Antoine Lazenec adındaki zengin bir emlak yatırımcısının kente gelmesi üzerine kasabada değişimler başlar. Ana karakterimiz, tersanedeki işinin sona ermesiyle aldığı tazminatı bu zengin yatırımcının konutlarından birine yatırır ve inşaatın bitmesi konusunda sonu gelmez bir bekleyişin içerisinde bulur kendini.

Bu adi dolandırıcılığın kurbanı, ki aralarında belediye başkanı Le Goff da vardır, paralarını bu inşaata yatırmıştır. Belediyeyi iflasa sürükleyen Le Goff, geri dönüşü olmayan bir batağa girdiğini fark edip intihar ederken, Kermeur bu düzenbazlığa sessiz kalamayan tek karakter olur.

Martial’in Lazenec’i denize atıp ölümüne sebep olmasıyla başlayan roman, bu karakterin anlatımı üzerinden ilerler. Hikâye baştan sona mahkeme odasında hâkim ve zanlı arasında geçer. Zanlı, hâkimin sorularına cevap verir ve cinayetle bağlantılı her detayı anlatır.

Kasaba halkı bu yatırımcıyı büyük projeleriyle kendilerini kurtaracak bir el olarak görür. Kermeur ile bu kurtarıcı arasında bir dostluk oluşmaya başlar.

Anlatıcı, aldığı tazminattan ve bir balıkçı teknesi almak istemesinden söz eder. Sonrasında bundan pişmanlık duyar ve bir tekne satın alabilecek kadar parasının olduğunu ima etmesini büyük bir hata olarak görür.

Fakat iş işten geçmiştir, çünkü Kermeur “Les Grands Sables” rezidansında iki yıl içinde teslim edilecek bir daire için sözleşme imzalamıştır.

Elindeki parayla bir Merry Fisher almış olsaydı bu duruma düşmeyeceğini gün geçtikçe fark eder. “Adi bir dolandırıcılık hikâyesi” de bu şekilde başlamış olur. Lazenec yıllarca inşaatı bitirmez, daireleri sahiplerine teslim etmez. Tüm bunlar yaşanmadan önce Kermeur aile içerisinde de sorunlar yaşamaya başlamıştır.

Siyaseti bırakmasıyla birlikte eşi France, başlarına gelen her şeyden kocasını suçlar, yeni bir hayat arkadaşı edinip evi terk eder. Bunun sonucunda Kermeur, oğluyla da sorunlar yaşamaya başlar ve ikilinin hayatları altüst olur.

Tanguy Viel, neoliberal kapitalizmin hüküm sürdüğü bu dünyada yaşananlara politik bir bakışla yaklaşıyor: Kermeur kendisini “1981 sosyalisti” olarak tanımlayan biri olarak tüm parasını dairelerden birine yatırdığından kimsenin haberdar olmasını istemez, dolayısıyla kimseye bu dolandırıcılıktan söz etmez.

Le Goff bile onun daire satın aldığını bilmiyordur, çünkü 81’li bir sosyalist olarak tüm varlığını bir emlak yatırımına harcaması kabul edilemez bulunacaktır. Olanları arkadaşlarına anlatamayan Kermeur, mahkemede hâkime ve dolayısıyla bizlere, ilk kez tüm yaşananları açık açık anlatır.

Kermeur’e göre “adaleti sadece insanlar yerine getirebilir”. Nitekim son sayfalara yaklaştığımızda kendini şu sözlerle savunur: “Bunun gibi adamlar bu alçaklıkları ya da zararlılıkları veyahut nazarlarıyla etraflarındaki herkesi oyuna getirirler, başka neyle yaparlar bilmiyorum, ama diğer insanlarda onur ya da mantık adına ne kalmışsa alıp götürürler.”

Kermeur’ün kısmi monologlar halinde dillendirdiği bu hikâyede Viel oldukça yaratıcı bir üslup ve biçim kullanıyor.

Anlatıcı, kendisini söz konusu fiile iten her ayrıntıyı kendi kendine konuşur gibi aktarıyor. Sanki çevresinde kimse yokmuşçasına bir rahatlıkla konuşuyor. Fakat hâkimin araya girerek sorduğu sorular, bunun bir monolog olmadığını bize hatırlatıyor.

Bu durumun yarattığı muğlaklık ve ikili arasındaki varlık-yokluk meselesi romanın her sayfasına ince bir sis tabakası gibi yayılınca da ortaya oldukça yaratıcı bir suç romanı çıkıyor.

Ceza Kanunu, 353. Madde / Tanguy Viel / Çeviren: Mehmet Emin Özcan / İletişim Yayınları / 132 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler