Haber yaptık ‘mesaj’ aradılar
Savcılar, Cumhuriyet’i susturmaya yönelik operasyonda sadece haber ve yazıları değil fotoğrafları bile suçlama konusu yaparak iddianame hazırladı. Uzmanlığının ne olduğu bilinmeyen bir bilirkişi ve Emniyet’in yaptığı yorumlar ile haberlerimizde ‘niyet’ okundu, ‘sübliminal mesajlar’ arandı.
Cumhuriyet’in tek bir işi var gazetecilik. Haber ve yorumlarımızla varız, başarılı olursak ne mutlu, başaramazsak haklı olarak eleştiriliriz ve bu eleştirileri de duymak isteriz. İktidarlarla aramız çoğu zaman iyi değildir. Yazar ve muhabirlerimizin uğradığı sayısız soruşturma ve dava, Ergenekon kumpasında yaşadıklarımız bunun bir sonucudur. Alışığız ve asla pes etmeyiz.
31 Ekim’den itibaren de yeni ve büyük bir saldırı altındayız. 13 arkadaşımız, hiçbir kanıt olmadan aylardır Silivri’de tutuluyorlar. Amaç çok açık, diz çöktüremedikleri bu gazeteye çökmek istiyorlar.
Bunun hazırlığı olarak, yandaş medyanın köşelerini tutmuş, bir grup yalancının, MİT TIR’ları haberinden bu yana ısıttıkları bir yalan var. FETÖ adı verilen suç şebekesinin bu gazeteyle bağı olduğunu ve gazeteye para verdiğini söylüyorlar. Çünkü Nazilerin propaganda bakanı Joseph Goebbels’in izindeler: “Yalan söyleyin mutlaka inanan çıkacaktır.” Bu nedenle sayısız yazı yazdılar, sayısız program yaptılar ama tek bir kanıt kırıntısı gösteremediler. Devlet defalarca denetlemeye geldi, ama tek bir kanıt kırıntısı bulamadı. Bulamazlar da çünkü yok.
Sadece gazetecilik yapan, satış ve reklam gelirinden başka hiçbir geliri olmayan (bu nedenle de sürekli ekonomik sıkıntı çeken) bir gazete var. O zaman yalanı çeşitlendirmek gerekti. Arşivimizi tarayıp, binlerce haber arasından cımbızladıkları birkaç haberi arka arkaya dizip “Bunlarla FETÖ ve PKK reklamı yaptınız” demeye başladılar. Bu haberlerde gazetecilik dışında hiçbir şey yok. Fakat Nazi Goebbels bu yalancıların içinde yaşıyor: “Bir yalanı ne kadar uzun süre yinelerseniz insanlar ona o kadar fazla inanırlar.” Onlar da ısrarla inatla, fakat hiçbir kanıt göstermeksizin suçlamalarını sürdürdüler.
Cumhuriyet hakkında hiçbir kanıt bulamayan savcılık da bunları iddianamesine aldı. Bizim için ölçüt ne savcılar, ne de Goebbels’i düşünsel önder olarak gören birkaç yazar müsveddesi. Bizim için ölçüt Cumhuriyet okuru. FETÖ ve PKK propagandası olduğu ileri sürülen haber ve yorumlarımız aşağıda. Kararı verecek olan okurlarımızdır.
Bilirkişiniz kim?
Cumhuriyet’i susturmak için kurgulanan soruşturmada savcılık, haber ve yazıların yanı sıra fotoğrafları dahi suçlama konusu yaptı. İddianamede suçlama konusu yapılan haber ve yorumları, savcılığın nasıl atadığı ve uzmanlığının ne olduğu dosyada belli olmayan “Bilirkişi” Ünal Aldemir ve Emniyet belirledi. Savcılık, “bilirkişi” raporundaki yorumları doğru sayarak iddianamesine aldı. İddianamede suçlama konusu yapılan ve hâkimliğin tutuklama kararında atıf yaptığı bazı haberler şöyle:
Manşetteki mesaj!
Bilirkişi raporuna göre, Cumhuriyet’in, 15 Temmuz darbe girişiminden tam bir yıl önce, 25 Temmuz 2015’te “Yurtta Savaş, Dünyada Savaş” manşetiyle çıkması “subliminal bir mesaj içeriği” taşıyordu. 15 Temmuz’dan sonra yapılan soruşturmalarda ve hazırlanan iddianamelerde darbecilerin kendilerine “Yurtta Sulh Konseyi” adını vermeleri ile Atatürk’ün meşhur “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüne atıfla üretilen manşet arasında zorlama bir bağ kurmaktan çekinilmiyordu. Üstelik çözüm sürecinin bitmesine işaret ederek içte ve dışta unutulan barışa işaret ediyordu. “Bilirkişi”nin “FETÖ’cü cunta Yurtta Sulh Konseyi adıyla darbe yapmak isterken, Cumhuriyet gazetesinin aylar öncesinde böyle bir manşet ve subliminal mesajla yayın yapması, psikolojik harekâtın bir parçası olduğu izlenimini vermektedir” denildi.
‘Sokaktaki tehlike’
17 Temmuz 2016’daki ‘Sokaktaki tehlike’ manşeti ve Cumhurbaşkanı’nın posterinin tanka asılmasına ilişkin “fotoğraf”: Cumhuriyet’in söz konusu manşet haberi, toplumda yaygın biçimde hissedilen bir kaygıyı paylaşmaktan ibaretti. Cumhuriyet bu haberinde bu kaygıyı paylaşırken asla darbeye karşı sokaklara çıkılmasının ‘tehlike’ olduğunu belirten bir ifade kullanmadı. Aksine sokak gösterileri sırasında yaşanan kaygı verici olayların darbeye karşı sokağa çıkan vatandaşlardan ayrılan bazı grupların işi olduğunun altını çiziyordu. Üstelik bu grupların eylemlerinin demokratik protestoları gölgelediği uyarısında bulunuyordu.
Eksik Demokrasi
“Yenikapı’da düzenlenen mitingi “Eksik Demokrasi” manşetiyle vermek: Yenikapı’daki mitinge HDP’nin çağrılmamasının önemli bir eksiklik olduğu, CHP başta olmak üzere birçok siyasetçi ve yorumcu tarafından dile getirilmişti. Cumhuriyet de HDP’nin alanda olmamasını bir eksiklik olarak görmüş ancak mitingi “hedef gösterecek” bir ifade kullanmamıştı. Cumhuriyet’te Yenikapı mitingi ile ilgili haberde alanda bulunanlar “darbeye karşı çıkan milyonlarca yurtttaş” olarak tanımlanmış ve kalabalığa da vurgu yapmıştı.
MİT TIR’ları haberleri
Can Dündar’ın 5 yıl hapis cezası almasına neden olan haber, mahkeme tarafından “gizli belgelerin yayımlanması” olarak değerlendirilmişti. Anayasa Mahkemesi de suçlamanın gazetecilik faaliyetinden dolayı olduğunu belirterek Dündar ve birlikte yargılandığı Erdem Gül’ün tahliyesine hükmetmişti. Hukuktaki en temel kurallardan biri olan “aynı fiil nedeniyle iki kez ceza verilemez” ilkesi ihlal edilerek MİT haberi bu soruşturmaya dahil edilmeye çalışıldı.
Köşe yazısı
Aydın Engin’in 13 Temmuz 2016’da yayımlanan ‘Cihanda sulh peki yurtta ne?’ başlıklı yazısı: 15 Temmuz darbecileri TRT’de okuttuğu bildiride adlarını “Yurtta Sulh Konseyi” olarak ilan etmişti. Engin’in darbe girişiminden 2 gün önceki yazısı ile darbe arasında sırf Atatürk’ün bu sözüne yapılan atıf nedeniyle bağlantı kurulmaya çalışıldı. Oysa Engin yazısında o tarihte dış politikada dile getirilen barışçı söylemlerin içeriye de etki edip edemeyeceğini soruyordu. Tamamen bir barış çağrısı içeren haber “terörizmle” suçlandı. Bilirkişi raporunda ise “Yurtta Sulh Konseyi’nden haberi varmışcasına ‘yurtta sulh’ sözünü “Cihanda sulh, peki yurtta ne?’ başlığıyla kaleme alması da dikkate değerdir. Darbe girişiminden sadece 2 gün önce söz konusu yazının kaleme alınması ise 15 Temmuz gecesine bir atıf olduğu iddia ediliyor” denildi. Bilirkişinin Aydın Engin’e yönelttiği “haberi varmışçasına” ve “iddia ediliyor” ifadeleri de dikkat çekti. Bu ifadeler bilirkişinin kendi tezinin zayıflığının farkında olduğunu gösteriyordu. Bilirkişi, Engin’in “cemaat” diye yazmasını da suçlama konusu yaparak “MGK ve bağımsız mahkemeler tarafından terör örgütü ilan edilen FETÖ’den ısrarla cemaat diye söz etti” cümlesiyle ifade ediyor raporunda. 15 Temmuz’dan sonra yaygınlaşan adıyla FETÖ için, içlerinde yandaş gazetecilerin de olduğu birçok kalem hâlâ “cemaat” ifadesini kullanıyor.
Subliminal absürdlüğü
“Kadri Gürsel’in 12 Temmuz’da yayımlanan “Erdoğan babamız olmak istiyor” başlıklı yazısı: Gürsel, bu yazısında Erdoğan’ın ülkenin “babası” olmak istediğini anlatıyor ve başka hiçbir etken olmasa bile siyaseten kendi kendini bitirdiğini ifade etmek üzere Erdoğan’a karşı “bir sigara yakıp söndürmemeyi” öneriyordu. Savcılar ise Gürsel’in yazısından subliminal mesaj çıkarma maharetini gösteren raporun izinden giderek traji-komik bir suçlamada bulundular. Savcılara göre Gürsel bu yazısında “cumhurbaşkanının şahsını hedef alarak, Türkiye’de otoriter bir rejim bulunduğu algısını yaratmaya çalıştı.” Gürsel’in yazısı yayımlandığı sıralarda, “Türkiye’de otoriter bir rejim olmadığını düşünen kaldı mı” ya da “bunu söylemek veya cumhurbaşkanını eleştirmek suç mu” gibi sorular herkesin sorduğu sorulardı. Yazarımız Kadri Gürsel’in bu yazısının tutuklama nedeni sayılmasından sonra ise sorular gereksiz hale geldi, çünkü cevaplardan artık herkes emin.
Cizre’nin bodrumları
Cizre’deki bodrumlara ilişkin “Bodruma baskın, onlarca ölü” başlıklı haber: Haber askeri kaynaklardan alınan bilgilerin yanı sıra HDP sözcüleri tarafından dile getirilen iddialara yer veriyordu. Resmi kaynaklardan alınan bilgiler ile yaşam hakkının ihlal edildiği iddiaları dengeli biçimde verilmişti. İnsan hakkı ihlali iddialarını terör propagandası olarak suçlama geleneği burada da devam etti. Oysa BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad el dizi EDİTÖR : FARUK EREN TASAR IM: İlknur filiz 7 Pazar 28 Mayıs 2017 Sadece haberler ve yazılar değil, fotoğraflar bile suçlama konusu oldu. Yandaş gazeteler örnek gösterilerek ‘Neden onlar gibi manşet atmıyorsun’ mesajı verildi Hüseyin, Güneydoğu’dan gelen ihlâl haberlerini “endişe verici” diye nitelemiş ve bağımsız soruşturma açılması çağrısı yapmıştı. Hüseyin, Cizre’deki ihlâllerle ilgili olarak çeşitli güvenilir kaynaklardan giderek artan sayıda birçok bilgi ulaştığını, ve ortaya çıkan tablonun henüz net olmamakla birlikte “çok endişe verici” olduğunu söylemişti. AİHM de Cizre’deki olaylar sırasında tedbir kararları almıştı.
‘Nusaybin yerle bir’
Nusaybin yerle bir’ haberi, kentin tamamen yıkıldığını gösteren bir fotoğrafa dayanıyordu. Haberde, “Yüksekova, Sur, Cizre, Şırnak. Ve şimdi de Nusaybin. Hepsinde görüntü aynı. Operasyonlar ve çatışmalar sonrası geride kalan yıkık kentler. Nusaybin’de PKK’ye yönelik 14 Mart’ta başlatılan operasyonların tamamlanmasıyla güvenlik güçleri bölgeden ayrılırken, sokaklardaki binalara Türk bayrakları asıldı” deniliyordu. Esas olarak bölgedeki yıkımı bir fotoğraf üzerinden anlatan bu haber dahi suçlama konusu yapıldı.
Neden onlar gibi değil?
Dava dosyasında Cumhuriyet’in 15 Temmuz darbe girişiminden sonra attığı bazı manşetler de yer aldı. Dosyada Cumhuriyet’in bu manşetlerinin altında Star, Ortadoğu, Akşam, Vatan, Güneş, Habertürk, Hürriyet, Karar, Takvim, Türkiye, Yeni Şafak, Sözcü, Diriliş Postası gibi gazetelerin de aynı günkü manşetleri konulmuştu. Böylece verilmek istenen mesaj da netti: ‘Neden siz de diğer gazeteler gibi manşet atmıyorsunuz?’
Gizlenen manşet
Dosyada Cumhuriyet’in darbe girişiminden sonraki birçok manşeti yer aldı. Örneğin “Türkiye darbe aldı”, “Sokaktaki tehlike”, “Cadı avı başladı”, “Darbenin Sırları”gibi manşetler dosyaya konulurken darbe girişiminden bir gün sonraki yani 16 Temmuz 2016 tarihli Cumhuriyet’in “Çözüm Demokrasi” manşeti itinayla gizlendi, dosyaya konulmadı.
İşkence haberi olmasın
Cumhuriyet’in dosyaya giren manşetlerinden biri de HRW’nin (İnsan Hakları İzleme Örgütü) raporundan haberleştirdiği “Korktum, işkenceye sessiz kaldım” manşeti oldu. OHAL dönemindeki işkence iddialarına yer veren raporun haberleştirilmesi dahi rahatsız etmişti.
Fuat Avni haberleri
15 Temmuz darbe girişiminden önce Twitter’da Fuat Avni hesabından yapılan paylaşımların haberleştirilmesi de suç olarak gösterildi. Oysa bu hesaptan yapılan paylaşımların FETÖ’nün devlet içindeki kadrolarından alınan bilgilerden oluşması neredeyse Türk basınının tamamında haber yapıldı. Nitekim bazı soruşturma ve operasyonları önceden bildiren bu hesabın takipçi sayısı da yüz binlerle ifade ediliyordu.
Hurşit Külter vakası
Gözaltında kaybedildiği iddia edilen DBP’li Hurşit Külter ile ilgili haberler, birçok basın yayın organının yanı sıra Cumhuriyet’te de yayımlandı. Çünkü insan hakları örgütleri, Cumartesi Anneleri’nin yanı sıra DBP ve HDP, Külter’in gözaltında kaybedilmeye çalışıldığına ilişkin açıklamalar yapıyorlardı. Cumhuriyet, Külter’in daha sonra Kuzey Irak’ta sağ ortaya çıkmasının ardından kamuoyunda başlayan tartışmayı da sayfalarına taşıdı. Savcılık buna rağmen Cumhuriyet’i suçlama yoluna gitti.
Yazı dizisinin birinci bölümü: Kumpas böyle başladı...
Yazı dizisinin ikinci bölümü: Erbabından FETÖ soruşturması
Yazı dizisinin üçüncü bölümü: Tatil şirketini arama suçu
Yazı dizisinin beşinci bölümü: MASAK’tan zorlama rapor: Mademki parke döşettin o halde FETÖ’cüsün
Yazı dizisinin altıncı bölümü: Kayyım reklam verdi, suç oldu
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!