Clancy Sigal'den “Ölümsüz Hemingway”

Clancy Sigal, “Ölümsüz Hemingway” kitabında, hayranı olduğu yazarı, bir arkadaşına önerir gibi bizlere öneriyor. Sigal’in bizlere gösterdiği Ernest Hemingway, bir roman karakteri gibi hayat buluyor. Cem Tunçer yazısı...

Clancy Sigal'den “Ölümsüz Hemingway”
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 24.07.2015 - 14:55

Clancy Sigal'den “Ölümsüz Hemingway”

Lütfen Hemingway okuyunuz!

Clancy Sigal, “Ölümsüz Hemingway” kitabında, hayranı olduğu yazarı, bir arkadaşına önerir gibi bizlere öneriyor. Clancy Sigal’in bizlere sunduğu Ernest Hemingway, bir roman karakteri gibi hayat buluyor ve Sigal bizlere sadece bir yazarı değil, dönemin siyasal atmosferini, yaşanan çatışmaları ve bir gencin tüm bunların arasında nasıl yaşamak ve yazmak için çabaladığını da sunuyor.

Ernest Hemingway, Ketchum’daki evinin oturma odasında, uzun namlulu W.C. Scott tüfeğiyle hayatını sonlandırdığında 62 yaşındaydı. Ölümünün üzerinden 54 yıl geçen yazar, şimdi 116 yaşında. Ölümsüz Hemingway’de Hemingway’i bu kez bir başka yazar, Clancy Sigal anlatıyor bizlere.
“Ernest Hemingway, birçoklarına göre hayatını dolu dolu yaşadı, ama o hayat nelerle doluydu? Usta yazarın eserlerinin arkasında bu ‘dolu’ hayat mı yatıyordu yoksa önemli olan, hayatındaki boşluklar mıydı?”

Clancy Sigal’in Ölümsüz Hemingway kitabı, arka kapağında da yer alan bu sorulara cevap verme iddiasını taşıyor. Ölümsüz Hemingway kitabında Sigal, kendi dertleriyle dünyanın dertleri arasında kalmış bir yazarın, bir macera romanını aratmayacak yaşam öyküsünü bizlere tüm detaylarıyla sunmakta.

HEMINGWAY YAŞIYOR

Ernest Hemingway, şüphesiz Amerikan edebiyatının en önemli, çok iz bırakmış ve kendinden sonrakileri etkilemiş yazarlarından. Gerek yazdıkları, gerek farklı, maceralı yaşamı, onu sadece döneminin çok konuşulan isimlerinden biri yapmadı; aynı zamanda ilginç bir figür olarak ilerleyen zamanlarda da sıkça karşımıza çıktı. Bir sinemacı için, bu özgün edebiyat figürünü beyaz perdeye yansıtmak bir yönüyle zor bir yanıyla da kolay olsa gerek: Kolay çünkü karşınızda fazla kalem oynatmanıza gerek bırakmayacak denli keskin ve orijinal bir karakter var; zor çünkü ne kadar anlatırsanız anlatın, söz konusu Hemingway olduğunda söylenmemiş çok söz olacaktır.

Woody Allen’ın Paris’te Bir Gece filmini anımsayanların aklına kazınan ilk karakterlerdendir Hemingway. Keza, son zamanlarda çekilen ve başrollerinde Clive Owen ve Nicole Kidman’ın oynadığı Hemingway & Gellhorn adlı HBO filmi de, bu tuhaf yazarı konu etmekteydi. “Günümüzde Ernest Hemingway’i Okumanın Önemi” gibi bir altbaşlıkla yola çıkan bir yazar için de aynı kurallar geçerli: Hemingway’in bir portresini çıkarmak, hem kolay hem de oldukça zor. Karşımızda kimi zaman kadın düşmanlığıyla ön plana çıkan, kimi zaman kahraman savaşçı imgesiyle zihinlerde canlanan, yaşamını bir kenara bırakırsak yazdıklarıyla, yazdıklarını bir kenara bırakırsak yaşadıklarıyla çokça insanı etkilemiş bir yazar var.

Clancy Singal de bu paralelde Ölümsüz Hemingway kitabında, Hemingway’in bir portresini çizme derdinde. Hemingway’in mümkün mertebe eksik ve geride kalmış yönlerini göz önüne çıkarma çabasındaki yazar, bunu yaparken kötü, sarhoş, kıskanç, maço Hemingway imajını bir kenara bırakmıyor belki ama sunmayı tercih ettiği Hemingway kesinlikle maço Hemingway değil. O, yazar Hemingway’i, köpek balıklarının arasına korkusuzca dalan kahraman Hemingway’i ön plana çıkarma derdinde: “Bu sert mizaçlı Hemingway tasviri yeterince gerçekçidir. Fakat onun sessiz bir tarafı daha vardır. Okumayı seven, kalıtsal göz bozukluğu problemleri nedeniyle gözlüklü, genç yazarlara karşı cömert, 2B yumuşak kurşun kalem ve #3 model Corona daktilo kuşanmış, orta çağ haritalarında olsa ‘Ejderhaların Yaşadığı Yer’ diye işaretlenmesi gerekecek meçhul toprakları keşfetmek için hayatını ve aklını tehlikeye atan bir edebiyat savaşçısı…”

“BU KİTAPTA YAZILANLARIN TAMAMI KENDİ DÜŞÜNCELERİMDİR”

Peki neden neredeyse ejderhalarla savaşacak kadar cesur, kahraman Hemingway?

Bunun cevabı çok basit: Hemingway Sigal’in en sevdiği yazar. Sigal, kitabı okuyanları Hemingway’in ne kadar önemli olduğuna, Hemingway okumanın neden önemli olduğuna ikna etmeye çalışıyor gibi. Bu yüzden bizlere sunmayı tercih ettiği yazar portresi, kitabın hemen başından da anlayabileceğimiz gibi, maço, sarhoş, sert bir Hemingway portresi değil. Kitabın girişinde, Sigal Hemingway’i koyduğu mertebeyi açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor: “Hemingway’i ilk kez okumak sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu, bittikten sonra bile kafanızın içinde çalmaya devam eden bir şarkı gibidir. Yazım ‘tekniği’ açısından değil ama insanların duygularını anlatması bakımından, üslubuyla ‘Hemingway’in Çocukları’ndan biri olduğu ispatlanmayacak hiçbir ölü ya da diri yazar yoktur.”

Bu tasvirin doğru olup olmadığı, ne kadar idealize edilip edilmediği tartışmaya açık. Yazar kitabın teşekkür kısmında, “bu kitapta yazılanların tamamı kendi düşüncelerimdir” diyerek Hemingway’e olan aşkının öznel olduğunu da belirtiyor. Sigal’in amacı, derdi, kendi kafasındaki Hemingway’i bizlere aktarmak. Zorba Hemingway betimlemesinin arkasında kalan, sarhoş Hemingway’in altında ezilen bu mükemmel -yazar- Hemingway portresini ön plana çıkarmak için, biraz yüceltmek gerekli: Sarhoş Hemingway baskın. Sarhoş Hemingway filmlerde, kitaplarda, karşımızda.

KİTAPLARINDA YAŞAYAN BİR YAZAR

Hemingway yazdıkları dışında, hayatıyla da ön planda olan bir yazardı. Katıldığı iki dünya savaşı, İspanya İç Savaşı, safari seyahatleri, av tutkusu, boğa güreşine olan hayranlığı, âşık olduğu kadınlar, aldığı yaralar ve kurtulduğu hastalıklar, kazalar.

Karşımızda bir kitaba konu olsa belki de inandırıcı bulamayacağımız bir karakter olarak durmakta Ernest Hemingway. Hal böyle olunca, Clancy Sigal’in bizlere sunduğu Hemingway de bir roman karakteri gibi hayat buluyor ve Sigal bizlere sadece bir yazarı değil, dönemin siyasal atmosferini, yaşanan çatışmaları ve bir gencin tüm bunların arasında nasıl yaşamak ve yazmak için çabaladığını da sunuyor. Hemingway’le birlikte Birinci Dünya Savaşı’na, İspanya İç Savaşı’na, İkinci Dünya Savaşı’na gidiyoruz. Sigal bizlere savaşı, komünist avını ve Küba’yı da aktarıyor.

Sigal, hayranı olduğu yazarı bizlere anlatırken onun tartışılagelen yönlerinin de farkında olduğunu bazen bir cümleyle, bazen bir paragrafla belirtiyor. Evet diyor, Hemingway de herkes gibi kusurluydu, bunun ben de farkındayım ve sizleri kandırma gibi bir niyetim yok; fakat savaşı, aşkı, boğa güreşini, avcılığı onun kadar iyi kim anlatabilir? Onun sıfatlardan yoksun, kısa ve keskin kelimelerinin, anlatımındaki basitliğin Amerikan düzyazısını farklı bir seviyeye taşıdığını kim inkâr edebilir?

Sonrasında başlıyor Hemingway’in kitaplarından, bu kitapların yarattığı etkilerinden bahsetmeye. Yazar, Hemingway’in kitapları ve öyküleri arasında mekik dokuyor, bunların yazarın hayatıyla bağlantısını açığa çıkarıyor ve Hemingway’in hayatı ve kitaplarıyla bezenmiş bir zaman geçidi yaratıyor bizler için. Sağımızda ve solumuzda Ernest’in yaşadıkları dururken, bir anda karşımıza yazarın kaleme aldığı kısa öykülerle yaşadıkları arasındaki bağlantılar ortaya çıkıyor, bir süre ilerledikten sonra tekrar savaşa giriyoruz, Ernest’in kadınları ile arasındaki ilişkiyi irdeliyoruz ve tekrar bir kısa öyküye ya da bir Hemingway romanına bağlanıyoruz.

KAYIP BİR KUŞAĞIN SÖZCÜSÜ

Ernest Hemingway’in yazdığı hemen her şeyin, kendi yaşantısından izler barındırdığını biliriz. Kimilerine göre yazmak için yaşayan bir yazardır o. Yazar Sigal, Hemingway’i bu yönüyle sıkça masaya yatırıyor ve yapıtlarıyla yaşantısı arasındaki pek de saklı olmayan paralellikleri bizler için tekrar gözler önüne seriyor.

Hemingway’in, Birinci Dünya Savaşı sonrasının nevrotik, alkol düşkünü kuşağını anlattığı ilk büyük romanı Güneş de Doğar, bir kayıp kuşak hikâyesidir. Savaş tarafından lanetlenmiş, kollarını bacaklarını “tüm savaşları bitirecek savaş” uğruna kaybeden gençler ya da savaştan uzaktaki kadınlar, hepsinin zihni ve bedeni, farklı şekillerde de olsa bu büyük savaştan etkilenmiştir. Böylesine büyük bir yıkım ve hayal kırıklığının sonucunda ortaya çıkan kuşak, kaybedilmiş değerler yerine yenilerini üretecek enerjiye ve zihni olgunluğa sahip değildir. Bu kuşağın üzüntüsünü, öfkesini paylaşanlardan biridir Hemingway. Güneş de Doğar kitabındaki, “sıradan hayata karşı bağımsızlığını ilan eden karakterler” birçok insana güç vermiş, hatta hayatta kalmayı öğretmiştir. Her biri onur ve cesaret abidesi, acılara sabırla göğüs geren ahlak timsali karakterlerden değildir Hemingway’in yarattığı karakterler. Savaşı görmüş, kimi bedenen kimi zihnen etkilenmiş, yapacak bir şeyi olmayan, sıradan insanlardır. Tıpkı Hemingway gibi.

Bu yönüyle Hemingway, kayıp bir kuşağın sözcüsüdür fakat ölümsüz bir yazar, asla zamanına sıkışıp kalmaz. O, bir kayıp kuşağın sözcüsü, sonraki kuşağın gölge lideri, motivasyon kaynağıdır. Yazar Sigal, kitapta bu konuya da değinir ve konuyu kendi arkadaşlarından örneklerle anlatır: “New York’lu arkadaşım Leonard Kriegel küçükken yakalandığı çocuk felci nedeniyle kendine ‘kötürüm’ payesi vermiş bir yazardır. Lennie 11 yaşındayken ayakları felç olmuştu. Sonraları, ‘Hemingway hayatımı kurtardı. Bana sakatlıktan ders alıp kendimi güçlü kılmayı ve bir erkek ve insan olarak hayatta kalmayı öğretti’ diye yazmıştır.”
Savaş döneminde yaşamış pek çok erkek, Sigal’in de belirttiği üzere, Hemingway’den güç almış, onu bir lider statüsüne eriştirmiştir. Hemingway’e benzemek sıradan, sıkıcı hayattan kaçıp maceraya ve tehlikeye atılmak demektir. Hemingway bu yönüyle de yaşamaktadır; o sıradan hayata karşı bağımsızlığını ilan etmiş bir karakterdir ve peşinden sürüklenen binlerce okuru mevcuttur.

HER ŞEYE RAĞMEN DEĞİL, HER ŞEYİYLE HEMİNGWAY

Hemingway’in yaşamı ile kitapları arasındaki paralellikler, yarattığı karakterlerle kendi arasında da mevcut; Hemingway’in de herkes gibi hataları vardı, bir ahlak timsali değildi, kusursuz değildi. Kendisine sıklıkla yapılan eleştiriler arasında homofobik, ırkçı ve Yahudi düşmanı olması sayılabilir. Ölümsüz Hemingway’in yazarı Clancy Sigal de, tabii ki bu eleştirilerin farkında. Hemingway yapıtlarındaki kimi ırkçı tasvirleri, kitap boyunca yaptığı gibi Hemingway’in yaşamına bağlıyor fakat bu eleştirilerin hepsinin haklı olduğunu da belirtiyor. Yahudi düşmanlığı Hemingway’in edebi kültüründe inkâr edilemeyecek düzeyde belirgindir. Her ne kadar Hemingway’in sürgündeki dostlarının çoğu ya siyah, ya eşcinsel ya da Yahudi olsa da insanın içindeki önyargıları kırması zaman alır. Hemingway dönem Amerikası'nda, haliyle böyle büyümüştür ve içindeki kötülüklerden arınması zaman alacaktır. İspanya İç Savaşı’nda Cumhuriyetçiler’in safındaki Yahudi ve Afrikalı Amerikalı gönüllülerle tanışıp omuz omuza savaştığı yıllara daha vardır.

Hemingway, kusursuz değildi. Yazarımız da bunu farkında; bildiği ve emin olduğu şey ise Hemingway’in çağının en büyük yazarlarından biri olduğu. O Hemingway’i her şeye rağmen değil, her şeyiyle seviyor ve Ölümsüz Hemingway kitabında, hayranı olduğu bu yazarı, bir arkadaşına önerir gibi bizlere öneriyor. Clancy Sigal, kendi deyimiyle Hemingway’e âşık. Sevdiği, hayranı olduğu, beğendiği bir yazarı, yönetmeni, filmi arkadaşına öneren herkes gibi, onun da abarttığı ve Hemingway’i Tanrılaştırdığı kısımlar yok değil.
Yine de kitabın iki yüz sayfa boyunca bizlere vermek istediği mesaj gayet açık: Lütfen Hemingway okuyun!

Ölümsüz Hemingway/ Clancy Sigal/ Çeviren: Murat Karlıdağ/ İthaki Yayınları/ 224 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler