‘Eylül, zor bir yolculuktu’
Şu an bir sahneleri bulunmayan ve gezici tiyatro yapan kulüp, Eylül adlı trans bir bireyin hikâyesini anlatan tek kişilik oyunla seyirci karşısına çıkıyor.
Devlet Tiyatroları’nın kadro açmaması, özel tiyatroların da büyük prodüksiyonların tekeline geçmesiyle dar alanda paslaşan yeni mezun tiyatrocular için de iş imkânı bulmanın zorlaştığı bugünlerde, konservatuvar mezunu bir grup genç bir araya gelerek alternatif bir tiyatro topluluğu olan “Sıfır Pozitif Tiyatro Kulübü’nü kurdular. Adını, herkese kan verebilen ama kimseden kan alamayan “0 rh pozitif” kan grubundan alan kulübün yola çıkış amacı, yeni ve özgün metinler ortaya çıkarmak ve her kesime ulaşabilmek. Şu an bir sahneleri bulunmayan ve gezici tiyatro yapan kulüp, Eylül adlı trans bir bireyin hikâyesini anlatan tek kişilik oyunla seyirci karşısına çıkıyor. “Eylül” adlı oyun bugün Cihangir Tatavla Sahnesi’nde sahnelenecek. Sıfır Pozitif’in kurucusu ve “Eylül”ü canlandıran oyuncu Uğur Kanbay’la bir araya geldik.
-Sıfır Pozitif’in ortaya çıkış hikâyesi nedir?
Bazı tiyatrolar bize seçme hakkı veriyorlar, bu güzel bir şey ama benim onu seçme hakkımı kimse sorgulamıyor. Neyde oynayacağım, ne yapacağım kimse bana bu hakkı tanımıyor. Yeni mezunum, gerekirse bir tiyatroda bardak taşıyabilirim ama elektrik faturamı da ödemem lazım. Yeni bir oluşumda bulunmam lazımdı. Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı ve İstanbul Devlet Konservatuvarı’ndan bir grup arkadaşımla Sıfır Pozitif’i kurma kararı aldım.
‘Bir şeyleri dert edinmek istedik’
-Adı neden Sıfır Pozitif, bir anlamı var mı?
Ben önce tiyatro 46 düşünüyordum, sonra kan grupları ile ilgili bir şeye bakarken 0 rh pozitifin her kan grubuna kan verebilen bir grup olduğunu öğrendim ve bu mantıklı bir isim diye düşündüm. Hepinize verebilecek, anlatabilecek hikâyelerimiz var. Tiyatroyu bazıları, üstün sanat olarak görerek belli kesime yapar. Bazıları ise sadece belediye tiyatrolarına yapar onların da kitlesi farklıdır. Biz, öyle bir şey üretelim ki üniversite mezunu insana da hitap ederken bir ilkokul mezunu insana da hitap etsin. Yeni metinler üretelim, bir şeyleri dert edinelim amacıyla bu yola çıktık. Bir sahnemiz yok şu an gezici olarak yapıyoruz. En büyük amacımız da küçük de olsa bir alternatif sahneye ulaşmak. Şu an sadece ben oynuyorum. Biri bilet kesiyor biri seyirciyi karşılıyor ama aslında her biri alanında çok iyi eğitim alan kişiler.
-“Eylül”ü yazma süreci nasıldı?
“Eylül”, derlediğim hikâyelerden ve okuduğum röportajlardan kurmaca bir hikâye. Yazım sürecinde araştırdıkça kendimden utandığım zamanlar, tokat gibi çarpan gerçekler oldu. Çünkü ben de, trans arkadaşları olan, onlarla oturup çay içen biri değildim. Hatta gördüğüm zamanlarda hızlanırdım. Transların sosyal medyada yaptığı canlı yayınları izliyordum, o dili, ağzı anlamak için. Trans bir kadını oynamak zor, benim için de zor bir yolculuktu.
-“Eylül”ü anlatır mısın biraz?
“Eylül”, 2015 yılında Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden trans kadın Eylül Cansın’dan esinlenerek bu ismi aldı. Eylül’ün hayatı çok etkilemişti beni ve onun adını kullanmak istedim. “Bu o Eylül mü?” diye soruyorlar bazen ama değil, kurmaca ve derleme bir hikâye bizimkisi. 46’ncı sokak diye bir sokakta geçiyor hikâyeler. O sokakta bir yokuş var yokuşun adı İnfazcı. Eylül, 28 yaşında yaşından çok daha fazlasını görmüş geçirmiş, İstanbul’da yaşam mücadalesi veren bir kadın. 2 saatlik dilimde anlatmaya başlıyor, o anlattıkça eğlence bir sarmala dönüşüyor ve yaşadığı gerçekler bizim de yüzümüze çarpıyor. Bu oyunda orta oyun da var, epik tiyatro da var, trajedi de var. “Eylül”de birilerinin hayatını ajite etmekten ziyade güldürmek, güldürürken de utandırmayı tercih ettik, çünkü ben de yazarken öyle anlar yaşadım.
-Her kesime ulaştığınızı düşünüyor musunuz?
“Eylül” yavaş yavaş duyuluyor, duyuldukça daha çok gelen oluyor. İnsanlar da hassasiyet gösteriyor bu konulara. Bir de sanıldığı gibi sadece LGBTİ üyeleri gelmiyor, hatta onlar neredeyse hiç gelmiyor. Sanırım tekrar tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyorlar. Her kesimden geleni gördük. Biz, transların hayatı şöyle zor, böyle zor diye bir ajiteyle anlatmıyoruz. Eylül, çok gülünen bir oyun. İnsanların böyle şeyleri çok merak ettiğini de gördük. Soramadığı şeyleri, gelip izleyerek öğrenmek isteyenler var. Oyundan sonra bir genç yazdı, “Ben homofobiktim, oyundan sonra kendime çok kızdım. Onların da âşık olabileceğini, kırılabileceğini hiç düşünmezdim” dedi.
‘AMACIMIZ YENİ YERLİ METİNLER ÜRETMEK...’
-Kuruluş aşamasında bir destek aldınız mı?
Arkadaşım 5 bin lira kredi çekti. Onunla oyun yaptım, krediyi ödüyorum hâlâ. Devlet Tiyatrosu’nda bu oyunu koysaydım arkama 300 bin liralık ev de inşa edebilirdim ama insanların açlık sınırında yaşadığı bir ülkede prodüksiyona milyonların harcanması bana pek mantıklı gelmiyor. Tiyatrolar da belli başlı yapımcıların eline geçti artık. 230 liraya oyun biletleri var. Sadece belli bir kesime hitap ediyorlar. Geçen gün oyundan sonra, salon kirasını ödedik ve geriye 15 lira para kaldı. Ekibe borçlanıp çıktım.
-Nasıl metinler ortaya koyacaksınız?
Önce yabancı metinleri çevirmek istedik ama yeterli bir ekibe sahip değildik bunun için. Bizim mottomuz, yeni yerli metinler üretmek ve oynamak. Klasik metin de oynayacağız ama klasik metni de oturup baştan bugüne uyarlayacağız. Bugünü anlatması lazım. “Yedi Kocalı Hürmüz” mesela, bugün yedi kocalı hürmüzler evinde oturan, kanun çalan, bacadan eve adam sokanlar değil. Bugün onu uyarlasak sahnede tabletler, akıllı telefonlar olur.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama