Gündemin kasvetli soluğu PJ'den
PJ Harvey, İstanbul konseriyle hepimize düşündürdü: Her gün bombaların patladığı bir ülkede, minik ve masum küçük burjuva zevkleri doyurabilmek için son günleri mi yaşıyoruz?
Önden birileri bağırıyor: “Sizi seviyorum.” Gitarcı Alan Sparhawk sahneden yanıtlıyor: “Siz seviyor olabilirsiniz, ama burada herkes PJ Harvey’i bekliyor.”
Özellikle kastettiği kesim, onları izlemek yerine fuayede laklak eden kalabalık olsa da bu kısmen doğru, zira içerideki bir avuç insan, Low’u gerçekten çok seviyor, hatta PJ Harvey’den çok. Nereden anlaşıldığını sorarsanız; her parçasından sonra çığlık atılan ve parça istenen kaç öngrup izlediniz bugüne kadar! Ben daha ziyade yuhalananlara tanık oldum.
Low gerçekten iyi ısındırdı. Ayrılırken Zorlu PSM’de ana salonun ayakta izlenen sahne önü kısmı külliyen dolmuştu. Halk fırtına öncesi sessizliği yaşamış, şimdi isyana hazırdı.
İlk bakışta komşunun evde kalmış asık suratlı kız kurusu izlenimini veren, güzel mi çirkin mi insanı tereddütte bırakan koca ağızlı-burunlu Polly; kim ne derse desin bizde ilk albümden beri hep çok sevildi. Görüntüyü bırak, şarkıcı, besteci, şair ve yazar olarak sevildi İngiliz kızı.
Beş yıl sonra çıkan dokuzuncu albümü “The Hope Six Demolition Project”in kapağının yer aldığı kalabalık sahneye -Morphine gibi tınlayan- “Chain of Keys” şarkısıyla adım attığında hemen hissettirdi: bu akşam iyi bir konser izleyeceksiniz, şayet takıntılarınızı bir kenara bırakırsanız! Takıntı şu: Biz hastayız abla, senin sevdiğimiz eski şarkılarını dinlemek istiyoruz.
Polly’nin elindeki saksofon, David Bowie’nin “Pinups” pozları ile Alice Cooper’ın boynuna doladığı boa yılanı misali. Az üflüyor, parçaların rifflerine hırıltı katıyor. Zaten yanındaki adamlar el yakıyor. Direktör John Parish ile basçı Mick Harvey’i anlatmaya hacet yok. Davulcu Jean Marc Butty, gitarcılar James Johnston, Alessandra Stefan, Alain Johannes Moschulski, davulcu Kenrick Rowe, perküsyoncu Enrico Gabrielli kusursuz. Hele hele saksofoncu Terry Edwards var ki, mübarek Dick Heckstall-Smith; iki saksofonu aynı anda üflüyor.
Bir savaş fotoğrafçısının çalışmalarından ilham alan albümün epik atmosferi, bu yüksek etkili sahnesinin de müsebbibi. Polly’nin kasvetli şarkıları savaş sonrası görüntülere eşlik edecek sinema müziklerini andırıyor. Yakın tarihteki üzücü olaylardan alıyor ilhamını; savaş, göç, felaketler... Haksızlıklara karşı çıkmak konusunda ilk kez bu kadar nüanslı; laf salatasından, toparlak cümlelerden özenle kaçınarak ifade ediyor derdini. Polly hakkımızda ne biliyor acaba? Her gün bombaların patladığı bir ülkede, minik ve masum küçük burjuva zevkleri doyurabilmek için son günleri mi yaşıyoruz? “The Community of Hope” eski Blondie parçalarını hatırlatırken, “The Ministry of Defence” kıyamet habercisi akorlarla çalınıyor. Dolambaçlı vokal melodileri arasındaki “A Line in the Sand” ve ritmik “The Orange Monkey”e Polly’nin şaman çağrışımlı dansları eşlik ediyor. Kapanış şarkısındaki minik anlaşmazlık bile ne kadar sempatik. Ceman 18 şarkının 11’i son albümden, üçü “Let England Shake”, ikisi “To Bring You My Love” albümünden, birer de “White Chalk” ve “Rid Of Me”den.
Bak yine takıntılar nüksetti! Biz hastayız abla, hastayız. Ama sen dert etme, en çok da sana hastayız! Murat Beşer (muratbeser@muratbeser.com)
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu