'Defacto OHAL uygulanıyor’
Uluslararası insan hakları örgütleri, bölgedeki çatışmaları yerinde görmek için Diyarbakır’ı ziyaret etti, yaşananları endişe ve alarm verici buldu...
Güneydoğu’daki çatışmaları yerinde görmek için Diyarbakır’a giden uluslararası insan hakları kuruluşları, yaşananları endişe verici buldu. Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FİDH) Başkan Yardımcısı Dimitris Christopoulos, “Güneydoğu’da defacto olarak olağanüstü hal durumu uygulanıyor” dedi. Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı Yönetim Kurulu Başkanı Michel Tubiana, bölgede minimum düzeydeki insan haklarına dahi riayet edilmediğini belirterek, sokağa çıkma yasaklarının halkın yaşamını tehdit ettiğini vurguladı.
Uluslararası insan hakları kuruluşlarının yöneticileri, Güneydoğu’da aylardır süren sokağa çıkma ve çatışmalarda yaşanan insan hakları ihlallerini yerinde incelemek amacıyla Türkiye’ye geldi. Perşembe günü Diyarbakır’a giden heyet temsilcileri, burada sivil toplum örgütleri ile görüştü, yakınlarını kaybeden ailelerden bilgi aldı. Ankara’ya gelerek Kamu Denetçisi Mehmet Elkatmış ile de biraraya gelen heyet, İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi’nde izlenimlerini anlattı. Toplantıya İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da katıldı.
Endişe verici
Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı Yönetim Kurulu Başkanı Michel Tubiana, bölgede yaşananların anlatılanların çok ötesinde olduğunu söyledi. Diyarbakır’da hayatını kaybedenlerin yakınları ile görüştüklerini, günlük durumun kısa bir özetini dinlediklerini söyleyen Tubiana, “Durumun gerçekten bizi çok fazla endişelendirecek düzeyde olduğunu gördük. Bizi endişelendirmesinin nedeni, bir yanıyla eskiden olduğu gibi görüşme durumundan çıkılması, artık çatışma durumuna geçilmesidir. Bu çatışma içerisinde de insan hakları açısından minimum düzeydeki haklara bile riayet edilmediğini tespit ettik. Sistematik bir biçimde kullanılan sokağa çıkma yasakları, bölgede yaşayan halkın yaşamını tehdit eden bir vaziyete ulaşmıştır” dedi. Bölgedekilerin yakınlarının cesetlerini bile alma imkanına sahip olmadığını anlattığını kaydeden Tubiana, “Nihayetimizde gördüklerimiz bize bu bölgede çok ciddi zorlukların mevcut olduğunu gösterdi” ifadesini kullandı.
Devleti eleştirmek suç haline getirildi
Kendilerine sistematik biçimde terör ve terörizmden bahsedildiğini, bunun çok uzun süreden beri devam etmekte olan politik anlaşmazlık olduğunu öne süren Tubiana, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu çatışmalı durumun ülkenin tamamında demokratik hakların ayaklar altına alınmasının bir gerekçesi haline getirilmesi anlaşılmaz bir durumdur. Akademisyenlerin barış istemiyle yaptıkları imza kampanyası kısa sürede terörizme övgü suçu haline getirildi. Devletin uygulamalarını eleştirmek veya bazı uygulamalarını açığa çıkarmak doğrudan cezaevine gitmesine neden olabilecek bir suç haline getirildi. Tabi ki bu incelemeler sonucunda elde ettiğimiz sonuçları rapor haline getireceğiz ve Avrupa Birliği’ne sunacağız. AB’nin bugün Türkiye’de olup bitenler hakkında bilgi sahibi olabilmesi için elimizden geleni yapacağız.”
Yaşananlar alarm verici düzeyde
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FİDH) Başkan Yardımcısı Dimitris Christopoulos, seçimlerin demokrasi için gerekli ancak tek başına yeterli olmadığını söyledi. Türkiye’de muhalefetin yürüttüğü mücadelenin, “demokrasinin ve hukukun niteliğini daha fazla yükseltmek” olduğunu ifade eden Christopoulos, şu tespitleri yaptı:
“Bu noktada Türkiye’deki demokrasinin eksik olduğu açıktır. Olağanüstü hal durumu Güneydoğu’da defacto olarak uygulanıyor. Tabi ki böyle bir durumda olağanüstü hal yönetiminde insan haklarından konuşmanız bile mümkün olmuyor. İnsan haklarından konuşmanız için nizami bir devlet yönetimine ihtiyaç var. Güneydoğu’daki hak ihlalleri, ülkenin tamamındaki hak ihlalleri ile ilgili negatif bir domino etkisi yaratmıştır. Burada hakların erimesi, hakların geriye gitmesi durumu var. İfade özgürlüğü hakkı, kişi özgürlüğü hakkı çalışma hakkı ve siyasete katılma hakkı gibi... Şu anda içinde bulunduğumuz durum, her iki kurumumuz için çok alarm verici düzeydedir. Bu alarm verme düzeyi sadece Türkiye açısından değil AB için de geçerlidir. AB’nin Türkiye ile ahlaken sorunlu olan mülteci ilişkisi bakımından Türkiye’de yaşananları görmezden gelip kendi değerlerine aykırı davranmasıdır.”
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı