Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Arslan'dan çarpıcı Dink davası yorumu: Bazıları çok rahatsız oldu
Hrant Dink cinayeti ile ilgili adı medyada sık sık geçen Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, daha öncesinde Dink davasında tanık olarak ifade vermiş bir isim. Arslan geçmişteki ifadelerinde, cinayetin asıl sorumluların kimler olduğuyla ilgili görüşlerini dile getirdiği için o dönem emniyet içindeki bazı kişilerin rahatsız olduklarını söyledi.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in katledilişinin 14'üncü yılında, kamu görevlilerinin de dahil olduğu davada karar geçen günlerde çıktı. Mahkeme çok sayıda isim hakkında hapis cezası verirken Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, davaya ve cinayete dair Cumhuriyet'e dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
"Hrant Dink cinayeti FETÖ’nün bana kumpas kurmasının en önemli sebeplerinden biridir. Onun için benim hayatımda önemli bir yeri vardır" diyen Arslan, Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayarak, olay öncesini ve devamındaki süreci anlattı.
2003 yılında Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olarak katıldığı Emniyet Terfi Şurasının, FETÖ’cü polis amirlerinin hukuksuz olarak ikinci defa terfi ettirilmesi için toplanmasına ve alınan kararlara muhalefet şerhi koyan tek Genel Müdür Yardımcısı olan Arslan, yurt dışına gönderilecek irtibat görevlisi ve misyon koruma görevlisi seçimlerinde de o zamanki adıyla Fethullahçı yapının amaçlarını gerçekleştirmesine mâni olduğunu söyledi.
Devamında görevden alındığını kaydeden Arslan, “İdari yargı kararıyla göreve döndüm. O yıllarda Özel Yetkili savcı ve mahkemelerin yürüttüğü pek çok asker, aydın, bürokrat ve yurtseverin tutuklandığı Ergenekon, Balyoz, Şike kumpası vb. operasyonların uydurma olduğunu, bunların başka amaç taşıdığını her platformda söyledim. İçişleri Bakanlığı benim idare yargı kararıyla göreve başlama kararıma Danıştay’a itiraz etti. Danıştay’ın oy birliğiyle lehime karar vermesi sonrası artık bir suç işlemedikten sonra Emniyet Genel Müdür Yardımcılığından alınmam imkansız hale gelmişti. Bu karardan 4-5 ay sonra bildiğiniz gibi ilgisiz bir şekilde 2009 yılında uyuşturucu örgütüne yardımcı olduğum gerekçesiyle tutuklandım ve görevden alındım. Bana ve benimle tutuklanan insanlara zulüm yaşatılan süreç sonucu 24 kişi de berat etti. Mahkemenin benimle ilgili karar gerekçesi çok önemlidir, yeterli delil olmadığından değil, ‘iddia edilen olaylarla hiçbir ilgim olmadığı mahkemece sabit olduğu’ gerekçesiyle beraat ettim. Bana yapılan kumpasta rol oynayan polis, savcı ve hakimler de FETÖ örgüt üyesi olduklarından, bir kısmı tutuklu bir kısmı ise firardadır. Bu kişiler izah edeceğim gibi Dink cinayetinde de aktif görev üstlendiği ortaya çıkan kişilerdir” dedi.
"İÇİŞLERİ BAKANI, 'MÜMKÜN DEĞİL' DEDİ"
Arslan, "28.05.2010 tarihine yargılandığımız İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada neden bana operasyon yapısının nedenlerinden biri de Dink cinayeti idi. Hrant Dink cinayeti konusunda araştırmalar yapan gazeteci, asker, bürokrat, siyasetçi, hâkim, savcı ve iş insanlarının dinlendiğini, iyi araştırılırsa bunların ortaya çıkarılabileceğini söyledim. Duruşmadaki bu açıklamam, ertesi günü gazetelerde yer aldı. Ama zamanın Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) başkanı, İçişleri Bakanı ve bazı siyasetçileri bunun mümkün olmadığı yönünde açıklamalar yapıp, söylediklerimin gerçek olmadığını ispat etmeye çalıştılar" diye konuştu.
Dink cinayeti ile ilgili ifadesi alınmak üzere Savcı Selim Berna Altay’ın tarafından çağrıldığını belirten Arslan, "28.05.2010 tarihli duruşmadaki savunmamda, Hrant Dink cinayetiyle ilgili süreçte görevini yapmayan emniyetçileri her ortamda açıkça eleştirmem nedeniyle İstihbarat Daire Başkanlığı personelinden bazılarının çok rahatsız olduğu, bana bir sıkıntı yaşatılacağı uyarısının yapıldığı, ama benim tutumumu değiştirmemem üzerine bu komplonun yapıldığını anlatmıştım. Duruşma sonucu savcı Selim Berna Altay verdiği mütelada tahliyemizi istemiş, bir üyenin muhalif kalmasıyla bire iki kararla tahliye edilmiştik. O yıllarda Özel Yetkili Mahkemelerde ağırlıkları olmalarına rağmen FETÖ’cüler henüz tam kontrolü sağlayamamışlardı. Duruşma sırasında önündeki bilgisayarda oyun oynayan bizi hiç dinlemeyen hâkim İdris Asan ise tahliye edilmemize muhalif kalmıştı. O dönemde özel yetkili mahkemelerde FETÖ’ye karşı direnen Yılmaz Alp Oktay Kuban gibi hâkimler bizim mahkemede görevliydiler. FETÖ kumpaslarını yaşayan, FEÖT’cü savcı ve hâkimlerin ne yaptıklarını bilen bu hâkimler, onların sağlam delil ve gerekçelerle de yargılanmasını sağlayacak hukukçulardı. Ama nedense FETÖ’nün ne olduğunun anlaşılması sonrası yapılan yargılamalarda kendilerine böyle bir görev verilmedi. Tahliye edilmemize muhalefet şerhi koyan hâkim İdris Asan ise hizmetleri karşılığı Yargıtay üyeliğine seçildi. FETÖ operasyonlarında da tutuklandı. Savcılıkta verdiğim bilgileri idari makamlara da göndermiştim. Ama kimse üzerinde durmadı” ifadelerini kullandı.
Tahliye olduktan sonra Emniyet Genel Müdür yardımcılığından alınarak "kızak" bir görev olan Araştırma Planlama Koordinasyon Dairesi (APK) uzmanlığına atandığını kaydeden Arslan, "Yaşananların esas sorumlusu olan o günlerin İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürleri hiçbir şekilde kimse tarafından rahatsız edilmedi. İfademi alan savcı Selim Berna Altay’a ise birçok suç isnat edildi ve büyük sıkıntılar yaşattılar. Kendisine bir daha tek başına etkin olabileceği bir görev verildiğini duymadım" dedi.
Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan
"OPERASYONA UĞRADIM AMA GENEL MÜDÜRÜN HİÇ UMURUNDA OLMADI"
FETÖ’ye karşı hiçbir tedbir almayan, soruşturmayan zamanın siyasetçilerini ve yetkililerini insanların unutmaması gerektiğinin altını çizen Arslan, savcılık ifadesinin bazı önemli bölümlerini aktardı:
"Dink’in öldürüleceği istihbaratının bir Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) vasıtasıyla alınmasına rağmen ilgili birimce gereğinin yapılmadığı, içinde YİE elemanı olan ve birden fazla ili ilgilendiren operasyonlarda esas görevin ve koordinasyonun İstihbarat Daire Başkanlığı C şubesinin görevi olduğu, bu görevini yapmadığını, İstanbul’u gerektiği şekilde uyarmadığını, elemanı hizmetten çıkardıklarını, eylem yapacak grubun kontrolsüz hale geldiğini İstanbul’a bildirmediklerini, o tarihte Emniyet Genel Müdür Yardımcısı ve 25 yıl istihbarat hizmetlerinde çalışmış, İstihbarat Dairesinin 4 yıl başkanlığını yapmış bir kişi olarak bu sorumsuzluğu mesleki her platformda dile getirdiğimi açıkladım. Dink cinayeti sonrası konuyu araştıran Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişleri de bilgime başvurmuşlardı. Onlara da gerçekleri anlattığımı ifademde belirttim. O yıllarda Emniyet Genel Müdür Yardımcısı’yken yaptığım bu konuşmalar nedeniyle İstihbarat Daire Başkanlığının benden rahatsız olduğu bazı meslektaşlarım tarafından bana uyarı şeklinde iletildi. Zamanla uyarıların dozu arttı ve benim Ergenekon ve benzeri bir operasyona ekleneceğim söylenmeye başlandı. Ben de görüştüğüm yüksek yargı mensubu, diplomat, asker ve benzeri tüm kişilerle ilgili açıklayıcı bilgileri yanlış anlaşılma olmasın diye Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal’a söylüyordum. Fakat bana söylendiği gibi gözdağı verir şekilde Zekeriya Öz tarafından 2. Ergenekon iddianamesinin 1475. Sayfasında alakasız bir şekilde, şüpheli, tanık ve başka konumda olmaksızın masal gibi ismim geçirildi. Birkaç gün sonrada Yeni Şafak gazetesinde bu konu haber yapıldı. Emniyet Genel Müdürünü bilgilendirerek Yeni Şafak gazetesine gerçekleri gösteren bilgi ve evrakları gönderdim. Onlar düzeltme yayınladı ama iddianamede ismim devam etti. Nedenlerini sıralayıp bana bir operasyon yapılacağını da kendisine bilgi notu şeklinde resmi yazıyla Genel Müdür Oğuz Kaan Köksal’ı bilgilendirdim. Operasyona uğradım ama genel müdürün hiç umurunda olmadı.
Yine ifademde açıkladığım gibi, o yıllarda İstihbarat Daire Başkanlığı C şubesinin koordine ve görev alanına giren; Trabzon’da Rahip Santora cinayeti, Malatya’da yayınevinde ki katliam, Dink cinayeti olayları yaşanıyordu. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü yapan Ali Fuat Yılmazer’in, yukarıda belirtilen olayların gerçekleştiği zamanda İstihbarat Başkanlığı C şube müdürü olduğunu öğrendim. Bu kişi benim başkanlığım zamanında da pasif bir görev yapıyordu.
Tutuklu olduğum süreçte de bürokrat, siyasetçi, hâkim, savcı telefon dinlemelerinin inanılmaz şekilde yapıldığı bilgisi ulaştırıldı. 2013 yılında kurulan TBMM telefon dinleme komisyonu, 17 Nisan 2013 tarihinde dinlemelerle ilgili bilgime başvurdu. Orada İstihbarat Daire Başkanlığına vakit geçirilmeden baskın yapılmasını, hangi suç konusu malzemelerin bulunacağını ve neler yapılması gerektiğini açıkladım. Ama komisyon başkanı Zeyid Aslan beni meslektaşlarıma iftira atmakla suçladı. Bende kendisine, ‘Siz sordunuz. Ben de yıllardır söylediğim gerçekleri ayrıntılı olarak size bir daha anlattım. Ama beni suçluyorsunuz. Sadece bizleri ve muhalifleri mi dinlediklerini sanıyorsunuz. Hükümet olarak sizi de dinliyorlar, uygun zamanda kullanırlar siz de görürsünüz’ dedim. 9 ay sonra söylediklerim ve hükümetin başbakanının bile dinlendiği, 17-25 Aralık 2013 teki yaşananlarla doğrulandı."
"KRİPTO FETÖ’CÜLERİ UNUTMAMALI"
Geçtiğimiz Cuma Dink davasında verilen karara ilişkin konuşan Arslan:
"Emniyetçi ve hukukçu olarak kararın gerekçesini bir bütün olarak görmeden yapılacak değerlendirmelerin yanlış sonuca götürebileceğini biliyorum. Ama medyada yer alan bilgilerden benim 2010 tarihinde savcıya bilgilerini verdiğim sorumluların cezalandırıldığı izleyebildim. Fakat bu cinayette görevini yapmayan FETÖ’cüleri aklamaya ve cinayeti FETÖ’cülerin üzerinden alıp başka mecralara, yurtseverlerin ve askerlerin yargılandığı Ergenekon kumpasına bağlamak isteyen algı uzmanlarına ve kripto FETÖ’cülere ulaşılmamış gibi görünüyor. Ki bunların çoğu güya Dink cinayetinin açığa çıkarılmasını isteyen grubun içine görünüyorlardı.
Duruşmada ve savcıya verdiğim ifadelerde, bizlerin ve görüştüğümüz kişilerin telefonlarının o dönemde İMEİ numarası üzerinden dinlendiğini açıklamıştım. Bu yönüyle onlar da Dink cinayetinin karartılmasında, mecrasının değiştirilmesinde faaliyet gösterdiler. Bunların sadece telefon dinlemelerinden değil Dink cinayetiyle de bağlantılı olarak yargılanması adaletin tecellisi için gerekliydi. Yine bu cinayetle ilgili FETÖ’cü polis ve adliye mensuplarının verdiği bilgilerle cinayeti karartmaya çalışan belirli sözde medya mensuplarıyla, Dink cinayetinin aydınlatılmasını istermiş gibi davranan grubun içindeki FETÖ’nun talimatlarıyla hareket eden kiripto FETÖ’cüleri da unutmamak gerekir. Bunlar da cinayetin uzun süre sürüncemede kalmasından sorumludurlar. 2014’e kadar hükümet ortağı gibi hareket eden FETÖ’cular, bu algı uzmanlarının yaydığı sahte bilgiler, Dink’in çevresinde görünen ama FETÖ’ye hizmet eden kişilerin gayretleriyle siyasi makamlar da dâhil pek çok yetkiliyi yanılttılar. 2010 yılında söylediğim İMEİ numarası üzerinden sahte isim ve gerekçelerle telefonların dinlendiğini söylediği konular 2014 yılında delilleriyle ortaya çıkınca gerçekler bütün yönleriyle görülmeye başladı. Adliyelerin FETÖ’cülardan arındığı oranda dava hız kazandı."
"A HABER FETÖ TEHLİKESİNİ ANLATTIĞIM KISIMLARI VERMEDİ"
Arslan’ın 25 Şubat 2016 tarihinde A Haber’e FETÖ ile mücadelenin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin verdiği röportajda açıklamalarının kritik kısımların yayınlanmamıştı.
Bu durumun kasıtlı olup olmadığına ilişkin sorularımızı yanıtlayan Arslan, "O dönemki röportajımda, FETÖ ile mücadelenin nasıl yapılması gerektiği, Doğu Akdenizde’ki ihtilaflı bölgedeki eski güçlü durumumuz ile kumpas operasyonlar sonrası buradaki gücümüze büyük darbe vurulduğu, bu bölgede görevli bütün gemilerin sorumlusu subaylar ile hepsinden sorumlu komutanın tutuklandığı, güçsüz duruma düşürüldüğümüz, bunun bize ilerde büyük problemler yaşatacağı konularında açıklamalarda bulunmuştum. Emniyet ve kritik bürokratik kademelere ileride yeni FETÖ olabilecek şucu-bucu diye belirli yapılara mensup görevlilerin atandığı, TSK’daki paralel yapıya dokunulmadığı ve bu durumun çok tehlikeli olduğunu anlatmıştım. Bunlar ve benim özellikle yayınlanmasını istediğim TSK’daki durum ile bazı eleştirel konular yayınlanmadı. Bunu röportajı yapan arkadaşa sorduğumda ifadelerimin çok kez tekrar verilmesine rağmen zaman darlığı gerekçe gösterildi. Aynı yıl büyük bir gazeteye verdiğim röportajda da TSK ile ilgili uyarılarım gerektiği şekilde yine yer darlığı gerekçe gösterilerek yer verilmedi. Sonraki yıllarda yönetimle ters düşülmemesi için röportajlardan çıkarıldığını, TSK’daki FETÖ’cü örgütlenme ile ilgili tehlikeye dikkat çektiğim bölümlerin ise Genelkurmay adli müşavirinin medyayı korkutması nedeniyle çıkarıldığını öğrendim. Anlatımlardan da görüleceği gibi uyardığım her konunun doğruluğu 4-5 yıl sonra anlaşıldı. Ülke gerçekleri ve mesleki tecrübelerim doğrultusunda gördüğüm aksaklıkları sosyal medyada paylaşıyorum. Yetkili makamlara ulaştırıyorum. 4-5 yıl geçmeden gerekli tedbirler alınmasını umuyorum" dedi.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!