Çınar Yayınları klasiklerinde usta yapıtlarıyla Rıfat Ilgaz
Babası mektubunda “Ne istersen ol, karışmam ama neyi iyi yapacağına aklın yatıyorsa onu yap. İstersen zurnacı ol ama zurnayı en iyi sen çal!” demiyor muydu… Sayısı yetmişi geçen kitaplarıyla Ilgaz Usta, zurnayı en iyi biçimde çaldı, diyebiliriz rahatlıkla. Çektiği çileler, yaşadığı işkenceler, bunca hapisler ve sürgünler zurna sesinin etkisinin kanıtıdır…
Rıfat Ilgaz ile roman türü arasında sıkı bir ilişki vardır. Cide’den tanıdığı Rahime Kaptan’ın romanını henüz 12 yaşındayken yazmaya kalktı, Mehmet Rıfat. Yazdığı kadarıyla Samsun’da götürdüğü matbaacı Nusret Usta beğenmişti bile. Kastamonu’da ortaokulu okurken geceliği iki buçuk kuruşa aldığı romanları ucuza getirmek için geceli gündüzlü okuyan Rıfat’a arkadaşları “Romancı” adını taktılar.
Bölgenin özelliğinin etkisiyle bir süre sonra bu ad “Ormancı”ya dönüştü. Adı çıktığına göre ikinci roman denemesini de yapmalıydı artık. Üstelik roman olayları büyük kentlerde geçmeli, roman kişileri büyük kentlerde yaşamalıydı…
Anadolu romanda geçerse yazılan kitap, roman olmazdı! O yılların bu anlayışıyla yazdığı küçük romanında hırsızı Beşiktaş’tan tramvaya bindirmiş, Üsküdar’da indirmişti. İstanbul’u bilen Nizami okuyunca katıla katıla gülmüştü.
Şu durumda bu büyük kenti bilmeden, İstanbul’u öğrenmeden roman yazmamalıydı. Zaten babası da mektubunda “Ne istersen ol, karışmam ama neyi iyi yapacağına aklın yatıyorsa onu yap. İstersen zurnacı ol ama zurnayı en iyi sen çal!” demiyor muydu…
VEREMLE MÜCADELE, ŞİİR VE MARKOPAŞA!
O yılların korkutucu hastalığı veremle savaşım, şiirleri ve Markopaşa yazıları yüzünden kovuşturmalar, tutuklamalar, işkenceler, beş buçuk yılı bulan hapisler nedeniyle roman yazacak dingin bir ortamı bir türlü yakalayamadı Ilgaz Usta.
Şu var ki yazacakları belleğinden çıkmak şöyle dursun daha da mayalandı, olgunlaştı. İlhan Selçuk’un Dolmuş mizah dergisi, öykücükler şeklinde ekmeği fırına sürme olanağını tanıdı. “Stepne” takma adıyla Hababam Sınıfı’nın ilk öyküsü derginin 25 Temmuz 1956 günlü 30.sayısında çıktı. Ardından 85.sayıdan başlayarak Bizim Koğuş (Pijamalılar), 97.sayısında ise Dördüncü Bölük yayımlandı. Sonra da öteki romanları gelecekti artık.
Sennur Sezer’in de belirttiği gibi Ilgaz’ın romanlarında iki ayrı yol izlediğini görüyoruz: Ortak kahramanları tek mekanda geçen, bağımsız öykücüklerle oluşturulan romanlar: Hababam Sınıfı, Bizim Koğuş (Pijamalılar), Meşrutiyet Kıraathanesi, (Geçmişe Mazi) Hababam Sınıfı İcraatın İçinde. Bu romanlar, genellikle öykülerin geçtiği mekanların ortadan kalkışı ya da roman kahramanlarının hepsinin (Hababam Sınıfı) ya da birinin ((Bizim Koğuş) roman mekânından ayrılışıyla son bulur.
HABABAM EFSANESİ
Öykücülükten oluşan romanları, tefrika kolaylığı, çalışma koşullarının yetersizliği gibi ‘pratik sorunlardan’, zorunlu olarak bu biçimde yazılmıştır. Bu romanlardan Hababam Sınıfı, eğitim sorunlarını irdelemesiyle olduğu kadar, ilk gençlik sorunlarını, yarı ironik yansıtışıyla da özellikle genç okurların gözdesi olmuştur. Romanın ünü, Ilgaz’ın tüm yazdıklarının ününü geçmiş, tiyatroda ve sinemada uyarlamaları, taklitleri türemiştir.
Yazarın, Kastamonu Lisesi orta kısmı, muallim mektebi anıları ile oğlu Aydın’ın Kabataş Lisesi anılarından oluşan Hababam Sınıfı’ndaki tipler gibi olaylar da gerçektir. Şu var ki yaşamın gerçekliğinden sanatın gerçekliğine büründürmüştür Ilgaz Usta. Bu gerçeklikle bir eğitim yergisi oluşturmuştur.
Hababam Sınıfı gibi Dolmuş dergisinde yayımlanan Bizim Koğuş, yaşamak için direnen yüzlerce hastanın yokluk, yoksulluk içinde verdikleri savaşın mizahıdır. Doktorlardan, hastanelerden çok çekmiş olanlara sevginin ve dostluğun en canlı belgelerini sunarken onları güldürmesini de başarır. Eleştirmenlerin toplumsal yergi türüne örnek olarak gösterdikleri bu roman, ölümün bile gülünecek bir yanı olduğunu ortaya koymaktadır. Böylece Bizim Koğuş, hastanede geçen Hababam Sınıfı’dır bir bakıma.
KARARTMA GECELERİ, SINIF VE TUTUKLANMA
Karatma Geceleri, 1944’lerin İstanbul’unda, Alman faşizminin azgınlaştığı, dünyayı ateşe verdiği ve savaş tehlikesinin her an kapımızı çaldığı ağır koşullarda karartılmış İstanbul sokaklarında, hakkında iki tutuklama kararı bulunan bir devrimcinin, öğretmen Mustafa Ural’ın yaşamından kesitler veren bir romandır. Mustafa Ural, Rıfat Ilgaz’ın ta kendisidir. Sınıf adlı şiir kitabının toplatılmasından sonra Ilgaz’a da tutuklama emri çıkmıştır. Sıkıyönetim dönemidir. Ilgaz hastadır ve sıkıntılı bir sorguya katlanabilecek gibi değildir. Bu yüzden iki buçuk ay saklanmak zorunda kalır. Karartma Geceleri, bu iki buçuk aylık dönemin romanıdır ve o günlerin sorunları da paralel olarak gelişir romanda. Düşünceyi suç sayan, yazıda ve sözde hiçbir özgürlük tanımayan tek parti ve savaş günlerinin baskı dönemi olayları…
Sarı Yazma ise Rıfat Ilgaz’ın çocukluğundan başlayarak 1950’li yıllara kadarki çileli yaşamından kesitler sunduğu bir otobiyografik romandır. Roman, yazarın 1922’de 12 yaşındayken ayrıldığı ve ‘doğduğum eşsiz, benzersiz memleket’ sözcükleriyle nitelediği Cide’ye, yarım yüzyılı geçkin süre sonra yeniden gidişiyle başlar. Bu dönüş, çocukluk yıllarının geçtiği bu kıyı kasabası geçmişe götürür Ilgaz’ı.
DİRENEN İNSANIN ÖYKÜSÜ
Kendisini merkeze alarak roman bütünlüğü içinde direnen insanın öyküsünü ustaca vermektedir Ilgaz. Yaşamındaki acıları, çektiği çileleri abartmadan, acındırmadan, kahramanlaştırmadan, yakınmadan, sızlanmadan, doğal bir şeymiş gibi anlatır. Bir başkasını anlatıyormuş gibi tarafsız, okuru ilgilendirmeyeceğine inandığı ayrıntılardan arınmış bir dil ve dedikodudan uzak bir anlatımla…
Ve her zaman temiz dili, açık ve akıcı anlatımıyla... Gözümüzü, gönlümüzü, aklımızı ülkemize, insanımıza ve sorunlarımıza çevirmektedir. Toplumcu ve memleketçi romanlarında çevre koşullarının belirlediği insan tipleri, insan manzaralarımızı da bütünlemektedir.
Rıfat Ilgaz, çocuklarımız için de romanlar yazmış, onların kalbine de dokunmuştur. Çocuklar, onun her zaman yoğun duyarlık kaynaklarının başında gelmiştir. Bunda yazarın işini, insanları, çocukları seven bir öğretmen oluşunun etkisi vardır. Bacaksız ki içlerinden en unutulmaz olanıdır, Hababam gibi kuşakları büyütmüştür.
Sayısı yetmişi geçen kitaplarıyla Ilgaz Usta, zurnayı en iyi biçimde çaldı, diyebiliriz rahatlıkla. Çektiği çileler, yaşadığı işkenceler, bunca hapisler ve sürgünler zurna sesinin etkisinin kanıtıdır…
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'