"Cumhuriyet gazetesini ben bombalattım"
Birinci Ergenekon davasıyla birleştirilen Danıştay'a ve Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırılara ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım, ''Cumhuriyet Gazetesi'ne bombalı saldırıyı yaptırdığını, pişman da olmadığını'' söyledi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada kendisine söz verilen Osman Yıldırım, gizli veya açık tanık olmadığını belirterek, vatanını, milletini, devletini sevdiğini, Cumhuriyet'in temel ilkelerini, ulus devlet, üniter yapı, anayasal düzeni savunduğunu, anlayışının bu olduğunu anlattı.
Yıldırım, şöyle konuştu: ''Cumhuriyet Gazetesi'ne bombalı saldırıyı yaptırdım, pişman da değilim. Bu bir işti, bana geldi. Kabul etmek durumunda kaldım. Cumhuriyet Gazetesi'ni bu gençlere bombalattım. Pişman değilim. Eylemler pis koktuğu için nedenini öğrenmeye çalıştım.''
Danıştay suikastını 17 Mayıs 2006'da gece yarısı saat 2'de televizyondan öğrendiğini savunan Yıldırım, ''Danıştay saldırısının sahte faili olmak istemiyorum. Hangi şerefsiz bu saldırıyı yaptırdıysa gelsin mahkemede, 'Bu suikastı Osman Yıldırım'ın üstlenmesini istiyoruz' desin'' şeklinde konuştu.
"Danıştay saldırısı ile otomatik cezaya bağlandım"
Birinci ''Ergenekon'' davasıyla birleştirilen Danıştay'a ve Cumhuriyet Gazetesi'ne saldırılara ilişin davanın tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım, ''Danıştay saldırısı ile otomatik cezaya bağlandım. İki şartlı tahliyem geri alındı'' dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada Yıldırım, konuşmasına, ''Yüce mahkemenize ve sayın savcılara saygılarımı sunuyorum'' diyerek başladı. Yıldırım, ''Muzaffer Tekin, Deniz Baykal, Doğan Medya Grubu ve Saygı Öztürk'ün dile getirdiği 'suçtan kaçıyor' yalanlarına yanıt vermek istediğini'' söyledi.
Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, hakkındaki suçlamalara ilişkin açıklamalarda bulunmaya başladığı sırada Yıldırım'ı, ''Savunmanı avukatının olduğu ortamda dinleyeceğim. Öze girme, dinlemem. Taleplerin varsa söyle'' diyerek uyardı. Bunun üzerine Yıldırım, talepleri olduğunu ve 5-10 dakika süre istediğini ifade ederek, 1982'de işlenen 12 cinayete katıldığını, yaşı küçük olduğu için yargılanmadığını ve hüküm giymediğini söyledi.
Yıldırım, 1983-1989 yılları arasında Ankara'da yüzlerce suç işlediğini ve hiçbir bedel ödemediğini dile getirerek, şöyle konuştu:
''1989'da cinayet suçundan 4 yıl hapis yattım. 1993'te tahliye oldum. 1993'ten 1994'e kadar hiç suç işlemedim. 1994'te bir mafya liderine suikasttan yakalandım. Bayrampaşa Cezaevi'ne girdim. Gündüz cezaevindeydim, gece çıkıp suç işliyordum. Namus ve şerefime dil uzatıyorlar. 1994'te Eyüp 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandım. Mahkeme, bir suçumu gizleyip, diğerinden ceza verebilir mi? Başka suçum varsa mahkeme yargılardı. Yargılamadıysa, o zaman suç işledi. Mahkemenin suç işlediğine inanmıyorum.''
Yıldırım, ''sadece vatanı savunduğunu'' ileri sürerek, konuşmasında şu görüşleri dile getirdi:
''Cumhuriyet Gazetesi'ne bombalı saldırıyı yaptırdım, pişman da değilim. Bu bir işti. Bana geldi, ben de kabul etmek durumunda kaldım. Cumhuriyet Gazetesi'ni bu gençlere bombalattırdım. Eylemler pis koktuğu için bunun nedenini öğrenmeye çalıştım. 17 Mayıs 2006'da gece yarısı saat 02.00'de televizyona baktım. Bizim bu derviş-i vahdet Danıştay'a suikastı gerçekleştirmiş. Tüm dünya insanlarından sonra olayı öğreniyorum. Danıştay saldırısı ile otomatik cezaya bağlandım. İki şartlı tahliyem geri alındı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı yaptırılan bir saldırının sahte faili olmak istemiyorum. Hangi şerefsiz bu saldırıyı yaptırdıysa mahkemeye gelecek diyecek ki 'Bu suikastı Osman Yıldırım'ın üstlenmesini istiyoruz.' Ya da mahkemeniz, 'Osman Yıldırım, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yapılan saldırıyı üstlen, devlet için bu fedakarlığı yap' desin. Ben bu suikastın sahte faili olmamakla fedakarlık yaptığımı düşünüyorum. Vatanım gelsin, 'suçunu üstlen' desin, üstlenirim.''
Yıldırım, bugüne kadar 500'e yakın suç işlediğini, bütün suçlarından yargılanmak istediğini belirterek, ''Yalnızca şerefsizler, namussuzlar şerefime dil uzatmasınlar'' dedi. Mahkeme Başkanı Şengün, bu sözler üzerine mikrofonu kapattırdı.
''Süreç Fethullah'ın vurucu gücü tarafından sahneye kondu''
Birinci Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından İP Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever, ''Bu süreç bir ABD operasyonunun ürünü olup, Fethullah'ın vurucu gücü tarafından sahneye konmuştur'' iddiasında bulundu. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada, tutuksuz sanık İlsever'in savunmasının alınmasına bu günlük ara verildi. Duruşma, sanık avukatlarının taleplerinin alınmasıyla devam ediyor.
İlsever savunmasında neler söyledi?
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada savunmasını yapan İlsever, ''darbeyi değil, Atatürk devrimlerini savundukları için yargılandıklarını'' dile getirerek, ''Darbeci Kenan Evren el üstünde tutuluyor, Evren'lerin darbe yapıp hapse attığı Doğu Perinçek'ler Silivri Cezaevi'nde. Evet gerçekten bu isimlerin hepsi, hiçbir kanıt gösterilmeden 'darbecilikle' suçlanırken, gerçek darbeciye Çankaya'da selam duruluyor'' dedi.
Haklarındaki iddiaların ''yalan olduğunu'' savunan İlsever, ''ortada kaos ve iç çatışma yaratacak eylemlere, ordu içinde örgütlenmeye, darbe için hazırlanmış silahlara dair kanıt bulunmadığını'' söyledi.
Operasyonun bir terör örgütünün darbe hazırlıkları saptanarak, onu önlemek için yapılmadığını ifade eden İlsever, ''Operasyonun kendisi bir Amerikancı darbedir. TSK, İP ve milli kuvvetler hedef alınmaktadır'' diye konuştu.
''İP'in hem bugün hem de geçmişi boyunca darbelere karşı en net tavır alan parti olduğunu'' anlatan İlsever, şöyle konuştu:
''İP'in devlete ve devlet kurumlarına sızması ve denetlemesi diye bir saçmalık olamaz. Milli devlet tüm kurumlarıyla milletindir, bizimdir. Bugün 'devlete sızan' hatta devlet kurumlarını ele geçirip çökerten, devlet otoritesini zaafa uğratmak için elinden geleni yapan, TSK içinde gizlice örgütlenmeye çalışan, bu amaçla Işık Evleri kuran, TSK'nin içinde ve dışında yürüttükleri asimetrik psikolojik harekat ve karalama kampanyası ile orduyu yıpratmaya çalışan, milleti etnik ve dinsel temelde bölen, Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine savaş açan, böylece laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi kararı ile saptanmış olanlar, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanları ve Fethullah tayfasıdır.''
Ferit İlsever, İP'in Susurluk'u açığa çıkartan ve mafya-gladyo sisteminin üzerine kararlılıkla gidilmesini savunan tek parti olduğunu savunarak, ''O gün Susurluk'u örten ve üzerine gidilmesini önleyen güç, bugün 'Ergenekon' operasyonu ile İP'i cezalandırıyor'' dedi.
''Bugünkü operasyonun provasının 23 Eylül 1998'de yapıldığını'' iddia eden İlsever, şöyle devam etti:
''İP'in Susurluk ve 28 Şubat öncülüğüyle, Amerikancı cuntaya karşı mücadelesi 23 Eylül 1998 tarihinde, kendisine bir gladyo operasyonuyla fatura edildi. Bugünkü operasyonda da baş rolü oynayan Mehmet Eymür-haham Tuncay ekibinin hazırlattığı patates mühürlü sahte belgeyle, Doğu Perinçek tutuklandı. Parti'nin 540 örgütünde arama yapıldı. Doğu Perinçek, tertibi açığa çıkarttıktan sonra serbest bırakıldı. Tertipçiler mahkum oldu. İlginçtir, 1998'in ve 2008'in İP düşmanı tertipçileri aynı olduğu gibi adeta savcıları da aynıdır.''
Suikast düzenlemekle suçlandıklarını anlatan İlsever, ''Nerede bu suikastlar? Bir tane örnek gösterin. Bu iddianame koskoca bir iftiranamedir'' dedi.
İlsever, partisinin Türkiye'de terörün hakkından gelecek tek parti olduğunu savunarak, ''Ergenekon tertibinin sırrına geliyoruz. Bu sürecin Türk hukukunun eseri olmadığını başından beri söylüyoruz. Evet, bu süreç bir ABD operasyonunun ürünü olup, Fethullah'ın vurucu gücü tarafından sahneye konmuştur'' diye konuştu.
Cumhuriyet savcılarının kendilerini ''uyduruk belgelerle suikast yapmakla'' suçladığını öne sren İlsever, ''provokasyon belgeleri'' olarak nitelediği CD'lerin İP Genel Merkezi'ndeki arama sırasında polis tarafından boş masalara bırakıldığını, çünkü arama tutanaklarında yer almadığını söyledi.
İlsever, ''Suçlama uyduruktur, çünkü en üst yargı kurumları olarak Yargıtay, Danıştay milletindir, bizimdir. Yargıtay, Danıştay üyelerine saldırmak, İP'e saldırmak demektir. Nitekim Danıştay Hakimi Mustafa Yücel Özbilgin'in katlini, 'Ergenekon' tertibi tertip etmiştir. Hem de bu alçakça saldırının sorumluluğunu bu davanın sanıklarının üzerine yıkarak...'' görüşünü aktardı.
''Hanefi Avcı'yı konuşturun bakalım..."
''Hanefi Avcı'nın bu davanın mimarları arasında yer aldığını'' öne süren İlsever, ''1992-93'te Güneydoğu'da görevliyken, Türk İntikam Tugayı'nı (TİT) kullanarak faili meçhulleri yöneten Avcı, 1997'de TSK'ye karşı psikolojik savaşın başını çekmişti. Hanefi Avcı bugün de 'Ergenekon' tertibinin arkasında yer alıyor ve TSK'ya, yurtseverlere saldırılar düzenlenmesine yardımcı oluyor. Hanefi Avcı'yı konuşturun bakalım, TİT'le işbirliği nasıl yapılır, size anlatsın'' dedi.
MİT Müsteşarı Emre Taner'in, ''devletin geçmişte Hizbullah'ı kullandığını açıkladığını'' iddia eden İlsever, ''Yani MİT, Hizbullah'ı kullanırken, biz Hizbullah-Gladyo saldırılarında şehitler veriyorduk'' diye konuştu.
TSK'yi yıpratarak ve yurtseverleri hapse atarak terörle mücadele olmayacağını belirten İlsever, ''Ergenekon operasyonu ile yapılanların, terörle mücadele değil, terörün ta kendisi olduğunu'' öne sürdü.
İhsan Göktaş yakalandı
Bu arada, Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından olan ve hakkında yakalama kararı bulunan İhsan Göktaş, 11 Ağustos'ta yakalandı ve aynı gün celse açıldı.
İhsan Göktaş, kimlik tespiti sırasında Heybeliada'da bir yalıda ''abla'' diye nitelendirdiği Kuvayimilliye Derneği Genel Sekreter Yardımcısı Ayşe Ceylan Geçyol ile beraber oturduğunu söyledi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün ''yani bu yalının sahibi o mu?'' sorusu üzerine Göktaş, ''Yok, ben tuttum orayı kiracıyım orada. O ablayı evden çıkarırsam sokakta kalır o yüzden benim yanımda kalıyor'' dedi.
İnternet ortamından yurt dışına ve içine isme özel takım elbise siparişi için bir proje başlattığını, ilk siparişlerinin gelmeye başladığını belirten Göktaş, ''Daha yeni yeni ayağa kalkıyorum sayın başkanım. Gelirim Şu an sıfır'' dedi.
Mahkeme Başkanı Şengün'ün ''Nasıl hayatınızı devam ettiriyorsunuz'' sorusunu Göktaş, ''Bir anacığım var Berlin'de, bir gözü kör, ondan para geliyor, babamdan para geliyor, bazen de sokaklarda yatıyoruz'' yanıtını verdi.
''Tüm duruşmanın görüntülü kayda alınması kanuna aykırı''
Birinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından avukat Kemal Kerinçsiz, tüm duruşmanın istisnalar haricinde görüntülü kayda alınmasının Ceza Muhakemesi Kanunu'na aykırı olduğunu ifade etti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmanın öğleden sonraki bölümünde sanıklara söz verildi.
Duruşmada söz alan tutuklu sanık emekli Yüzbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk, Ali Kalkancı'nın kendisi için ''gizli ortağım'' dediğini ifade ederek, 2002'de tanıştığı Kalkancı ile iki kez görüştüğünü, ticari bir ilişkisi olmadığını, arkadaşlık ilişkisi de bulunmadığını söyledi.
''Ali Kalkancı ile gizli ya da açık herhangi bir ortaklığım yoktur. İki kez karşılaştım. Onu şeyh yapan ben değilim'' diyen Öztürk, bu tür açıklamalarla yıpratılmaya çalışıldığını savundu.
Öztürk, 19 aydır tutuklu olduğu için değil de ülkesine, kurumlara, ülkenin kutsal değerlerine zarar verildiği için üzüldüğünü ifade ederek, ''Ali Kalkancı, 'Sizi şeyh yapan binbaşı kim?' sorusuna, 'Mehmet Zekeriya Öztürk' diye yanıt veriyor. Bu doğru değil. 10 defa çürütülür. Savcının delili olmalı, ama burada delil yok. Amaç, mahkemenin zihninde 'acaba' yaratmak. Ellerinden gelse bizleri idam edecekler. Keşke idam cezası olsaydı, yemin ediyorum, daha az sıkıntı çekerdim. Ben devlet terbiyesi aldım, burada bulunmaktan utanıyorum, ama bu devletin polisi, savcısı utanmıyor. Onlar aile terbiyesi almadıkları gibi kurumsal terbiyeleri bile yok. Ülke değerleri de yok.''
''Savcı medyaya bilgi aktarıyor''
Emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin de ''asrın davası olarak Türk halkına enjekte edilen 'Ergenekon' operasyonunun asrın en büyük tertibi olduğunu'' savunarak, ''Bu operasyon ile sanal örgüte zaman geçirtilirken, örgüt üyesi olduğu belirtilen çoğu insan kontör almaktan acizken, asıl örgütte atı alan Üsküdar'ı geçti. Acı olan, Türk yargısı buna alet edilmek isteniyor'' diye konuştu.
''Ergenekon'' iddianamesini hazırlayan savcılara saygı duymadığını söyleyen Tekin, ''16. ayın sonunda, mahkeme karşısına çıkarıldığımda, ellerinde hiçbir delil olmayan iddia makamı iki suçu iddianameye monte etmişlerdir'' dedi.
''Savcıların, Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi saldırılarını 'Ergenekon' iddianamesine sokmayı kutsal bir görev bildiğini'' öne süren Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Olaya hukuki kimlikleriyle yaklaşsalardı, Osman Yıldırım'ın söylemlerine itibar etmezlerdi. Bu konuda rapor varken bu şahıstan medet ummak yalnızca tertipçilerin yapabileceği bir iştir. 3. iddianamede savcı Zekeriya Öz, Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombayı ben ve Oktay Yıldırım'a indirgemiştir. Bunun hiçbir inandırıcılığı yoktur. Savcı, yüce Türk yargısıyla adeta dalga geçmektedir. Savcı Öz, Cumhuriyet ve Danıştay saldırılarının amacını saptırmak için mahkemeyi bilerek yanıltmıştır. Mahkemeye kendince iki delil üretmiş ve sunmuştur. 'Ümraniye'de ele geçirilen bombalar ile Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombalar aynı seri numaradandır' diyerek, delil üretmiştir. El bombalarının seri numarası olmaz. Her iki el bombalarının kafile numaraları farklıdır.''
Üçüncü ''Ergenekon'' davasının iddianamesinin eklerinde, Danıştay saldırısını yönlendirdiğine yönelik belgelerin yer aldığını ifade eden Tekin, ''Dinci basında 7 ay önce çıkan yalan beyanlar, 7 ay sonra iddianamede yer alıyor. Bu, savcının medyaya bilgi aktardığının delilidir. Savcıların 2,5 yıldır delil yaratma konusunda ne kadar acz içinde kaldıklarını görüyoruz. Yakında ailemizle yediğimiz yemeği de gizli toplantı diye iddianameye koyarlarsa şaşırmam'' diye konuştu.
Tutuklu sanık Mehmet Demirtaş da soruşturma kapsamında tutuklanarak cezaevine getirilenlerin kendilerine, ''Duruşmalarda ne yapıyorsunuz?'' diye sorduğunu belirterek, ''27 aydır tutukluyum. Anlatsam faydası yok, konuşmasam gönlüm rahatsız'' dedi.
Dosyadaki evrakların birbirini tutmadığını savunan Demirtaş, ''Bu davada siz emekli olursunuz, biz de kürek mahkumları gibi oturarak ölelim'' diye konuştu.
Doğru bildiklerini anlayanlara anlatmaya çalıştığını, ''tutukluluğunun infaza dönüştüğünü'' ifade eden Demirtaş, hakkındaki gözle görülür delillerin sunulmasını, cezasının kesilmesini isteyerek, bu aşamadan sonra da hakkını başka yerde aramaya devam edeceğini söyledi. ''Burada Silivri Ceza Kanunu mu uygulanıyor?'' diye soran Demirtaş, beraatini istedi.
Kerinçsiz'in talebi
Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz de mahkeme başkanının, üçüncü duruşmanın başında ''oturumun teknik araçlarla kayda alınacağı bildirilmiştir'' şeklinde bir karar açıkladığını belirterek, şöyle devam etti:
''Tüm duruşmanın istisnalar haricinde görüntülü kayda alınması Ceza Muhakemesi Kanunu'na aykırıdır. Yapılan yasa ihlalidir. Bu karar üçüncü celsede kimin isteği üzerine verilmiştir? Tüm kayıtların imhasına, görüntü kayıt yasağı konulmasına, görüntü kayıt sisteminin kaldırılmasına karar verilmesini istiyorum. Ayrıca, görüntü kayıtlarının UYAP ya da başka bir sistemle başka yerlerden izlenip izlenmediği konusunun aydınlığa kavuşturulması için de bilirkişi incelemesi yaptırılmasını talep ediyorum.''
Dosyadaki evraktan, mahkemenin iddianameyi inceleme süresi olan 15 günü 11 güne indirdiğinin anlaşıldığını savunan Kerinçsiz, ''Normal bir insan bir günde en fazla 120-150 sayfa okuyabilir, delillerle karşılaştırarak okursa 50-80 sayfa. Bu şekilde 7 günlük sürede 1050 sayfa okunabilir. 2455 sayfanın okunması mümkün değil'' diye konuştu.
Mahkemenin, ''iddianameyi okumadığı halde okuduğunu ifade edip, iddianameyi kabul ederek, gerçek dışı beyanda bulunduğunu'' savunan Kerinçsiz, iddianamenin iadesine karar verilmesini istedi.
Kemal Kerinçsiz, talebi üzerine Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in önceki duruşmalarda, savcıların 11 Mart 2008'de Sincan Cezaevi'nde gizli tanık 9'dan ifade almadığını açıkladığını belirterek, ''Bu durum karşısında 11 Mart 2008'de Sincan Cezevi'nde gizli tanık 9 ile görüşen görevli kimdir? Bu kişinin sorgu heyetinde bulunan Mehmet Karabölük olduğunu biliyoruz. Bu konunun savcılık ve emniyetten sorulmasını talep ediyorum'' dedi.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi