Değerlerin uyumsuzluğunun çatışmasından doğan: Trajik
Kuçuradi, ‘Sanata Felsefeyle Bakmak’ adlı eserinde Scheler ve Nietzsche’nin trajik kavramına bakışlarını anlattıktan sonra ikisi arasında şu çok önemli ayrımı vurgular.
Scheler’e göre trajik, esas olarak iki önemli, yüksek ve olumlu değerin çatışması sonucu ortaya çıkarken, Nietzsche’ye göre yüksek ama karşıt değerlerin çatışmasıdır trajik olan. Bu değerlerden biri olumlu, diğeri olumsuzdur. Ama her ikisinde de ortak ve Kuçuradi’ye göre önemli olan nokta, trajik olanın insan dünyasındaki değerlerin çatışmasından doğuyor olmasıdır.
Kitaptaki yazılarından birine Camus’nün Düşüş kitabında verdiği gerçekten trajik bir yaşantıyla başlar. Savaş sırasında esir alınan iki çocuğunun annesine komutan şu öneriyi yapar: “Çocuklarından birini kurşuna dizeceğiz. Sen seç!” Hangi anne ne yapabilir bu durumda?
Burada ortaya çıkan trajik, örneğin Brutus’un çok sevdiği Sezar’ı öldürmesinde olduğu gibi bir trajik değildir. Brutus’un öldürme kararında iki önemli ve yüksek değerden biri yok olmaktadır ama kişi bu değerler arasında bağımsız bir karar verir. Ama annenin vereceği kararda, seçim yapabileceği bir değer farkı yoktur. İkisini de çok sevdiği ve ayrım yapması mümkün olmayan iki oğlundan birinin ölümünü, diğerinin yaşamasını seçmek zorundadır.
Trajik olan çatışmada, Kuçuradi’in önemle vurguladığı gibi bir uyumsuzluk söz konusudur. “Belli bir durumda yanyana durmayacak, olayların olup bitmesinde yanyana gelmesiyle, kişide ortaya çıkan çeşitli değer çatışmalarıdır uyumsuzluk. Kişiler bağımsız olduğundan, yalnız ‘olması gerekeni’ değil, her ne isterlerse, onu yaparlar. (…) Trajik çatışma, bu değer çatışmalarından biridir.”
O günün şartlarına göre trajik olmaya yazgılı bir evlilikten, bir Osmanlı subayı ile İzmirli bir kızın evliliğinden 1925 yılında Beyrut’ta doğan Etel Adnan adındaki bir sanatçı-yazarın Türkçeye de çevrilmiş olan ‘Sitt Marie-Rose’ adlı kitabında, Lübnan iç savaşı sırasında yaşanan bir olay anlatılır. Bir grubun komutanı olan Münir’in adamları karşı kutupta yer alan Marie-Rose’u esir alırlar. Marie-Rose’un sonu bellidir, öldürülecektir. Ama Münir gençlik aşkı Marie-Rose’un bir kere tuttuğu elinin sıcaklığını, bir kere koklayabildiği saçlarının kokusunu hâlâ anımsamaktadır. Her ikisinin de başlarından birer evlilik geçmiştir. Ama Münir’in anımsadıklarını Marie-Rose da hâlâ anımsamaktadır. Münir’in vereceği karardaki trajik şudur: Onu kahraman yapacak eylem, onu yok da edecektir, Kuçuradi’nin belirttiği gibi. “Genel olarak yeni trajedilerde çok değerli bir şeyini, bir sevgisini, bir tasarısını, onsuz edemeyeceği bir şeyini yok eder kişi.”
Çizen: Özge Ekmekçioğlu
Bazı aşk ilişkilerinde de böyle olmaz mı? Bir hastam âşık olduğu kadının gitmesine izin vermek zorundaydı. Oysa kadın da aynı aşkla bağlıydı kendisine. Ama bu yazıda anlatılamayacak nedenlerle kadının gitmesine izin vermesi gerekiyordu adamın. Kadının ‘delirmemesi’ ve ‘yaşamaya’ devam edebilmesi için. Onsuz edemeyeceğini bildiği kadının gitmesine ‘evet’ demenin trajik kaybıdır burada söz konusu olan. Adam olması gerekeni yapmıştı ama sevdiği kadının ‘varolmaya’ devam edebilmesi için kendisinin metaforik olarak ‘yok olmasına’ evet demişti.
Bu trajik yaşantıda da gerçekten bir hybris var mıdır? Bunu da Kuçuradi Hocama ilk fırsatta soracağım…
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!