Güzel insanlar her yerde
Yaralar sarılır, yangınların bile küllerinden yeni ormanlar yükselir. Yeter ki kadınları vahşice öldüren caniler bir daha gün yüzü görmemek üzere kapatılsın, tecavüzcüler cezalarını alsın, kanunlar işlesin.
Ben bir gezi yazarıyım, ama uzun süredir ilk defa hala gezin diyesim yok. İstediğim tek şey, herkesin birbirine saygılı olduğu, gülümseyerek baktığı bir Türkiye’de yaşamak. Yaralar sarılır, yangınların bile küllerinden yeni ormanlar yükselir. Yeter ki kadınları vahşice öldüren caniler bir daha gün yüzü görmemek üzere kapatılsın, tecavüzcüler cezalarını alsın, kanunlar işlesin. Yeter ki halkların arasına anlamsız sınırlar çizilmesin.
Daha birkaç ay evvel Side’yi yazmıştım. Seyahatimiz o kadar güzel geçmişti ki, ağzım kulaklarımda dönmüştüm. Kaçak binalar yıkılmış, tek tip tabelalarla özenilmiş, temizlenmiş bir Side görmüştüm. Oradan da Manavgat’a geçmiştim. Köylerde dolaşmıştım. Bağlarda bahçelerde oturdum, anlattılar, anlattım. Çaylar, ayranlar içtik. Bereket, doğanın cömertliği, insanların güleryüzü beni benden almıştı.
Şimdi Manavgat’tan acayip bir haber okudum. Kaç gündür uyuyamıyorum, gözüm kapanınca da kabuslar basıyor. Benim dolaştığım yerler, tanıdığım insanlar, bambaşka bir zaman, birden bire…
BIRAK BENİ KUZUM
Manavgat ilçesi, Değirmenli Mahallesi’nde geçiyor olay. Alevler, Yılmaz ailesinin kapılarına kadar dayanıyor. 47 yaşındaki Hasan Yılmaz’ı sabaha karışı uyandırıyor. Hemen çocuklarla, kimliklerle evi terk ediyorlar. 81 yaşındaki annesi Hatice Yılmaz, üst katta yaşıyor. “Ana çabuk uyan” diye kapıya dayanıyor. Hatice Ana’nın hareket kabiliyeti biraz kısıtlı artık. Ev, engebeli arazide. Zaten civar tarlalar onların. Ekiyorlar, biçiyorlar, hayvanlarını besliyorlar. “Hadi Ana, gidiyoruz” diyor Hasan.
Yola düşüyorlar hep birlikte. Dağlık arazide, yukarı doğru yürüyorlar. Hasan, annesini sırtına almış, gidiyorlar. Bir yandan alevler yaklaşıyor. Sıcağı, isi, kokusu çoktan ulaşmış zaten. Hasan kan ter içinde, nefes nefese. Yol bitmek bilmiyor, yangın yetişti yetişecek. Yürümek değil, koşmak gerekiyor hatta. Hatice Ana oğlu Hasan’ın canhıraş çabasını görüyor. Ana yüreği, dayanamıyor. “Atıver oğlum beni şuraya” diyor.
Hasan, “ölürüm de seni bırakmam” diye bağırıyor. Kanının son damlasına kadar, ciğerlerine gelen son hava zerresinin gücüyle savaşıyor. Alevlerin arkada kaldığı alana yetişince, yere yığılıyorlar…
Hatice Ana, o geceyi gözyaşlarıyla anlatıyor. “Kuzum beni sırtından indirmedi” diyor. Hasan öyle bir bakıyor ki, ölse de indirmezdi zaten, anlıyoruz durumu...
Beni en çok etkileyen hikaye, Yılmaz ailesinin hikayesi oldu. “Kuzum beni sırtından indirmedi” lafı, nedense içime yapıştı, kaldı.
Sonra karşıma hep güzel örnekler, harika insanlar çıktı. Dışarıda görseniz, “amma da ciks bu” diebileceğimiz gençlerin neler yaptığına, biraz da kendimden utanarak baktım. Alevleri yardılar, insanları ve hayvanları kurtardılar, geri planda itfaiye erlerine destek kuvvet oluşturdular. Hepsiyle çok gurur duydum, bu yangınların bizi birleştirme gücü olabileceğine inandım.
Sanatçılarımızın destekleri de alkışları hak etti. En güzeli, bunları içten, doğal, hiç bilinsin diye yapmamalarıydı. Haluk Levent mesela, kendini dünyayı iyileştirmeye, güzelleştirmeye adamış bir adam. Nasıl seviyorum, nasıl devleşiyor gözümde her gün, anlatamam. Sanki on bin kişinin önünde konser veren, dünyayı şarkılarıyla coşturan o değilmiş gibi bir mütevazılık içinde hem de. Ya da Demet Akalın. Şarkısını sevmezsiniz, tarzını beğenmezsiniz, o ayrı konu. Ben sosyal medyadan takip ediyorum. Kamyonlar, sular, ayranlar, konteynerlerle yaşıyor son zamanlarda. Nasıl bir organizasyon kabiliyeti, hemen olaylara doğru tepkiyi verme, helal olsun. Onu ve kocasını da bambaşka bir yönleriyle tanıdığım için çok memnun oldum.
Ama en çok Şahan Gökbakar. Şimdi ben yıllarca o filmlere burun kıvırdım ya. “Bu kadar da avam olur mu kardeşim” falan dedim ya. Aslında Recep İvedik’lerin tamamını gizli gizli seyrettiğimi itiraf ediyorum. Evde kimse yokken, yapılacak işlerim bitmişken. Televizyonda yakalamışken...
Şahan, seni çok seviyorum. Marmaris’te komşu olduğumuz için çok mutluyum. Yaptıkların burnumun direğini sızlatıyor. Ayrıca müthiş yetenekli bir sinemacı olduğunu düşünüyorum. “Bu adam Türk seyircisini iyice cehalete sürüklüyor” gibi laflar etmiş olabilirim. Senden çok özür diliyorum.
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü