Darbe yalanı ile aldattılar! -6-

Ergenekon davasında savunmalarını tamamlayan sanıklar 'Darbe yalanı ile aldattılar!' açıklamasında bulundular. İddiaların çöktüğü belirtilerek "Silivri gerçeği"ni kamuoyunun bilgisine sundular.

Darbe yalanı ile aldattılar! -6-
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.06.2013 - 19:55

Her şey nasıl başladı?

Tarih, 5 Mayıs 2006. Cumhuriyet gazetesine bomba atıldı. Patlamadı.

Tarih, 10 Mayıs 2006. Cumhuriyet gazetesine tekrar bomba atıldı. Yine patlamadı.

Tarih, 11 Mayıs 2006. Cumhuriyet gazetesine üçüncü kez bomba atıldı. Bu kez patladı.

Sebep 19 Nisan 2006 tarihili başörtülü domuz karikatürüydü.

Tarih, 17 Mayıs 2006. Avukat Alparslan Arslan Danıştay saldırısını gerçekleştirdi.

Sebep Danıştay 2. Dairesinin başörtüsü hakkındaki kararıydı.

Cinayetten bir saat sonra Bakan M. Ali Şahin, AKP’ye yönelik tepkilere karşılık soruşturmayla ilgili olarak, “Sürprizlere hazırlıklı olun” dedi.

Aynı gün ortaya bir şema çıkarıldı. Bu şema 2001 ve 20096 yıllarında Emniyet İstihbarat
Daire Başkanı Sabri Uzun’un önüne konulduğunda saçma sapan bulup reddettiği ve yıllar sonra “beni iğfal edemediler” dediği şemaydı.

Emniyet ve MİT yetkilileri o sırada Başbakanlığa vekâlet eden Abdullah Gül’e de brifing vererek şemayı gösterdiler. Abdullah Gül bu görevlilere, “delillendirin, savcı bulun, hepsini yakalayın” talimatını verdi.(İsmet Berkan, Radikal, 4 Temmuz 2008)

Bundan sonra hükümet üyeleri ve Başbakan defalarca bu saldırının dini nitelikli bir saldırı olmadığını, aksine AKP’yi hedef alan laik ve ulusalcı güçler tarafından hükümeti devirmek için yapıldığını söylediler.

19 Mayıs 2006, Başbakan: “saldırı hükümete yönelik.”

19 Mayıs 2006, Abdullah Gül: ‚‘‘Alparslan Arslan’ı yönlendiren çetenin elebaşısının, 12 Eylül öncesi Yüzbaşı iken ordudan atılan ve ekip içinde Albay Muzaffer diye tanınan Muzaffer Tekin olduğunu” söyledi. Basın, Veli Küçük ve Doğu Perinçek’i de olayla ilişkili göstermeye çalışıyordu.

21 Mayıs 2006, Başbakan, Deniz Baykal’ı suçlayarak,‘ kurşunlar hükümete sıkıldı” dedi.

22 Mayıs 2006, Muzaffer Tekin gözaltına alındı. Basın aynı anda Ergenekon’u yazarken, aynı zamanda da MİT, Başbakanlık ve Genelkurmay arasında düzmece Ergenekon belgeleri dolaştırılmaya başlandı.

26 Mayıs 2006, Muzaffer Tekin salıverildi. Adı iddianameye bile girmedi.

27 Mayıs 2006, Başbakan: “Yüzbaşının serbest bırakılması suçsuz olduğu anlamına gelmez” dedi.

Bugünlerde İstanbul ve Ankara Emniyeti arasında soruşturmayı kimin yürüteceği konusunda bir tartışma başladı. Son eylem Ankara’da olduğu halde İstanbul Emniyeti soruşturmayı kendisi yürütmek istiyordu. Soruşturmayı Ankara Emniyetinin yürütmesi engellenemedi. Ancak yıllar sonra Alparslan Arslan’ın sorgusuna katılan MİT yetkililerinin aldığı ifade tutanakları İstanbul Emniyetinden çıkacak, üstelik oraya nasıl geldikleri de tespit edilemeyecekti.

Danıştay saldırısı adım adım “hükümete yönelik bir saldırı” olma yolunda ilerliyordu, tıpkı Başbakan’ın dediği gibi…

Tarih 12 Haziran 2007.

Bir grup polis Trabzon’dan yapılan bir ihbarla, Ümraniye’de bir gecekonduya baskın yaptı. 27 el bombası “bulmuşlardı” ve “bunların üç tanesi Cumhuriyet gazetesine atılanlarla benzer numaralar taşıyordu.” “Ergenekon belgeleri de bulunmuştu. İşte, saldırıların hükümete yönelik oldukları ortaya çıkmıştı.” Dahası, gözaltına alınanlar askerdi ve “hem Danıştay saldırısını yapanlarla hem de darbe planları ile ilişkileri vardı.”

Tıpkı Başbakan’ın dediği gibi… Daha ne olsundu?

İşte o aramanın ve bombaların bilmediğiniz bazı yönleri:
 
Tanığı  ve Video Kaydı Olmayan Bir Arama

TEM ve Asayiş polislerinin düzenlediği tutanaklar

* TEM tutanağına göre, olay yerine geldiklerinde gecekondunun önünde Ali Yiğit (ihbarcının oğlu) ve Mehmet Demirtaş (olaydan 1,5 yıl önce gecekondudan ayrılan kiracı) orada beklemekteydi.
 
Ama Ali Yiğit’in ifadesine göre kendisi orada değildi, tesadüfen oradan geçerken polisleri görüp durdu ve aramaya katıldı. Askeri mahkemedeki ifadesine göre ise durum böyle de değildi, aramanın yapıldığını ağabeyi telefonla haber verdi.

* TEM tutanağına göre evin anahtarı da orada bekleyen Ali Yiğit’in üzerindeydi.

Oysa Ali Yiğit’in ifadesine göre anahtar üzerinde değildi, anahtarı almaya polislerle birlikte ağabeyinin dükkânına gittiler. Bunu Burhan Yılmaz da doğruluyor.
TEM tutanağına göre hemen bunları gözaltına alıp birlikte aramayı yaptılar, bombaları bulunca hiç dokunmadan "olay yeri inceleme" uzmanlarına ve bomba uzmanlarına haber verdiler sonra onlar da geldi ve hep birlikte kontrollerini yaparak sandığın içinde neler olduğunu tutanaklarına yazdılar. Bunlar, TEM ve Asayiş görevlilerinin düzenlediği tutanakta anlatılanlar.

Oysa TEM tutanağında olay yerine gelip kontrol yaptıkları yazılı olan "Olay Yeri İnceleme" uzmanları kendi tutanaklarına göre gecekonduya hiç gelmediler. Onlar doğrudan karakola geldiler. Bomba uzmanlarının gecekonduda olduklarını söyledikleri saatte, olay yeri ekibi karakolda bombaların başındaydı.
Yani TEM ve Asayiş görevlilerinin düzenlediği tutanakta yazılan neredeyse hiçbir şey doğru değildi.

Gelelim bomba uzmanlarının düzenlediği tutanaktaki bilgilere…

* Bomba uzmanlarının tutanağına göre bir gecekonduda bomba bulunduğu ihbarı kendilerine saat 18.30’da haber verildi. Bunu tutanaklarına da yazdılar. Bu saatten sonra harekete geçtiler ve gecekonduya geldiler.

Oysa "olay yeri inceleme" ekibinin çektiği bir fotoğrafa göre tam bu saatte bombalar karakolda sehpaların üzerine dizilmiş vaziyette. Saat 18.30’da…

Yine Ali Yiğit’in mahkeme huzurundaki ifadelerine göre arama işlemi saat 17.00’de yapıldı…
Oysa bu olayda bombalara ilk müdahaleyi yapan "bomba uzmanları"nın askeri mahkemedeki ifadelerine göre, gecekonduya saat 18.30’dan önce gitmiş olamazlardı çünkü saat 19.00’da grup değişimleri yapılıyordu. Bunlar da saat 19.00–19.30 sularında gecekonduya gittiklerini, merdiveni koyup çatıya çıktıklarını, gerekli işlemleri orada yaptıklarını, hatta bombaların kendilerine çatının dışında teslim edildiğini daha sonra da alıp karakola götürdüklerini söylediler. 

Ancak bu kez de karşımıza başka bir soru işareti çıkıyor. Çünkü saat 18.50’de telsizden bomba haberini alan ve "Olay Yeri İnceleme" uzmanlarından oluşan ekip haberi alınca hareket ediyor ve saat 19.20’de olay yerine ulaşıyor. Ulaştıkları olay yeri neresi? Gecekondu değil… Ümraniye-Çakmak polis karakolu. Hani bu saatte bütün ekipler gecekondudaydı. Bu ekip karakola geldiğinde bombalar sehpaların üzerinde dizilmiş vaziyettedir. Fakat bu ekibin çektiği fotoğraflardan biri biraz büyütülünce çekim için hazırlanan bombaların önüne asılan kâğıt okunuyor, kâğıdın üzerinde yazan saat:18.30… Demek ki 18.30’dan da daha önceki bir saatte bombalar karakolda. E hani bomba uzmanları saat 18.30’da telsizden haber alıp gecekonduya gelmişlerdi...

Bunların hepsi bir yana olayın tek tanığı olan büfeci Burhan Yılmaz ise polislerin gecekonduya ilk geliş saatlerinin sabah 10.00 ile 12.00 arasında olduğunu söyledi. Yani daha ihbar bile yapılmadan önce…

Kim doğru söylüyordu TEM polisi mi, olayın tek tanığı mı, Olay Yeri Ekibi mi, yoksa ihbarcının oğlu mu?

Daha sonra ortaya çıktı ki, bu tutanakların tamamı karakolda düzenlenmişti.
Buradan ortaya çıkan şudur: Hem bombalar hem de her iki polis ekibi aynı anda hem karakolda hem de gecekonduda olamayacağına göre bu tutanaklar doğruyu söylemiyor. Ya da bombalar karakoldayken aynı anda gecekonduda arama tiyatrosu oynanıyor. Siyah poşetlerin içinde bir şeyler çıkarılıyor, poşetlerin içini gören yok. Karakoldakilerin ise video kayıtları var. Yani karakolda bomba var, gecekonduda tiyatro var.

Olay yeri ise bütünüyle karanlıkta…

Hem TEM ve Asayiş polislerinin tutanağına göre hem de bomba uzmanlarının kendilerinin tutanağına göre, arama sırasında bombalara rastlanıyor ve ondan sonra bomba uzmanlarına haber veriliyor, bunlar da uzman oldukları için bombalara ilk müdahaleyi yapıyorlar. Nerede? Bulunduğu yerde… Neresi? Çatı arasındaki elektrik direğinin dibi… Ama askeri mahkemedeki sorgularında bu polislerden biri kendi tutanaklarında yazılı olmayan şaşırtıcı bir bilgi verdi: “Bombaları bulunduğu yerden kendilerinin çıkarmadığını, kendileri olay yerine gittiklerinde, çatının dışında kendilerine TEM görevlileri tarafından teslim edildiğini” söyledi. Bombaları gecekondunun çatı arasında bulmanın sorumluluğunu almıyordu. “Ben bulmadım, yerinden de ben çıkarmadım, bana dışarıda teslim edildi” diyordu.

Buradan çarpıcı bir sonuç daha çıkıyor ortaya, bu bombaları sözde ihbarda o "nokta koordinatı" verilen yerde, gecekondudaki elektrik direğinin dibinde bomba uzmanları da görmemişti.

Özetleyelim:
* Olay yerinde yazıldığı iddia edilen tutanağın saati 20.30
* Karakolda çekilen video kaydına göre bombalar 18.30’da karakolda.
* Bomba uzmanlarına göre 18.30’da gecekonduya gitmeleri imkânsız, 19.30’da gittiler, o saatte bombalar oradaydı.
* Olay yeri Ekibine göre ise bombalar saat 19.20’de karakolda.
* Olayın tek tanığına göre polisin gecekonduya ilk geliş saati sabah 10.00 ile 12.00 arası.
* O gecekondunun çatısında ne gördüğünü ve ne yapıldığını anlatacak kimse yok.

Karakolda Neler Oldu

TEM ekibinin kendi tutanağında, “bizimle birlikte gecekondudaydı” dediği "Olay Yeri Ekibi" kendi tutanağına göre gecekonduya hiç gitmemişti. Onlar doğrudan karakola gelmişlerdi hem de diğer tutanaklara göre gecekonduda olmaları gereken saatte.

Karakolda bombaları görünce parmak izi incelemesi yapmak istediler, izin verilmedi. Bunu tutanaklarına yazdılar. Arama sırasında olay yerinde video ve fotoğraf çekimi yapılıp yapılmadığını sordular, “evet yaptık” cevabı verildi. Bunu da tutanaklarına yazdılar. Ama aslında yapılmamıştı ve bu cevap verilerek onların gecekonduya gidişi engellenmişti.

Sonuç, bombaların bulunduğu iddia edilen aramaya ait tek kare fotoğraf, video kaydı ya da tanık yok. Bu tutanaklara imza atan polisler arasında, aramanın yapıldığı gün izinli olan bile var.

Cumhuriyet’e Atılan Bombanın Numarası

Cumhuriyet gazetesine atılan bombanın numarası 173-9-85, Ümraniye’de bulunduğu iddia edilenin ise, 169-5-85… savcı mütalaasında buna dayanarak, “öyle ise Cumhuriyet gazetesine atılan da buradan çıktı” diyor.

Yasa Dışı İmha Kararı:

12 Haziran 2007 tarihinde bulunduğu iddia edilen bombalara ilişkin olarak Savcılığın ilk icraatı bir imha kararı çıkarmaktır. Bu karar 13 Haziran 2007 tarihlidir.


CİNAYETİN EVRİLMESİ HİKAYESİ

Savcı Zekeriya Öz 15 Haziran 2007 tarihinde Ankara’dan Danıştay dava dosyasını istedi.

Bu tarihte Osman Yıldırım’ın davaları birleştirecek olan ifadesini vermesine 8 ay vardı.
Savcı Muzaffer Tekin’i gözaltına aldı. Kendisine “daha önce tutuklanıp serbest bırakıldığı” hatırlatılmasına rağmen bunu “ayak diremek” olarak nitelendirdi ve “ısrarla tutuklanmasını istedi.”

Soruşturma tıpkı Başbakan’ın dediği gibi gidiyordu.

2007 yılı Ekim ayı başında bir polis, Ataşehir’de Alparslan Arslan’ın arkadaşlarının da oturduğu apartmana gitti.

Apartman kapıcısının mahkemedeki ifadelerine göre Recep Özkan’ın evini sordu ve o sırada haklarında hiç bir iddia bulunmayan, ancak bu gün Danıştay cinayetini azmettirmekle suçlanan bazı ergenekon sanıtlarının fotoğraflarını  fotoğraflarını gösterdi, tanıyıp tanımadığını sordu. ( 2008/209 E. 161, 162, 163. celse zabıtları)

Daha sonra polis Ataşehir’e iki kez daha gitti. Teşhisler yaptırdı, ifadeler aldı. İfadeyi verenler oraya yazılanları söylemediklerini yıllar sonra bu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde söyleyeceklerdi.  (2008/209 E. Celse No 161-163)

Nereden çıkmıştı bu Ataşehir?

Bundan kısa bir süre sonra,  6 Şubat 2008’de, Danıştay davası sanığı Osman Yıldırım, bir başka sanık olan ve (Cumhuriyete atılan bombaları kendisine verdiği Alparslan Arslan tarafından itiraf edilen) Süleyman Esen’in avukatına, Sincan cezaevinde, Ataşehir’de  Alparslan'ın arkadaşının evinde bir toplantı yapıldığını söyledi. Avukat da bu bilgiyi Şamil Tayyar’a anlattı.  (2008/209 E. 184. Celse Av. Mehmet Ener sorgusu)

Şamil Tayyar, Mehmet Ener tarafından anlatılan bu hikayeyi 8 Şubat tarihinde Gazetesindeki köşesinde yazdı. (Ama ne hikmetse Şamil Tayyar’ın Tanık olarak dinlenmesi taleplerimize rağmen, Şamil Tayyar tarafından yoğun işleri yüzünden gelemeyeceğini bildirmesi üzerine, Mahkeme kendisini Tanık olarak dinlemedi.)

Bu sırada, Ergenekon davalarının en ses getirecek operasyonu yapılmış, 22 Ocak 2008 tarihinde Veli Küçük gözaltına alınmış ve 26 Ocak 2008 tarihinde de tutuklanmıştı.

Osman Yıldırım, birlikte yargılandığı arkadaşlarına „Bombaları Muzaffer Tekin ve Veli Küçük'ten aldığımı söyleyeceğim, Beni destekleyin, sizi de kendimi de kurtaracağım“ demeye başlamıştı. Bu söylemleri, daha sonra Ergenekon davası sorgulamaları sırasında diğer sanıklar tarafından açıklanacaktı. (2008/209 E. 135, 136., 142 .,143. celse zabıtları)

Şamil Tayyar'ın köşe yazısından sonra Ergenekon Savcıları derhal harekete geçerek 11-12-13 Şubat 2008 tarihlerinde Sincan Cezaevinde bir dizi sorgulama yaptılar.

Bu sorgulamalar sırasında Cumhuriyet Gazetesi bombalamaları ve Danıştay cinayeti sanıklarının (Alparslan Arslan, Süleyman Esen, Tekin Irşi, İsmail Sağır, Erhan Timuroğlu) tamamıyla görüştüler.

Dönüşte ellerinde sadece Osman Yıldırım'a ait Tanık ve Gizli Tanık 9 olarak alınmış ifade vardı. Zira Osman Yıldırım haricindeki hiç bir sanık Veli Küçük ve Muzaffer Tekin ile ilgili bir beyanda bulunmamıştı. (EK : 1 Sincan Cezaevinde verilen beyanlar)

OSMAN’IMIN ANLATTIKLARI

Osman Yıldırım, Ergenekon iddianamesine hem tanık, hem sanık, hem de gizli tanık olarak giren ifadelerinde çeşitli iddialarda bulundu.

Bunlar;

11/03/2008 tarihli Av . Mehmet Ener'in ifadesine göre; İDDİA 1- 27 Nİsan 2006 tarihinde Ataköy'de Alparslan Arslan'ın avukat olan arkadaşının evinde bir  toplantı yapılıyor, bu toplantıda Veli Küçük 3 adet el bombasını Alparslan Arslan'a veriyor, toplantıda Muzaffer Tekin ve bir kaç şahıs daha bulunuyor.

12/03/2008 tarihli Osman Yıldırım ifadesi; İDDİA 2 – 30 Nisan 2006 tarihinde Ataköy'de bir toplantı, bu toplantıda Veli Küçük yok, eylem ve para teklifi kendisine Muzaffer Tekin tarafından yapılıyor ve bombalar da Muzaffer Tekin tarafından ikisi kendisine, biri Alparslan Arslan'a veriliyor.

17/04/2008 tarihli Osman Yıldırım ifadesi; İDDİA 3 – 2 ayrı toplantı yapılıyor (tarihleri belli değil), kendisine Cumhuriyet Gazetesine 500.000$ karşılığında bomba atılmasının teklif edildiği ilk toplantıda Veli Küçük bulunuyor, bu parayı kendisine bizzat Veli Küçük teklif ediyor, bombaların kendisine teslim edildiği Ataşehir'deki ikinci toplantıda Veli Küçük bulunmuyor.

Bu beyanların tamamı Danıştay Dosyasının Ergenekon davası ile birleştirilmesini temin eden Osman Yıldırım'a aittir.

DOSYALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ

6 Ekim 2008’de Yargıtay C. Başsavcısı, Danıştay davasının Ergenekon davası ile bağlantılı olduğu yolundaki iddialardan dolayı yeniden incelenmesini talep ederek 9. Ceza Dairesine gönderdi. Davanın Yargıtay’daki incelemesinin duruşmalı yapılmasını avukat Mehmet Ener istemişti. Ama her nedense duruşmada yoktu. Olsa belki mahkeme heyeti, davaların sanıkları arasındaki irtibatların neler olduğunu sorabilirdi ve bu iddiaların ne kadar ciddi olduğu orada değerlendirilebilirdi. Ama soramadı ve özel yetkili medyanın yarattığı kamuoyu baskısının da etkisiyle kararını verdi.

20 Ekim 2008’de Ergenekon ana davasının ilk duruşması yapıldı.

17 Aralık 2008’de Adalet Bakanlığı’nın da devreye girmesiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesi Danıştay davası kararını bozarak Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geri gönderdi. Yargıtay mahkemeye, “Ergenekon ile bu dava sanıkları arasında irtibat var mı yok mu araştır” diyordu.

23 Mart 2009’da Danıştay davası Yeniden Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandığında mahkeme heyeti değişmişti. Yeni heyet yargıtayın bozma gerekçesi olan Ergenekon ile irtibat iddialarını araştırmak yerine, hukuka ve bozma gerekçesine aykırı olarak Danıştay davasının Ergenekon ile birleştirilmesine karar verdi.

Kararın tek dayanağı Osman Yıldırım’ın beyanlarıydı.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 18 Mayıs 2009 tarihli karar duruşmasında tünelin ucundaki ışığı görüp sevinen sadece Süleyman Esen değildi. Osman Yıldırım da çok sevinçliydi. Sevincini İstanbul’daki Ergenekon savcılarına teşekkür ederek dile getirdi: “Sayın savcılar Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel’i ve Atatürk cumhuriyetine saygılı tüm savcıları selamlıyorum…” Müebbet hapse mahkum edildiği ilk karar duruşmasında, “Yıkacağım o İngiliz piçinin kurduğu cumhuriyeti” diye bağıran Osman Yıldırım nasıl bu noktaya gelmişti?

Böylece Danıştay saldırısı davası yeni ve çok farklı bir hukukun uygulanmaya başlandığı Ergenekon davası içinde görülmeye başlandı.

Sırf bu davanın irtibatlarının araştırılması 2 yıl sürdü. Tüm sanıklar 11 ay boyunca yeniden sorgulandı. 23 Ağustos 2010’dan 28 Temmuz 2011’e kadar dava ile ilgili 35 tanık dinlendi. Bunların içinde hem sanık, hem tanık hem de gizli tanık olan bile vardı.

Danıştay davası, sadece bir irtibat olup olmadığı incelensin diye getirilip birleştirildi ama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yeni baştan görüldü. Her iddia, her ayrıntı yeni baştan didik didik edildi.

Hatta ortaya, Osman Yıldırım haricinde yeni bir tanık daha çıkmıştı. Gizliydi. Ama Osman Yıldırım’ın bütün anlattıklarını doğruluyordu. O da tanık olmuştu her şeye… Cinayet için Ankara’ya gidilirken o da arabadaydı, sığdırılmıştı o arabaya. Ankara’da otelde kaldıkları iki kişilik odada Osman Yıldırım ve Alparslan Arslan ile birlikte kalmıştı, yeterli yatak yoktu ama o da oradaydı. Fazladan bir şey de anlatmıyor ama Osman Yıldırım’ın anlattığı her şeyi ama her şeyi doğruluyordu.

OSMAN’I DOĞRULAYAN OSMAN

Yani artık iddialar sadece bir kişinin sözleri değildi, iki tanık vardı. Daha da kuvvetlenmişti, esrarengiz gizli tanığın ifadeleriyle. Savcılar da mütalaalarına şöyle yazdılar; “Osman Yıldırım’ın anlattıkları Gizli Tanık-9 tarafından da doğrulanmaktadır.”

Savcılık bu kuvvetli dayanağını esas hakkındaki mütalaasının 1168 ve 1169’ncu sayfalarına da yazdı. Aynen şöyle dedi:

“Birbirlerinden habersiz olarak ifadeleri alınan, gerek ifadelerinin tarihi gerekse soruşturma evrakındaki kısıtlama kararına göre birbirlerinin ifadelerini öğrenmeleri mümkün görülmeyen her iki tanığın, Alparslan Arslan ve Veli Küçük ün Kâtibim Restoran ın yanındaki çay bahçesinde buluştukları, Avukat Hakkı Kurtuluş un da söz konusu çay bahçesine gittiği şeklindeki beyanlarının Alparslan Arslan ile Veli Küçük'ün geçmişe dayanan bağlantısı bulunduğunu gösterdiği anlaşılmaktadır.”

Bütün çabalar bir Ataşehir toplantısı yaratabilmek içindi.

O toplantıyı Osman Yıldırım ve Gizli Tanık-9’dan başka gören duyan da yoktu.

Dosyaya getirtilen cep telefonlarına ait baz istasyonu kayıtlarına göre O tarihlerde  toplantıda  olduğu iddia edilenlerin hiçbiri Ataşehir’den sinyal vermiyordu.

Hatta aynı sıralarda herkesin telefonu başka başka yerlerden sinyal veriyordu.

Ardından, Osman Yıldırım'ın sözde toplantının yapıldığı ve Cumhuriyet Gazetesine atılan bombaların kendisine Muzaffer Tekin tarafnıdan teslim edildiğini iddia ettiği evi göstermesi için keşif yapıldı. Osman Yıldırım, bu keşif sırasında da toplantı yapıldığını iddia ettiği evi bulamadı. (Ek: 2  Gazete kupürleri)

Telefon irtibatı yok, tanışıklık yok, evi gösteremiyor, baz istasyon raporları söylediklerini doğrulamıyor, ev sakinleri doğrulamıyor, hatta Danıştay davası sanıkları da doğrulamıyordu.

Oysa, öte yandan, daha başka bir ilişkiler yumağı ise aynı sistematik çabalarla göz ardı edilmeye çalışıldı. Bir de onlara bakalım.

CUMHURİYET CAZETESİNE ATILAN BOMBALAR İLE DANIŞTAY CİNAYETİNİN GERÇEK HİKAYESİ

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin dosyasının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi dosyası ile birleştirilmesi üzerine araştırmaya başladık.

Bu araştırmayı, olağan metodla, yani, Alparslan Arslan'dan hareketle, eylemlerini gerçekleştirmeden önceki son dönemini, kimlerle görüştüğünü, nerelerde bulunduğunu, eylemler öncesi ve sonrasında neler yaptığını inceledik.

Bu incelemeleri, kişilere ait mobil telefonların „baz istasyon“ kayıtlarını esas alarak gerçekleştirdik.

Zira bu kayıtlar ile kişilerin gün gün, hangi saatlerde hangi adreslerde bulunduğunu, nasıl hareket ettiğini, kimlerin hangi saatlerde birarada bulunduğunu görmek imkanı vardır.

Elimizdeki veriler şunlardır.

Cumhuriyet Gazetesine atılan ilk bombanın tarihi 05 Mayıs 2006 dır, takiben 10 Mayıs 2006 ve 11 Mayıs 2006 tarihlerinde 2 bomba daha atılmıştır. 

17 Mayıs 2006 tarihinde ise Alparslan Arslan Danıştay Baskınını gerçekleştirmiştir.

Danıştay cinayetini gerçekleştirmek üzere 15 Mayıs 2006 tarihinde Alparslan Arslan,  Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır ile birlikte kendi arabasıyla Ankara'ya gitmiştir.

ÇÖZÜLMESİ GEREKEN DÜĞÜM; CUMHURİYET GAZETESİNE ATILAN BOMBALAR İLE BAŞLAYAN BU SÜREÇTE, BOMBALARI KİMİN VERDİĞİNİN ORTAYA ÇIKARILMASIDIR.

ZİRA, CUMHURİYET GAZETESİ EYLEMLERİ İLE TETİK ÇEKİLMİŞ VE EYLEM DANIŞTAY BASKINI İLE TAMAMLANMIŞTIR.

SAVCILIK MÜTALAASINDA  CUMHURİYET GAZETESİ'NE ATILAN BOMBALARDAN YOLA ÇIKILMIŞ VE AŞAĞIDAKİ SONUCA  ULAŞILMIŞTIR.


MÜTALAADAN ALINTI

        ‘‘Osman Yıldırım'ın Cumhuriyet gazetesi binasına bomba atılması ve Danıştay eylemlerinin azmettiricisinin Veli Küçük ve Muzaffer Tekin olduğunu ifade ettiği,’...
    Danıştay eylemi sanığı Osman Yıldırım'ın tanık sıfatı ile verdiği 12.03.2008 tarihli ifadede Cumhuriyet gazetesi binasına atılan el bombalarını Muzaffer Tekin’den aldığını beyan ettiği,...
    Danıştay saldırısı sanıklarından Osman Yıldırım'ın 12.3.2008 tarihli ifadesinin bu bölüm ile ilgili kısmında özetle, Alparslan Arslan’ın kendisini çağırdığı Ataşehir Migros’a yaklaşık beşyüz metre mesafedeki Alparslan Arslan’ın bekâr arkadaşlarının kaldığı bir villada Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan, Oktay Yıldırım ile birlikte tanımadığı on onbeş kişinin olduğu bir ortamda Muzaffer Tekin"in üç adet el bombasını yanında koruması gibi duran bir kişiye yan odadan getirterek kendisine “Bunlar Cumhuriyet Gazetesine atılacak. Rahat ol kimse ölmeyecek. O şekilde olsun. İş bitince sana beşyüz bin dolar para vereceğiz. Senin, attırdığın kişilere vereceğin paraya karışmayız.” dediğini, kendisinin iki adet el bombasını alıp cebine koyduğunu, bir tanesini de Alparslan Arslan’ın alıp çantasına koyduğunu, daha sonra ilk bombanın olaydan bir gün önce bir arkadaşının arabasıyla götürüp yerini gösterdiği Tekin İrşi tarafından pimi çekilmeksizin atıldığını, ikinci bombayı Tekin İrşi’nin yer göstermesi ile İsmail Sağır ın attığını, İsmail Sağır’ın el bombasını pimini çekerek attığını, ancak bombanın patlamadığını, geriye kalan üçüncü bombayı ise Alparslan Arslan’ın İsmail Sağır, Erhan Timuroğlu ve Tekin İrşi ile birlikte giderek Cumhuriyet gazetesi binasının bahçesine attığını söylediği. Cumhuriyet gazetesi binasına yapılan saldırılarda anlaştıkları şekilde kimse zarar görmediğinden az bir ceza alacağını bildiğini, Muzaffer Tekin tarafından kendisine beşyüzbin dolar verileceği vaat edildiği için Danıştay saldırısı davasının duruşmalarında el bombalarını Muzaffer Tekin’in Oktay Yıldırım’ın da bulunduğu ortamda Ataşehir semtinde verdiğini söylemediğini, beyan ettiği,....
    Osman Yıldırım’ın Ankara Cumhuriyet başsavcılığınca alınan 17.4.2008 tarihli ifadesinde ise özetle, bombaların kendisine teslim edildiği ve bir öncesinde yapılan Cumhuriyet gazetesine bomba atılması teklifinde bulunulduğu toplantıya Veli Küçük, Muzaffer Tekin, Mehmet Zekeriya Öztürk, Mehmet Fikri Karadağ, soruşturma safahatında ölen Kuddusi Okkır ve Oktay Yıldırım ın katıldığım, Veli Küçük ün bombaların teslim edildiği toplantıda olmadığını, ancak kendisine beşyüzbin dolar karşılığı Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması eylemini teklif ettiğini söylediği,....

İstanbul Ümraniye ilçesinde sandık içerisinde ele geçirilen 27 adet el bombası ile bunlar ile irtibatlı olan Cumhuriyet gazetesi binasına tarihinde atılan el bombasının Oktay Yıldırım ile irtibatının maddi delili bulunduğu, Oktay Yıldırım’ın daha sonra Cumhuriyet gazetesi binasına atılacağını bildiği el bombasını depoladığı yerden çıkartarak bombaların Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım’a verildiği Ataşehir toplantısına getirip Muzaffer Tekin’e verdiği,...



    5.5.2006, 10.5.2006 VE 11.5.2006 TARİHLERİNDE CUMHURİYET GAZETESİNE 3 ADET BOMBA ATILMASI, 17.5.2006 TARİHİNDE DANIŞTAY 2. DAİRESİNDE 1 ÜYENİN ÖLDÜRÜLMESİ 3 ÜYE VE 1 TETKİK HAKİMİNİ ATEŞLİ SİLAHLA ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS EYLEMİ;
    EYLEMLERİN ÖZETİ:

    İstanbul ili Şişli ilçesi Merkez Mahallesi Prof. N. Mazhar Ökten Sokağı'nda bulunan Cumhuriyet Gazetesinin Genel Merkez binasına 05.05.2006, 10.05.2006 ve 11.05.2006 tarihlerinde olmak üzere üç kez birer adet el bombası atılmıştır. Eylem talimatını Veli Küçük'ün, eylemde kullanılacak el bombalarını sanık Muzaffer Tekin'in verdiği, tarihinde atılan el bombasının Ümraniye Çakmak Mahallesinde ele geçirilen 27 adet el bombası ile kafile numaralarının benzeştiği, Ataşehir'de Recep Özkan'ın evinde bombalardan 2 tanesinin Osman Yıldırımca, 1 tanesinin Alparslan Arslan'a verildiği, toplantıya Oktay Yıldırım’m da katıldığı.

    Osman Yıldırım, iddianamede anlatılan nedenlerle Cumhuriyet Gazetesi saldırıları konusunda itibar edilen beyanlarında, kendisinin Veli Küçük ve Ergenekon Terör Örgütü ile bağlantısını kabul etmiş, Cumhuriyet Gazetesi saldırılarının Veli Küçük ve Muzaffer Tekin'in talimatı ve Muzaffer Tekin’in verdiği bombalar ile gerçekleştirildiğini beyan etmiştir.
    Sıralanan tespitler ile, Cumhuriyet Gazetesi saldırılarının Ergenekon Terör Örgütü Yöneticilerinden Veli Küçük ve Muzaffer Tekin'in talimatı ile gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
    Saldırısının ise, Cumhuriyet Gazetesi saldırılarından hemen sonra olması, her iki eylemin de yukarıda açıklanan deliller ile aynı amacı gerçekleştirmeye yönelik olması, eylemlerde de aynı kişilerin istihdam edilmesi bu eylemin de Ergenekon Terör Örgütü Yöneticisi Muzaffer Tekin ve Veli Küçük'ün talimatı ile gerçekleştirildiğini göstermektedir.‘

   

Yukarıdaki cümle, 5 yıl süren yargılama neticesinde hazırlanan 2271 sayfalık mütalaada yer alan, Danıştay Baskınının sözde Ergenekon Örgütüne bağlantısını açıklayan tek paragraftır.

Savcılık, ''Cumhuriyet Gazetesi eyleminde kullanılan bombaları bu örgüt verdiyse, Danıştay Baskınını da bu kişiler yaptırmıştır“ şeklinde özetlenebilecek şekilde, olsa olsa metoduyla  sonuca varmıştır.

ALPARSLAN ARSLAN, YARGILAMANIN BAŞINDAN İTİBAREN BOMBALARI SÜLEYMAN ESEN'İN EVİNE GETİREREK KENDİSİNE VERDİĞİNİ SÖYLEMEKTEDİR.

OSMAN YILDIRIM İSE, ANKARA 11. AĞIR CEZA MAHKEMESİ'NİN YARGILAMASININ SONUNDA (CİNAYETTEN 9 AY SONRA) VE ERGENEKON SORUŞTURMASININ BAŞINDA, BİR ANDA, ORTAYA İKİ YENİ İSİM ATMIŞ VE BOMBALARIN ATAŞEHİRDE YAPILAN BİR TOPLANTIDA KENDİSİNE VELİ KÜÇÜK VE MUZAFFER TEKİN TARAFINDAN VERİLDİĞİNİ SÖYLEMİŞTİR.

AŞAĞIDA SADECE YARGILAMA AŞAMASINDA DOSYAYA GİREN BİLGİ VE BELGELER ÜZERİNDEN ORTAYA ÇIKAN GERÇEKLERE YER VERİLMİŞTİR.

AÇIKLAMALARA GEÇMEDEN ÖNCE, ADI GEÇEN KİŞİLER HAKKINDAKİ BİLGİ VERİLMESİ YARARLI OLACAKTIR.


KİM KİMDİR;

ALPARSLAN ARSLAN :

Alparslan Arslan, öğrenciliği sırasında sağ görüşlü bir grup ile hareket etmiş, muhafakar yapısıyla ve dini konulardaki hassasiyetiyle tanınan, arkadaşları arasında lider vasıflı olarak tabir edilen ve saygı duyulan bir kişidir. Danıştay cinayetinden 1,5 yıl öncesinde başlayarak ve son 6 ay içerisinde sıklığı artarak Gültepe'de oturan Salih Kurter (Salih Hoca) isimli kişinin evindeki dini içerikli sohbetlere katıldığı ve bu süreç içerisinde dini hassasiyetinin girerek arttığı, beş vakit namaz kılmaya başladığı, içki içilen bardaktan su dahi içmeyecek bir hale geldiği yargılama sırasında ifade edilmiştir. Salih Kunter ile Alparslan Arslan'ı Süleyman Esen tanıştırmıştır.Son döneminde, arkadaşlarına Cumhuriyet gazetesinde çıkan ve bir domuza türban takılan karikatürü hazmedemediğini söylüyordu.

133. Celse Erhan Timuroğlu Sorgusu ;
”Osman Yıldırım’la beraber Bostancıya geldiler ikisi beraber, öğleden sonraları ikindiye doğruydu. Hovarda’ya geldiler, oturduk Alparslan dedi ben burada oturmam dedi, oturdu. Ya bardaklar filan alkol bardakları olduğu için çok ısrar ettim çay filan içmedi. Yeni bardaklar olduğunu söyledim, arkadaşlara söyledim. Onlarda bu bardakların yeni geldiğini söyledi. Yine içmedi. O zaman çıkalım dedik, orada Berkaya çay bahçesi vardı oraya gittik, orada oturdular (...)“

153. Celse Orhan Kadı Sorgusu ;
Tanık Orhan Kadı:” dini konularda hassasiyeti vardır.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Şahit olduğunuz örnek bir olay var mı mesela ne şekilde?”
Tanık Orhan Kadı:”Efendim beş vakit namazını kılan birisidir kendisi o dönemde.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Kaç yıldır kılıyordu beş vakit namazı?”
Tanık Orhan Kadı:”Bir buçuk yıldır kılıyordu. Bir, bir buçuk yıl tam emin değilim ama kılıyordu o dönemde yani.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Size herhangi bir etkisi baskısı oluyor muydu dini konularda?”
Tanık Orhan Kadı:”Efendim bizim biz alkol Teoman ile ben mesela alkol kullanan kişileriz bize biz, biz eve gelemezdik çoğu zamanlarda yani içmeyin diye içtiğimiz zaman kendisinin yanına oturmazdık baskı değil de yani abilik işte kötü iyiliğimizi istediği için içmeyin içtiğiniz zaman şey yap  yani yanına oturmamaya gayret ederdik içki içtiğimiz dönemlerde.”

153. Celse Recep Özkan Sorgusu ;
    Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Siz Cumhuriyet Gazetesinden, karikatürden, Danıştay’ın verdiği başörtüsüyle ilgili karardan söz etti mi?”
Tanık Recep Özkan:”Karardan bahsetmişti başörtüsünden.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Ne zaman söz etti?”
Tanık Recep Özkan:”O dönemlerde bahsetmişti veya ondan.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Ne söyledi yani bununla ilgili olarak size ne söyledi?”
Tanık Recep Özkan:”Hazmedemiyordu böyle bir kararı.”



SÜLEYMAN ESEN

Alparslan Arslan ile okul arkadaşı, oldukça yakınlar. Alparslan'ın “bombaları evime getirdi“ dediği kişi. Süleyman Esen okul yıllarında muhafazakar sağ görüşlü öğrenci grubuna liderlik yapmış. Uzun yıllardır Salih Kunter'in evine gidiyor. Dini sohbetlere katılıyor. Salih Kunter'in bütün ihtiyaçlarını o karşılıyor, alışverişini yapıyor, hastane ve doktor kontrollerine götürüyor. Alparslan’ın ‘‘bombaları Süleyman’dan aldım‘‘ beyanı üzerine tutuklandı, müebbet hapis cezası aldı, dosyalar birleştirildikten sonra, sorgusu dahi yapılmadan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakıldı. Israrla bombaları verdiğini red etti, Osman Yıldırım’ı tanımadığını söyledi, oysa Osman Yıldırım ile defalarca telefon görüşmesi yaptığı Ergenekon yargılamasında ortaya çıktı.  Mütalaada beraati isteniyor.

153. Celse Salih Kunter Sorgusu;
Sanık Salih Kurter:”Şimdi Süleyman Esen avukat onun arkadaşıymış o bana 6 senedir geliyor bana 6, 7’den sonra saat bana her akşam gelip 12’ye kadar bana hizmet ediyordu ve okuyordu bende Süleyman Esen avukat“




KÜÇÜK SALİH (SALİH YAŞAR)

İsmailağa Cemaatinde yetişmiş, bir kuyumcuda çalışıyor, Salih Kunter'in evine 1999 yılından beri devam ediyor. Kendisini „Hafız“ olarak tanımlıyor. Salih Kunter'in asistanı gibi hareket ediyor. Süleyman Esen'i Salih Kunter'in yanına götüren kişi, Danıştay cinayetinden önce 1,5 sene içerisinde Süleyman Esen ile aralarında 1.500 telefon görüşmesi yapılmış. Salih Hoca tarafından yazıldığı söylenen muskaları kişilere veriyor. Bu muskalardan Alparslan Arslan ve Teoman Ekşioğlu'na (Alparslan Arslan'ın arkadaşı) da vermiş, Alparslan'ın arkadaşı Recep Özkan'ı da evine giderek okuma seanslarına tabi tutuyor. Sorgusunda kabul etmemekle birlikte, Telefon baz kayıtlarından ve diğer tanıkların beyanlarından anlaşıldığı üzere, Danıştay cinayetinden önceki 7 Mayıs ve 14 Mayıs tarihlerinde Alparslan Arslan'ın evine giderek okuma seansı gerçekleştirmiş. Bu sırada Alparslan Arslan yatırılmış ve elleri ve ayakları tutulmuş. Cinayetten önceki 1,5 ay öncesinden itibaren Alparslan Arslan ile yoğun teması var.


153. Celse Recep Özkan Sorgusu
Tanık Recep Özkan:”Salih hoca yani hastalara bakım yapar zaman zaman yani. Cinlerden muzdarip olan büyüden, nazardan benzeri şeylerden muzdarip olan insanlara bakım yapar yani o şeyler.”
Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Hastalara cinlerden muzdarip olanlara bakım yapar.”
Tanık Recep Özkan:”(bir iki kelime anlaşılmadı) evet, evet, evet, evet”
Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Salih hoca mı diyorsunuz siz ona?”
Tanık Recep Özkan:”Tabi ki yani ilminden dolayı hoca diyoruz tabi hocalık bilmiyorum mertebesi var mı falan yok mu bilmiyorum.”
Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”İlim sahibi midir yani hani.”
Tanık Recep Özkan:”Havası var tabi:”
Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük:”Hı peki böyle muska falanda yazıyor mu?”
Tanık Recep Özkan:”Muska var da yani yazıp yazamadığını bilmiyorum o kadar ilmi olduğunu da bilmiyorum yani ama tabi muska yapabiliyor yani evet:”

166. Celse Salih Yaşar Sorgusu
    Tanık Salih Yaşar:”İlkokuldan sonra İsmail ağa Kur’an kursu resmi Kur’an kursuna gittim. Orada hafızlık yaptım. Hafızlıktan sonra da işte öbür ilimleri okuduk. Orta okulu ve liseyi dışarıdan bitirdim o zamanlar vardı.“


    Tanık Salih Yaşar:”Birkaç defa 2 defa 1, 2 defa civarında Süleyman ile beraber Üsküdar’a gittiğimizde çay bahçesinde otururken ben ona müvekkil getiriyordum hem çay içiyorduk şey de olmasa. Üsküdar’dayken birkaç defa işte şurada da Alparslan oturuyor gidip bir ziyaret edelim dedi gittik çok fazla da oturmadım zaten. Bir 10, 15 dakika en fazla yarım saat civarında oturup çıkmışlığımız var evinden.”


    Tanık Salih Yaşar:”Tabi. Pazar, Cumartesi veya Pazar günü ama Pazar günüydü. Çünkü çalışmıyordum o gün Üsküdar’da beraber Süleyman ile oturduk. Zeynep Kamil’e doğru çıkarken dedi ki ya Alparslan’a bir uğrayalım mı dedi. Bende fazla oturmayacaksak gidebiliriz dedim. Akşam namazını orda yakında bir cami var orda kıldık diye hatırlıyorum ordan eve geçtik. Evde sadece o öğrenci olan arkadaş vardı. Başka kimse yoktu. Sonradan biz bir 15 dakika falan evde durduk. Ondan sonra Alparslan geldi. Bitkin bir hali vardı biraz şeydi ayakta zor duruyordu. Oturdu dedik hayırdır filan. Dedi biraz rahatsızım dedi. Üşütmüş müyüm nedir üstümde bir halsizlik var dedi. Hal hatır sorduktan 5 dakika sonra bana dedi ki ya hoca dedi bana dedi bir Kur’an-ı Kerim oku da dedi bir dua et dedi bende ya falan dedim ortam pek şey değildi. Ya olsun dedi biraz şeyim dedi. İşte ben Elham’ı okudum, işte İhlas, Felak, Ayet-el Kürsi bitirdik .... Elimizi açtık okuduklarımızı Peygamber efendimiz ve ehli beytinin ruhuna bağışladıktan sonra duasını yaptık. Sonra 5 dakika daha durmadık sonradan ben dedi bir şeye gideyim Elazığ’a gideyim dedi. Bizde iyi olur hem dedik bir değişiklik yaparsın dedik. Ondan sonra şey yaptı hatta dedi orda dedi bir bizim dedi ailecek gittiğimiz bir hoca var dedi. Ben dedi ona giderim dedi. Bir şey yaparım dedi. Ben dedim onu bilmem de dedim senin için bir hava değişimi olur dedim. Tamam dedi. Ondan sonra biz kalktık çıktık. Gittik yani. O kadar.”
DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ (DARBE YALANI İLE ALDATTILAR -7-)
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler