Deprem, Tsunami ve Akkuyu Santrali'nin Yer Seçimi

Kozan Fayı Akkuyu bölgesinde denize giriyor.. Denizde ise heyelan bölgeleri var ve Kıbrıs dalma batma bölgesi.. Bunlar hakkında yeni araştırmalarla bilgi toplamadan, Akkuyu'da santral yapımı başlayamaz ve riskler ortaya konamaz...

Deprem, Tsunami ve Akkuyu Santrali'nin Yer Seçimi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.04.2011 - 06:46

Japonya’da meydana gelen 9.0 Mw (11 Mart 2011) büyüklüğündeki depremin ardından oluşan tsunaminin kıyı morfolojisine bağlı olarak çok yıkıcı olabildiği görüldü. Depremin merkez üssüne en yakın kıyı olan (127 km) Sendai (Honşu)’da deprem VIII şiddetinde hasar verdiği anlaşılıyori. Bu depremin ardından oluşan hasarlar arasında kıyı yakını sanayi tesisleri, rafineriler ve nükleer santrallerin oluşturduğu maliyet yanında, oluşan çevre kirliliği ve özellikle Daiichi (Fukushima) Nükleer santralinde meydana gelen hasarın yarattığı sızıntının ölümcül bir seviyeye ulaşması, en az deprem ve tsunami felaketi kadar tahrip edici olmaktadır.

Japonya depreminden sonra Türk kamuoyunda deprem ve nükleer santral yapımları ile ilgili bağ daha kolay kuruldu, Sinop ve Akkuyu santrallerinin yer seçimleri ile ilgili sorular tartışıldı.

Bir ülkede yapılacak nükleer santral çevre ülkeleri de ilgilendirmekte. Nükleer santrallerde oluşabilecek felaketlerin çevre ülkelere etkisi, ülke yönetimlerini yapım ve kapatma aşamasında karşı karşıya getiriyor. Bazen siyasi rekabetin buna katkıda olduğu da ortadadır. Çernobil’den yıllar sonra halen Türkiye’de Karadeniz bölgesinde artan kanser vakalarının nedenlerinin siyasi kaygılarla açıkça ifade edilemediği ve konunun devlet kurumları tarafından tartışmalı hale getirildiği dikkate alınırsa, açık bir toplum olmanın gereklerini yer seçimlerinde de yerine getiremeyeceğimiz görülüyor.

Özellikle nükleer santrallerin artan enerji ihtiyacı için gerekli olduğu tezi, farklı enerji sağlama tesislerine karşı (HES, RES, DGÇS, JES,) gelişen yerel direnişlere rağmen kalkınma ve tüketime dayanan artan enerji gereksinimi tam anlamıyla bir paradoks oluşturuyor. Bir enerji üretim tesisinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine karar vermek için ilk önce genel geçer sözler yerine o tesisin planlanma aşamasında olası risk ve etkilerini araştırmak zorunludur.

Japonya’da tüm çevre yönetmeliklerine harfiyen uyulmasına rağmen, Sendai’de deprem ve tsunaminin sanayi tesislerinde yarattığı etki karşısında Japon yönetimi, geçmişin bilimsel araştırma metodlarının, bu felaketlerin etkilerini engelleyecek araştırma yeterliliğinde olmadığını itiraf etti. Şu anda Türkiye artan enerji gereksinimi karşısında kendine yol ararken yeni yöntemleri ve teknolojileri kullanmadan, konulara, ben devletim istersem olur mantığı ile yaklaşırsa, kamu görevlilerinin doğruları söylemesi çok anlamlı değildir.

Nükleer santral yer seçiminde de zorunlu olan çevre etki değerlendirmesi (ÇED) raporları ne derece yeterlidir, sorusu bugün daha yüksek sesle sorulmalı. Milyarlarca dolar harcanacak bir tesisin kurulumu öncesinde doğru araştırma yöntemlerinin kullanılması şart.

Fakat yerbilimcilerin daha önce İzmit bölgesindeki sanayileşilmede yapılaşma şu şekilde olsun önerilerinin dikkate alınmadığını, bilimsel çalışmalara değer vermeyen anlayışın sınıfta kaldığını 1999 depremlerinde gördük. Bu bağlamda Akkuyu Santrali’nin yapılmasına karşı olmak veya yapılmasını sağlamak için söz söylemek yerine, en doğrusu, bilimsel araştırmaların yapılması sağlanmalıi, çıkack sonuçlar kamuoyu ile paylaşıp toplumla ortak bir karar verilmelidir.

NASIL YAPMALI?

Son on yılda bilgisayar kapasiteleri ve veri işlem yöntemlerinde kaydedilen gelişmeler, aktif fayların arazide gözlenmesi zor alanlardaki devamlılığı ve izi hakkında yerbilimcilerin çalışmalarını kolaylaştırdı. Farklı metotlarla elde edilebilen yüksek çözünürlüklü (1 m ≤) sayısal yükseklik verilerinden üretilen arazi modelleri ile çakıştırılan uydu görüntüleri, jeolojik gözlemlerle ve haritalarla birleştirilebiliyor. Böylece fay haritaları kara alanlarında daha keskinlikle üretiliyor. Aynı şekilde deniz alanlarında da deniz tabanına ait sayısal derinlik verileri çok ışınlı batimetri yöntemiyle toplanabilmekte ve denizden elde edilen sismik yansıma verileri ile birleştirilerek deniz tabanının morfolojik ve tektonik yapısı açığa çıkartılabilmekte. Çağdaş yerbilimleri, artık sadece arazide yapılan gözlemlerle yetinmiyor.

Yer Seçimi Gündemde hem Sinopta hem de Akkuyuda nükleer santral var. Nükleer santrallerin büyük miktarlarda soğutma suyuna gereksinimi olduğuna göre, su kaynağı da yeterli olmalı. Deniz kıyıları, büyük göller ve büyük barajların kenarları potansiyel alanlar. Eğer Türkiye’de nükleer santral yapacaksanız elinizde sadece kıyılar, Van gölü ve GAP çerçevesindeki barajlar var. Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrili; bunun nedeni ise sadece sadece kıyılardaki dağları şekillendiren faylardır. Karadeniz ve Akdeniz’de kıyılara paralel faylar daha düzgün bir kıyı oluştururken, Ege’de kıyılara dik ve açılı faylar girintili çıkıntılı kıyılar oluşturuyor (Şekil 1). Türkiye’de tektonik deformasyonun en az olduğu yerler ise Konya Ovası ile Güneydoğu Anadolu’nun Suriye sınırına yakın kesimleridir.

Ecemiş ve Kozan Fayı ve Orta Toros’ların güneyinde deniz alanının jeolojisi Akkuyu Nükleer santrali yer seçimi çalışmaları 1983’te devlet tarafından yapılan araştırmalarla başlar. 1985’te Kanada’lı Terratech şirketi bu raporu inceledi ve araştırmanın yetersiz olduğunu belirledi. 1988 ve 89’da DEÜ Koca Piri Reis araştırma gemisi bölgede çalıştı, denize uzanan fayları haritaladıii. Yetişi tarafından varlığı ortaya konan sol yanal atımlı Ecemiş fayının, Gökçen ve arkadaşlarıv tarafından günümüzde de aktif olduğu ve Akdeniz’e uzandığı öne sürüldü.

Türkiye jeolojisinde, Orta Anadolu güney doğusunda bulunan sol yanal atımlı Ecemiş Fayı, bu nedenle çok sayıda araştırıcının ilgisini çekti ve aktivitesi hakkında farklı düşünceler öne sürüldü v. Ecemiş Fayı’nın Akdeniz’e uzanmış olduğu varsayımı, Akkuyu Nukleer Santrali yapımını ilgilendiren bir konu olarak hem ulusal hem de uluslararası tepkileri tetikledi.

Bu çerçevede Ecemiş Fayı’nın denize olan uzanımı ve Akkuyu’ya gelip gelmediği tartışması ancak karada yapılacak ayrıntılı bir araştırma ile çözümlenebilir. En azından 30 m çözünürlüklü sayısal arazi modeli ve 1 m çözünürlüklü uydu görüntüleri ve 1/25.000 ölçekli jeoloji haritalarında görüldüğü kadarıyla, Ecemiş Fayı’nın üzerindeki sismik aktivite Akkuyu bölgesine uzanmıyor; bu dikkate alınırsa, Fayın Akdeniz’e birleştiği düşüncesi çok şüphelidir (Şekil 2).

Sayısal arazi modeline göre Ecemiş Fayı’nın güneye uzanan kesimi Çamlıyayla’dan (37°11’0.35”K- 34°36’26.98”D) itibaren saçaklanarak sönümleniyor ve Akdeniz’e ulaşmıyor veya 30 m çözünürlüğün altında bir atıma sahip. Gökçen ve arkadaşları tarafından denizde gözlenen ve Ecemiş fayı olarak nitelendirilen fay, iki binli yıllarda denizde yapılan araştırmalarda (Şekil 3) Kozan Fayı’nın devamı olarak tanımlandıvi.

Kozan Fayı Akkuyu bölgesinde Kozan Fay zonu Adana Kozan’dan başlayarak Mersin’e ve oradan Akdeniz’e uzanırvi. Ecemiş Fayı ile benzer yaş özelliklerine sahip olan sol yanal doğrultu atımlı faylardan oluşur. Deniz araştırmalarında Kozan Fayı’nın Akkuyu önlerine kadar geldiği görülmektei.

Her ne kadar sismik araştırmalarda Kozan fayının deniz uzantısı saptanmış olsa da, santral yer seçimi için yapılan çalışmalar için söz konusu verilerin yeterli olduğu söylenemez. Eldeki veriler, Ecemiş Fayı’ndan ziyade Akdeniz’de sismik çalışmalarla saptanan, çökelleri ve deniz tabanını etkileyen fayların araştırılmasının gereğini gösteriyor. Deniz tabanında (Kıbrıs Türkiye arası ve İskenderun Körfezi) çok ışınlı batimetri verileri, Akkuyu güneyinde ve doğusundaki Göksu Deltası’nda sığ sismik araştırma yöntemleri ile araştırma yapılması, karot alımı ile fay zonunun etkilediği çökellerde tekrarlanma aralıkları bulunması şarttır. Bunlar yapılmadığı sürece Akkuyu santralinin inşası yeterli araştırma yapılmadan başlamış olacaktır.

AKKUYU, AKDENİZ’DE HEYELAN VE TSUNAMİ

Kıbrıs, Akdeniz arasında kalan alanda sismik kesitlerde dikkat çeken diğer bir nokta, deniz altında oluşmuş heyelanlardır. Tsunami’lerin sadece fayın yer değiştirmesinden oluşmadığı, deniz tabanında meydana gelen heyelanların da büyük tsunamilere yol açtığı bilinmekte. Kıbrıs adasının bulunduğu alan tektonik olarak aktif bir yerdir. Kıbrıs’ın güneyinde gerçekleşen dalma batma olayından dolayı, bu kesimde oluşacak bir depremin Kıbrıs kuzeyinde deniz tabanında heyelanları tetikleme olasılığı var.

Yazının devamı 17. sayfada

Bu nedenle Kıbrıs Türkiye arasındaki deniz alanının iyi derece araştırılması en azından başlangıçta, aynı Marmara Denizi tabanında, Saroz Körfezi’nde İstanbul kuzeyinde Karadeniz de olduğu gibi yüksek çözünürlüklü batimetri çalışması yapılması gerekiyor. Riskleri, ancak heyelanların saptanması ve modellenmesinden sonra konuşulabiliriz.

Siyasi iradeler geçicidir, olacak bir felaketin sorumlusu maalesef yasalarımıza göre yoktur. 1999 depremleri öncesi bölgede sanayi tesisleri kurulmasını teşvik edenlerin tek savunması, bizi kimse uyarmadı oldu. 21 yüzyılda bilim insanlarının görevi, durumu ortaya koymak ve varsa tehlikelere açıkça işaret etmektir.

Akkuyu Santrali’nin yer seçiminden her şeyin yapıldığını söyleyecek bir tek yerbilimci yoktur. Aynı zamanda burada kesin tehlike vardır demek te söz konusu araştırmalar yapılmadan spekülatif olacaktır. Esas tehlike bilimi geriye iten sadece kendi kendine söyleyen ve inanan bir anlayışla, ben yaptım oldu mantığıdır.

Cenk Yaltırak, İstanbul Teknik Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü (yaltirak@itu.edu.tr)

Kaynaklar:

i Bkz. http://earthquake.usgs.gov/earthquakes/eqinthenews/2011/usc0001xgp/#details

i Böyle bir çalışmada aynı konuyla ilgili, farklı kurumlarda çalışan, farklı alanlarda uzman yerbilimcinin ortak bir projede çalışıp, aynı verileri farklı görüşlerle ve yaklaşımlarla ele almaları gerekmektedir. Sonuçta eksik kalan yerlerde araştırma derinleştirilerek sonuçlara ulaşılabilir

ii Gökçen, SL Kelling, G. Uluğ, A. Gökçen, N. ve Özel, E., 1991. Alanya-Mersin Şelf Alanı (Güney Türkiye), Neotektonik Yapısal Özellikleri. Jeofizik, 5, 1.

i Yetiş, C., 1978 Geology of the Çamardı (Nigde) region and the characteristics of the Ecemiş Fault Zone between Maden Boğazi and Kamışlı. lstanbul Univ. Fen Fak. Mecmuasi Ser. 43.41-46.B

v Gökçen, vd., 1991. Age.

v Koçyiğit, A ve Bayhan, A., 1988, A new intracontinental transcurrent structure: the Central Anatolian Fault Zone, Turkey, Tectonophysics, 284, 317-336; Yetis, C., Cetin, H., 2007. Why the Ecemis Fault Zone is inactive for the latest time? Abstract Book of the 30th Anniversary Symposium. Cukurova University, Adana, Turkey.

vi Aksu, A.E., Calon, T.J., Hall, J., Mansfield, S., Yaşar, D., 2005, The Cilicia–Adana basin complex, Eastern Mediterranean: Neogene evolution of an active fore-arc basin in an obliquely convergent margin. Marine Geology, 221, 121-159. Burton-Ferguson, R., Aksu, A.E., Calon, T.J., Hall, J. 2005, Seismic stratigraphy and structural evolution of the Adana Basin, eastern Mediterranean. Marine Geology 221, 189-222.

vi Kozlu, H., 1987. Misis Andırın İskenderun-Adana yöresinin jeolojisi ve petrol olanakları. TPAO Rap. No 2032

i Akhun, S.D., Çifçi, G., Dondurur, D., Piercey, T., Kurtboğan, B., Aksu, A.E., Hall, J., 2010. Kilikya Baseni’nin Plio-Kuvaterner Tektonik Yapıları (Kozan Fayı), 63.Türkiye Jeoloji Kurultayı, Ankara


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler