Çok kutuplu düzen
Geçen iki yüzyılın biri İngiliz, diğeri Amerikan yüzyılı olarak adlandırıldı. Şu anda dünyanın geçiş sürecinde olmasına karşın, 21. yüzyılın Çin yüzyılı olması büyük olasılık. ABD’nin gelecek öngörüsünde Türkiye’ye biçilen rol, ilk önce iç sorunların çözülmesin zorunlu kılıyor.
Daha çok coğrafi konumların kontrolü gayretleri ve coğrafi konumlara dayanan stratejiler ile öne çıkan statik, dengeli, iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ile (Berlin Duvarı’nın çökmesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılması) başlayan ve dünyanın tek hegemonik güç ABD tarafından tanzim edilmesini öngören, daha çok enerji kaynaklarının ve enerji güzergahlarının, kaynakları denetleyen coğrafi konumların kontrolü gayretlerine öncelik veren,dengesiz, dinamik, jeopolitik belirsizliklerle dolu, asimetrik tehditlerin ve devlet dışı aktörlerin yükselişe geçtiği tek kutuplu dünya düzeni çok kısa sürdü.
Hedef ve güç dengesizliği
ABD’nin Avrasya’daki jeostratejik hedefleri ile gücü arasındaki dengesizliklerin görülmesi; Çin’in, Hindistan’ın ve Rusya’nın Avrasya’da yükselişe geçmesi; ABD’nin tek başına ve kendi yetenekleri ile uluslararası sistemi tanzim edemeyeceğinin, özellikle de ABD Ordusu’nun aynı zamanda iki savaşı sürdürme imkanlarına sahip olmadığının anlaşılması ile tek kutuplu sistem sona erdi.
Çok kutuplu dünya düzeni, küresel ekonominin ve jeopolitiğin ağırlık merkezinin Atlantik’ten Pasifik’e kayması, küresel kaynaklarının zenginliği nedeni ile Afrika kıtasının öneminin giderek artması, küresel jeopolitik güç mücadelesinin esas alanı olan Avrasya coğrafyasına Afrika’nın da eklenmesi ile mücadele alanının Afro-Avrasya coğrafyasına dönüşmesi, ABD’nin küresel etkinliği giderek azalırken Çin’in ABD’ye rakip küresel bir güç olarak yükselmesi, Çin’i Hindistan ve Rusya’nın takip etmesi, Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasya’dan oluşan coğrafyanın Avrasya’daki güç mücadelelerinin jeopolitik ağırlık merkezini oluşturmaya devam etmesi, devlet dışı aktörlerin etkinliklerinin giderek artması, asimetrik tehditlerin çoğalması ve jeopolitik belirsizliklerin de uluslararası sisteme egemen olması ile karakter kazanabilecek.
Yeni sistem içinde Rusya öncelikle ekonomik krizin hasarlarını yok etmeye ve ABD’nin NATO ile kendisini çevreleme gayretlerini önlemeye ağırlık verirken, Çin geleneksel yapısına ve karakterine uygun olarak, böyle bir amacının olmadığı iddialarını sürdürürken, küresel liderlik için zamanın gelmesini sabırla bekleyecek.
Çin yüzyılı
Yeni uluslararası sistemde küresel sermayenin akışı, güç odaklarını netleştirebilecek.Yaşanmakta olan küresel ekonomik kriz küresel jeopolitik belirsizlikleri artırırken, çok kutuplu düzene geçişi hızlandırabilecek. On dokuzuncu yüzyıl İngiliz, yirminci yüzyıl Amerikan yüzyılı olmuştu. Yirmi birinci yüzyıl ise büyük bir olasılıkla Çin yüzyılı olarak tarihe geçecek..
Çok kutuplu dünya düzeninde küresel liderlik, sadece Avrasya’da değil, Afro-Avrasya coğrafyasındaki jeopolitik üstünlüğünü ehliyetle sürdüren güce ait olacak. Bu sağlanıncaya kadar, küresel jeopolitik sistem lidersiz veya çok liderli bir görünüm kazanabilecek.
ABD Ulusal İstihbarat Konseyi’nin ‘Küresel Eğilimler 2025: Değişen Bir Dünya’ başlıklı raporu da çok kutuplu dünya düzenine geçişi ilan ediyor. Raporun ciddi yansımaları olacağı anlaşılıyor; çünkü rapor sadece ABD istihbaratçılarının gelecek ile ilgili tahminlerini değil, Amerika’nın küresel ve bölgesel jeopolitik niyetlerini de yansıtıyor. Raporun Barack Obama’nın başkan seçilmesinden sonra açıklanması ise ilginç ve ayrı bir yorumu gerektiriyor.
Rapora göre 2025 yılına gelindiğinde yükselen güçler, küreselleşen ekonomi, küresel zenginliğin ve ekonomik gücün Batıdan Doğu’ya kayışı ve devlet dışı aktörlerin artan nüfuzu nedenleri ile küresel çok kutuplu bir uluslararası bir sistem gerçekleşmiş olacak. Yeni uluslararası sistem içinde ABD, en güçlü fakat hakimiyeti azalmış özelliği ile yer alacak. Çin ve Hindistan bu çok kutuplu sistemin önemli aktörlerini oluşturacak. Yeni aktörler küresel oyuna yeni kurallar getirirken Batı ittifakları zayıflayacak. Çin ve Hindistan’ı iç sorunları nedeni ile küresel güç olma potansiyeli düşük olan Rusya takip edecek. Endonezya, İran ve Türkiye politik ve ekonomik güçleri ile yeni uluslararası sistem içerisinde yerlerini alacaklar.
İş çevreleri, kabileler, dini organizasyonlar ve kriminal şebekeler yeni küresel sistemin yükselen devlet dışı aktörleri olarak etkinliklerini arttıracaklar ve yükselen güçler ile beraber uluslararası sistemin çok kutupluya dönüşmesine katkıda bulunacaklar. Rusya, Çin ve Hindistan Ortadoğu’da daha büyük roller oynayacaklar.
2025 Yılına kadar dünya nüfusu tahminen 1.2 milyar kişi artacak. Asya Afrika ve Latin Amerika küresel nüfus büyümesini gerçekleştirirken Batı’nın nüfus artışı içindeki payı yüzde üçün altında kalacak. Küresel ekonomik gelişme ve 1.2 milyar insanın dünya nüfusuna eklenmesi nedeni ile enerji, gıda ve su kaynakları üzerinde baskılar oluşacak. 2025 Yılına kadar küresel gıda talebi yüzde elli artacak.
Alarm çanları
Raporda Türkiye ile ilgili olarak yer verilen şu hususlar alarm çanlarının sesine benziyor: ‘Ortadoğu’da İslami partiler öne çıkarken ve iktidardaki yerlerini alırken Batı’nın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilen laiklik giderek artan bir oranda etkisizleşebilir. Günümüzün Türkiye’sinde gelişen ekonomik büyüme ve modernleşme ile birlikte artan İslamlaşmayı da görüyoruz’... ‘Ekonomisinin son zamanlardaki büyümesi, orta sınıfın yükselişi ve jeopolitik konumu Türkiye’nin Ortadoğu’daki bölgesel rolünün artacağını göstermektedir. Önümüzdeki on beş yıl içerisinde Türkiye İslami ve milli gerilimlerin harmanlanması ile Ortadoğu’nun hızla modernleşmeye çalışan ülkelerine bir model olarak hizmet edebilir’.
Görüleceği gibi rapor Türkiye’nin İslami kimliğini öne çıkarmakta ve Türkiye’ye İslami kimliği ile Ortadoğu ülkelerine model olma görevi yüklemektedir. Raporun birçok yerinde Genişletilmiş Ortadoğu ifadesine yer verilmesinden, ABD istihbarat yetkililerinin zihinlerinde Büyük Ortadoğu Projesi’nin yok olmadığı anlaşılmaktadır. Rapora göre, bu proje kapsamında, Türkiye’nin yeni uluslararası sistem içinde de Ortadoğu ülkeleri için laik değil, İslam kimliği ile modele dönüştürülmek istenecektir. Bu da Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştırılması, Ortadoğululaştırılması, hem rejiminin hem de jeopolitik kimliğinin değiştirilmek istenmesi ile eş anlamlıdır.
Önümüzdeki süreçte çok kutuplu uluslararası sisteme adaptasyonu Türkiye’nin en önemli sorununu oluşturacaktır. Ahmet Davutoğlu’nun şekillendirdiği Türk dış politikasının komşularla sıfır problem, çok boyutlu dış politika ve ritmik diplomasi prensipleri ile yeni süreci yönetmesi mümkün görülmemektedir.
Yeni süreçte, Türkiye’nin jeopolitiği öncelikle içe dönük olmalı, Türkiye’nin rejimini, ulus ve üniter devlet yapısını tehdit eden iç ve dış etkenleri kurutmayı amaçlamalıdır. Çünkü, Cumhuriyet rejiminin, üniter ve ulus devlet yapısının korunması, yeni uluslararası sistem içinde de Türkiye’ nin öncelikli meselesini oluşturmaktadır.
Bu da Türkiye’nin çok kutuplu dünya düzenini, bu düzenin kendisi için ne anlama geldiğini, yeni düzenin potansiyel etkilerini, fırsatlarını ve risklerini gecikmeden ve gerçekçi bir yaklaşımla tanımlamasını gerektirmektedir.
Yeni uluslararası düzen içinde Türkiye, rejimini, jeopolitik kimliğini dayatmalara ve kendisine biçilen rollere göre değil, kendi çıkarlarına ve ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlayarak garanti edebilecektir.
Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama