Dilek Livaneli: Harekete geçmek için paraya değil heyecana ihtiyacımız var

Dilek Livaneli, dünyanın en iyi 50 öğretmeninden biri seçildi. Hikayesini okumaya doyamadığım, gücüne hayran olduğum bir kadın.

Dilek Livaneli: Harekete geçmek için paraya değil heyecana ihtiyacımız var
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 25.07.2021 - 10:37

Dilek Öğretmen ile buluştuk, çocukluğundan, Kumköy’deki başarılarına ve Londra yolculuğuna kadar her şeyi konuştuk. İyi bir gelecek için bir Dilek yetmez nice Dilek öğretmenlere... Buyrun sohbetimize.

- Küçücük bir köy okulunda yaptıklarınızı, sadece okula ve öğrencilere değil, tüm köy halkına katkılarınızı okurken büyük bir hayranlık duydum. Müthiş ilham aldım. İlk yıllarınıza dönelim. Nasıl başladınız?

Hayal edin lütfen bir köye atanıyorsunuz tek başınasınız ve bir kadınsınız. Ne yapabilirsiniz? Müdür de siz, öğretmen de, memur da ve hatta hizmetli de. Üzerinizde ciddi bir sorumluluk var. Herkesin ilkel ve imkansız dediği bir ortamda bir ışık saçmak bir değişim dönüşüm yaratmak istiyorsunuz. Dört sınıf bir arada, beş sınıf bir arada eğitim-öğretim vermek için mücadele edeceksiniz. Samsun’a atandığımda bu kadar uzak, uçsuz bucaksız köyler olduğunu bilmiyordum. Mesleğimin ilk günü o yolun o patikalığı, kuş sesleri, o ıssızlık. Ve ilerde bir bayrak görüyorum dalgalanan. Oranın bir okul olduğunu gördüğümde ben ağlamaya başlıyorum, çünkü ben bunu hayal etmemiştim diyorum. Ama sonra pencereden bakan, gülerek bakan o küçücük çocukları görünce, “yaşasın köyümüze öğretmen gelmiş” diye koşan çocukları görünce onların gülücükleri benim gözyaşlarımı sildi aslında. Ve ben köy okulu öğretmenliği ile yüzleştim.

- Kumköy ilkokulunda öğrencilere ve köy halkına sizce en büyük katkınız ne oldu?

Harekete geçmek için paraya değil heyecana ihtiyacımız olduğunu hissettirmiş oldum. Galiba bütün köy halkına şu mesajı vermiş olmam: “Eyyy Kumköy! Burası sadece bir köy değil, dünyanın bir parçası, sizler de çok özelsiniz. Okumanın, öğrenmenin, gezmenin, görmenin, üretmenin yaşı yok, sonu yok. Kendinize güvenin, başaramayacağınız iş yok!” Gerçekten kendimize güvendik ve pek çok şey başardık!

- Eleştirenler, yolunuza çıkanlar, yolunuzdan döndürmek isteyenler oldu mu?

Olmaz olur mu. “Memleketi sen mi kurtaracaksın” diyenler topluluğu hep vardı. Yaptıklarımı değersizleştirmeye çalışanlar da oldu. Zaman zaman bürokratik yıldırmalara da maruz kaldım ama bunların hiçbiri benim yapmak istediklerimden döndüremedi.

- Kitabınız şu cümleyle başlıyor. Hayatta kalanlar ve hayatı yaşayanlar. Müthiş. Hayatı yaşayan bir kadın olarak “hayatı yaşamak” ile “hayatta kalmak” arasındaki farkı anlatır mısınız? Eminim ki hayatta kalanlara ilham olacaksınızdır.

Sevgili Evrim Kuran’ın kitabımda kaleme aldığı ön sözden alıntılar bu soruya en güzel cevabı verir:

“Yaşamak için anlam, hayatta kalmak için mazeret gerekir. Yaşamak mazeret kabul etmez.

Hayatta kalanları sıklıkla şans faktöründen bahsederken duyarsınız. Şansları olmadıklarından şöyledir ya da böyledir. Hayatta kalanlar mazeretler altında şansın onların da yüzüne gülmesini beklerken, yaşamak müptelası olanlar erken uyananlar, daha iyi yenilenler, emek emek, ilmek ilmek, söke söke kazananlardır. Yaşamak çalışkanların işidir. Hayatta kalmak, oksijen alıp karbondioksit salmak, dakikada beş litre kan pompalamak, vücut işlevlerinin sürekliliğini sağlamak, yani bu dünyada gövden kadar yer kaplamaksa, yaşamak ezbere bildiklerinden özgürleşip, emin olunmayana doğru tek yön bilet kestirmektir. Hayatta kalanlar içgüveysinden halliceye razı gelebilirler de, yaşamak derdine düşenler kıyıyı kaybetmeyi göze almıştır çoktan. Merak etmek, hissetmek, düşünmek ve reddetmek, uyanmak, kanamak, kabuk bağlamak, ürpermek, terlemek, korkmak ve cüret etmek, arada rota dışına çıkmak, zaman zaman uçurumlardan atlamak, bazen duraklamak ve fakat hiç durmamak gerekir yaşamak için.”

- Köyden yola çıkıp küresel bir hayatın merkezine yerleşen Dilek öğretmenin çocukluğu nasıldı? İnatçı? Nasıl bir ailede büyüdünüz? Yaşadığınız yer?

Samsun’un Bafra ilçesinde doğdum büyüdüm. İlk ve orta öğrenimimi orada tamamladım. Esnaf bir baba, ev hanımı bir anne ve iki kardeşimle mutlu bir çocukluk dönemim oldu. Babam disiplinli annem ise özgürlükçüydü. Kardeşlerimle de hep öğretmencilik oynardık. Ben hep öğretmen olurdum. Hayallerinin peşinden koşan asla yılmayan bir çocuk oldum ve ailemin desteğini her zaman üzerimde hissettim.

- Ülkemizde çığır açan, fırsat eşitliği sağlayan Köy Enstitülerinin kapanması fırsat eşitsizliklerinin tekrar doğmasına ve sonun başlangıcına sebep oldu. Sizin hikâyenizi okuyunca tekrar umutlandım. Fırsat eşitsizliğinin kurbanı çocuklarımız için hala bir şans var mı? Neler yapılmalı?

16 yıl boyunca köylerde görev yapmış bir öğretmen olarak söylüyorum. İsmini köy enstitüsü koymanız şart değil. O ruhu taşıyan her eğitim gönüllüsü, her öğretmen, bulunduğu okulda ve ortamda özyeterliliklerini kullanarak değişim, gelişim, dönüşüm yaratabilir. Hatta devletten yardım beklemenize bile gerek kalmaz. Sosyal girişimciliği harekete geçirerek birçok kaynak yaratılabilir. Köy okulu öğretmenlerine yıllardır gönüllü olarak mentörlükler ve motivasyon eğitimleri veriyorum. Köy enstitülerinin temel taşı da öğretmenlerdi. Bunu unutmamak gerekir. O çaba, o fedakarlık ve üretkenlik olmasaydı başarılamazdı. Dolayısıyla öğretmen eğitimine yapılacak yatırım en önemli kilit noktadır. Lider ruhlu, halkı da harekete geçirebilecek öğretmen modellerine ihtiyacımız var. Salgın döneminde de toplumun her kesiminde sosyal ve ekonomik uçurum hiç bu kadar derin olmamıştı. Hele köydeki çocukların büyük bir kısmı uzaktan eğitime uzak kaldılar. Bu durumda bile sade bir vatandaş olarak elimizden geldiğince gönlümüzün yettiğince bu çocuklar için imkanlar yaratmaya çalıştık. Ben umutsuzluğumu ve iyimserliğimi asla kaybetmedim. Umudunu kaybedenin ne gidecek yolu ne de takipçisi olur. Çocuklar bizim geleceğimiz. Geleceğe umutsuz bakmak bu ülkenin tarihine yapılmış en büyük haksızlık olur.

- Dünyanın en iyi 50 öğretmeninden biri” seçilmek nasıl bir duygu?

Tarifsiz bir gurur ve heyecan! Sürekli “Daha farklı, daha hizmet odaklı ne yapabilirim?” diye düşünüyorum. Motivasyonum arttı. Tabii aynı zamanda çok da büyük bir sorumluluk. Seçildikten sonra “Varkey Gems Foundation” tarafından “eğitim elçisi” ilan edildim. Dünyanın farklı yerlerinde, uluslararası eğitim konferanslarına davet edilip hikâyemi paylaşmaya başladım. Her gittiğim global konferansta öğretmenlik hikâyem çok ilgi gördü. Farklı ülkelerin basın organlarına röportajlar verdim. 3 yıl üst üste Dubai’de düzenlenen en büyük eğitim sempozyumu olan “Global Skills Forum”da Türkiye’yi temsil eden tek öğretmen oldum. Dünyanın En İyi 50 Öğretmeni arasına seçilen ilk Türk öğretmen olabileceğimi hayal bile edemezdim! 173 ülke ve 5 bin öğretmen arasında küçücük bir köy okulu öğretmeninin dünya ölçeğinde değerlendirilmesi... Bu gurur bana yeter…Öğretmenliğin milli davası gibi bir şey “Türk öğretmen profilini” dünya ölçeğine taşımak. Dünyanın hangi ülkesine gidersem gideyim, bir öğretmen arkadaşım var. Dile kolay, tam 173 ülke. Tam da bu noktada, “küresel öğretmenlik” boyutu başladı. “Dünyada eğitim platformlarında neler olup bitiyor?” “Biz nerede doğru, nerede yanlış yapıyoruz?”un da cevabını araştırmaya ve bulmaya başladım. Ödüller, unvanlar gelip geçici çünkü. Asıl kalıcı olan, sizin geride bıraktıklarınız, insanlara ne hissettirdiğiniz. Ben de elimden geldiğince araştırmaya ve üretmeye devam edip kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

- Kumköy günlerinize dönelim? Öğrencilerinizle, köy halkı ile ilgili bir anınızı anlatır mısınız?

Okula ilk atandığımda okulda Atatürk büstünün olmadığını fark ettim. Biz de eşimle Atatürk büstünü geceyarısı askeriyeden aldık, kaidesini kurduk, yerleştirdik ve altın sarısı varakladık. Sabah, öğrenciler okula geldiler ve yıllardır derslerde dinledikleri, kitaplarda okudukları Atatürk, bir büst şeklinde bahçedeydi! Öğrencilerim çok heyecanlandılar. Bir kısmı şaşkındı, bir kısmı “Öğretmenim, büstümüzü altın sanıp çalmasınlar!” dedi. Öyle tatlılar ki. Ve ders anlatırken pencereden görüyordum, köy halkından da insanlar gelip Atatürk büstümüzü dikkatlice inceliyorlardı. Çevresindeki çiçekleri sulayanlar oluyordu… İnanın Atatürk büstüne kavuşmam kısa bir film olabilir. Kitabımda da uzun uzun anlattım.

- Dilek öğretmen nasıl eğleniyor? Dostlarına, çocuklara güzel yemekler yapıyor mu? Hadi anlatın bize?

Dilek öğretmeni her zaman her koşulda eğlenirken görebilirsiniz. Hayat çok kısa. Güzel anılar biriktirmek çok kıymetli. İnsanlar sizin yaptıklarınızı, söylediklerinizi unutabilir ama onlara ne hissettirdiğinizi unutmazlar. Ailemiz ve çevremizle iyi vakit geçirmek, birlikte eğlenmek, gülmek,paylaşımlarda bulunmanın değeri paha biçilemez. Yemek konusunda da mükemmeliyetçi bir yaklaşımım olduğu için bu durum bazen hızımı azaltsa da dostlarıma, aileme, çocuklarıma kendi ellerimle yapığım yemekleri sunmak son derece mutlu ediyor beni.

- Bir eğitmen olarak ülkemizde eğitim sistemindeki en büyük yanlışlar neler?

Dünya’da eğitim sistemleri, müfredat en çok tartışılan konulardan biridir. Ülkemizde de öyle. Ama eğitim sisteminin hantal bir yapı olduğunu unutmamak gerekir. Bir sihirli değnek gelip tüm olumsuzlukları bir çırpıda değiştiremiyor. Neredeyse yüzde yetmiş beşi kırsal bölge olan bir ülkede yaşıyoruz. Bana göre asıl kalkınma, aydınlanma köylerden başlamalı. Kırsal bölge insanına daha fazla eğitim yatırımı yapılmalı. Köy okulları kapatılmamalı. Köy okullarında 3 öğrenci de olsa 5 öğrenci de olsa bir öğretmeni hak ediyor. Hatta kapanan köy okulları bile tekrar açılmalı. Bu durum öğretmen atamalarına da katkı sağlayabilir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon