Hepimiz Pekünlü’yüz

İşlediği bir suç bulunmayan ve suçlu da olmayan Pekünlü, şimdi infaz için zindana konulmakta ise de o, adımını yine aydınlık için atmaktadır. Yaşadıkları, aydınlığın cezalandırılması demek olduğu gibi, Cumhuriyetin laik hukuk devleti niteliklerinin, açık ve yakın bir tehlikeye maruz kalmasının da ötesinde, artık sözde kaldığının yeni bir örneğidir.

Hepimiz Pekünlü’yüz
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 27.11.2014 - 05:00

Laik hukuk sisteminde kamuda türban yasağı için özel bir düzenlemeye gerek bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi (AYM) ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) kararlarında, üniversitelerde türban serbestisi olamayacağı açıkça vurgulanmıştır. Dayanılan gerekçe, laik hukuk sisteminin varlığıdır.

AYM, siyasi partilerle ilgili tüm kararlarında, üniversitelerde türban serbestisine yönelik eylemlerin, anayasadaki laiklik ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştir. İHAM’da, bu kararları İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne (İHAS) ve Avrupa kamu düzenine uygun bulmuştur.

AYM, üniversitelerde türban serbestisi amacıyla yapılan bütün yasal düzenlemeleri, laik hukuk sisteminin esas olduğunun da vurgulandığı anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez nitelikteki maddelerine dayanıp iptal etmiştir. AYM, aynı amaç için bu sefer anayasada yapılan değişikliği de, anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez bu maddelerine aykırılık yarattığını, böyle bir konuda anayasanın değiştirilemeyeceğini belirtip yine iptal etmiştir. İHAM da, üniversitelerdeki türban yasağının, iç hukuktaki laik hukuk sisteminin gereği ve sonucu olduğunu da belirtip, inanç özgürlüğü içinde kalmadığını ifade etmiştir.

 

Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı

Bir AYM kararına dayanak olan anayasa hükmü yürürlükte olduğu sürece o karar AYM’nin kendisini de, yasama, yürütme ve diğer yargı organlarını da, gerçek ve tüzel kişileri de bağlayıcıdır.

Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümlerine yönelik AYM kararları ise, o anayasa hükümleri hiçbir biçimde değiştirilemeyeceğinden ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyeceğinden, bu kararlar AYM’yi de, yasama, yürütme ve yargı organlarını da, gerçek ve tüzel kişileri de, her durumda, her koşulda ve her zaman bağlayan, aksine hareket edilemeyecek kararlardır. İşte türban ile ilgili kararlar bu nitelikte olup serbest bırakılması için anayasa değişikliği bile yapılamayacak böyle bir konunun uygulama veya AYM kararı ile serbest bırakılması asla ve asla düşünülemez. Tabii bir hukuk devletinde!


Serbesti mi, yasaklama mı?

İç hukukta anayasada da ifadesini bulan evrensel anlayış uyarınca, bir hukuk devletinde hak ve özgürlükler alanında, açıkça sınırlama ve yasaklama öngörülmedikçe serbesti geçerlidir. Sınırlama ve yasaklama ise o hak ve özgürlüğün özüne dokunulmadan ve ancak yasayla, demokratik toplum gereklerine uygun ve ölçülü biçimde yapılabilir. Anayasamızda bu konuda laik Cumhuriyetin gereklerinin de gözetileceği ayrıca vurgulanmıştır.

Kural koymak, egemenlik ile ilgilidir. Düzenleme yapılırken gözetilecek olan da, dine uygunluk değil, laiklik üstünlüğüdür. Hukuk devletinin laik niteliği gereği, din ile ilgili konulara, ancak laiklikle çatışmadığı yani inanç özgürlüğü içinde kaldığı alanda geçerlilik tanınması; dinin, devlet işlerine ve egemenlik alanına sokulmaması gerekmektedir.

Anayasal sistem içinde laiklik vurgusunun yapılması yeterli olup, açık açık din ile ilgili hangi konuların laiklik içinde kalmadığının yani yasak olduğunun anayasa ve yasalarda sayılmasına gerek bulunmamaktadır. Çünkü hukuk devletinin karakteristik özelliği laikliktir. Laiklik uyarınca örneğin dinsel yönetimin, şeriatın kendiliğinden yasak olması karşısında, şeriat içinde kaldığı açıkça sayılan konuların ancak yasak olacağı gibi bir düşünce asla ileri sürülemez, zaten böyle bir listelemenin gerçekleştirilebilmesi de fiilen olanaklı değildir. Türban ile ilgili konu da bu bağlamdadır. Anayasada veya yasalarda dinsel simge diye listelenip veya böyle vurgulanıp yasaklanmadığından hareketle, serbest olduğu ileri sürülemez.

 

Ne değişti?

AYM ve İHAM, üniversitelerde türban konusunun inanç özgürlüğü dışında kalan ve laiklik ilkesiyle çatışan dinsel bir simge olduğunu ifade etmiştir. Bu kararlar sonrasında aksi bir uygulamaya geçerlilik tanımak demek, laik hukuk sisteminin kâğıt üzerinde bırakılması, dinin devlet işlerine müdahale etmesi, daha açık ifadeyle dinin egemen olması demektir. Uluslararası metinlerde, İHAM kararlarında ve anayasada hiçbir değişikliğin olmadığı bu konuda, ülkemizde AYM’nin ve yargı organlarının kararları nedense son üç yılda değişmiştir!

Ülkemiz yargı kararlarındaki, laikliğin kapsamında tartışma bulunmadığı ve laiklik uyarınca dinin de sadece inanç özgürlüğü alanı içinde korunduğu evrensel anlayışı yerini, laiklikle ilgili olsa bile din konusunda anayasa ve yasalarda açık açık ve somut biçimde yasaklanmayan her şeyin de inanç özgürlüğü serbest olduğu anlayışına terk etmiştir. Böylece laiklik kâğıt üzerinde kalmıştır, çünkü anayasada ve yasalarda doğal olarak sadece laiklik vurgusu ile yetinilmiştir. Açık, somut biçimde din ve inançla ilgili konularda yasak olan her şeyin sayılması yoluna hiçbir zaman gidilmemiştir.

Demokrasiler için siyasi partiler vazgeçilmez olup, AYM kararında laik Cumhuriyete aykırı ve demokrat olmadığı vurgulanan AKP, 12 Eylül seçim ve siyasi partiler hukukuna ve kurallarına dayanarak, yıllardır artık sadece adı laik ve demokratik olarak kalan sistemde iktidarını sürdürmektedir. Anayasanın değiştirilemez hükümlerine rağmen, laik olmayan böyle bir parti laik cumhuriyet hükümeti, yine demokrat olmayan bu parti demokratik cumhuriyet hükümeti görevini yürütünce, hükümetin anayasa ile çatışarak elde ettiği gücü karşısında da, ne yargı organlarında bağımsızlık, ne üniversitelerde özerklik kalmış, üniversiteler ve yargı organlarının uygulamaları da bütünüyle iktidar partisinin laikliğe ve demokrasiye aykırı anlayışına göre biçimlenmiş, sonuçta üstünlüğün hukuku yoluyla Cumhuriyetin laiklik ve hukuk devleti niteliklerinin mahkûm edildiği “Pekünlü davası” ortaya çıkmıştır.

 

Laiklik ve hukuku uygulamak artık suç mu?

Prof. Dr. Rennan Pekünlü, karanlığı reddeden bilim insanı sorumluluğu ile insan haklarına ilişkin evrensel hükümleri etkin kılmak için, AYM ve İHAM kararlarına uygun biçimde hareket edip türban konusunda tutanak tutunca, hapis cezasına mahkûm edilmiş, bu karar Yargıtay’ca onanmış, AYM’ye yapılan bireysel başvuru da sonuçsuz kalmıştır.

İşlediği bir suç bulunmayan ve suçlu da olmayan Pekünlü, şimdi infaz için zindana konulmakta ise de o, adımını yine aydınlık için atmaktadır. Yaşadıkları, aydınlığın cezalandırılması demek olduğu gibi, Cumhuriyetin laik hukuk devleti niteliklerinin, açık ve yakın bir tehlikeye maruz kalmasının da ötesinde, artık sözde kaldığının yeni bir örneğidir. Suçlu olanlar Pekünlü’yü bu duruma düşürenler olup bir hukuk devletinde elbette bu hesap hükümet, AYM, Yargıtay, diğer yargı mensupları dahil olmak üzere herkesten mutlaka sorulacaktır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler