Hüseyin Yurttaş'tan 'Karaço'
Hüseyin Yurttaş, yeni romanı "Karaço" ile bir dönemin tarihine ışık tutan ve yaşanmış olayları düşlerle harmanlayan özgün bir çalışma sergiliyor.
Bir dönem romanı
İzmir tarihini yakın plandan okuyanlar, karaçonun, çift atla sürülen bir araba olduğunu; son iki yüzyılda toplum yaşamında önemli roller üstlendiğini bilir. Kentin daracık sokaklarında, kasaba ve köy yollarında karaço sürer; yolcu ve yük taşırdı yöre insanları. Verimli Gediz Ovası’nda yetişen meyve ve sebzeler karaçolara yüklenip satılırdı. İzmir’in işgalinde yörede halk direnişi başladığında karaçolarla silah, mühimmat, gazete gibi pek çok malzeme taşındı. Atlar muharebelerde yer aldı.
İzmir Foça doğumlu Hüseyin Yurttaş, bu romanında karaçosu ile Kuvayı Milliye saflarına katılan, siperlerde cesurca direnen Fakı adlı kahramanın yaşadıkları üzerinden hem geçmişin iyi bilinmeyen bazı olaylarına ışık tutuyor hem de insan ruhunun gizemli ve karanlık labirentlerinde dolaştırıyor bizi. Roman, iki ayrı anlatı zamanı üzerinde ilerliyor. Günümüzde geçen bölümlerde yaşlı Fakı’nın ölümü sonrası cenazede buluşan iki yakınının birbirlerini yakından tanımaları, üçüncü kişi anlatımıyla aktarılıyor. Fakı’nın ölümünün hemen öncesinde ziyaretine gidip onunla röportaj yapan gazeteci Aydın’ın notlarından da Fakı’nın geçmiş yaşamının ayrıntılarını öğreniyoruz. Aydın’ın notları romanın günümüzdeki boyutunu ifade ediyor. Bu notlarda Aydın röportaj sonrasında bir roman yazacağını belirtiyor.
ÖÇ DUYGUSU
Karaço’nun geçmiş zamandaki bölümleri, gazeteci Aydın tarafından yazılan romanı oluşturuyor. Böylece iki anlatı zamanı birbirine koşut olarak sürerken Aydın’la Fakı arasındaki akrabalığın neden uzun yıllar saklı kaldığını da ilerleyen sayfalarda yavaş yavaş öğreniyoruz.
İzmir’in işgali öncesinde Foça köylerinde yaşanan acı olaylara tanık oluyor; bir çocuğun zihnine kazınan kanlı tabloların onun hayatını nasıl derinden etkilediğini; içinde nasıl bir kin ve intikam ateşi yaktığını görüyoruz. Kendi hâlinde yetim bir çocuk olan Fakı, dedesi ve ninesinin köyü basan eşkıyalarca öldürülmesi yüzünden büyük korku ve acı yaşıyor. Onu büyüten eniştesi ve halasını da kaybediyor ve giderek büyük bir yalnızlığa düşüyor. Yaşadıkları onu derinden sarsıyor ve içinde büyük bir travma yaratıyor. İnsan ruhundaki alacakaranlıkları gösteren yazar, Fakı’nın öç alma duygusunun temellerine iniyor.
Eniştesinden miras kalan karaçoya meyve sebze yükleyip satan genç Fakı, 1919 Mayısı’nda İzmir’in işgaline de tanık olur. İşgal yüzünden özgürlükler azalmış, yöre yabancı askerlerle dolmuştur. Yaşamını sürdürme olanağı kalmayınca Fakı’nın direniş güçlerine iki atı ve arabasıyla katılmasını, işgal kuvvetlerine on dört ay direnen Soma/Cinge cephesine karaçosuyla mühimmat taşımasını; ölüm yağdıran emperyalist uçakları, patlayan tüfekleri, mayınları, her iki taraftan ölenleri dehşet ve ibretle okuyor; o günlerden bugünlere nasıl geldiğimize dair bir kez daha derinden düşünüyoruz.
YÖRENİN KÜLTÜREL ZENGİNLİKLERİ
Hüseyin Yurttaş, tarihi dile getirirken tarafsız kalmaya epeyce dikkat ediyor; Türk ve Rum her iki taraftan iyi niyetli ve vicdanlı kişiler de olduğunu gösteriyor. Zor durumda kalan Türk komşularına her şeyi göze alarak yardım eden Rumlar da var bu romanda, işgal kuvvetleriyle işbirliği yapan Türkler de. Hüseyin Yurttaş, böylesi zor bir döneme, insani değerleri önceleyerek yaklaşıyor; sonuçta ötekileştirmeyen, inandırıcı bir yapıt kotarıyor.
Geçmiş zamanla şimdiki zamanın yan yana ilerlemesi romanın kurgusal yönünü sağlamlaştırıyor; bunun yanı sıra metin içi gerçekliğin oluşmasını ve sayfalarda bir roman estetiğinin şekillenmesini sağlıyor. Tarihî romanlarda, gerçek olaylarla düşsel olaylar, tarihsel öznelerle kurgusal kişiler bir arada olur çoğu kez. Tarihî romanın tarihî belgelerden hareket etmekle birlikte düşsel bir boyut taşıması, roman kişileri üzerinden yaşanan dönemi dillendirmesi onu bir edebiyat eserine dönüştürür. Hüseyin Yurttaş, Karaço’da kronolojik çizgisi olmayan, katmanlı bir yapı oluşturmuş ve farklı kişiler üzerinden, bir dönemin tarihini edebiyat içinde yeniden kurgulamış.
Semih Gümüş’ün belirttiği gibi “Tarih, roman sanatı için sonsuz ve ucu açık bir imgedir.” A. Maalouf da tarihî roman konusunda “TarihÎ roman bir dönemi olduğu gibi anlatmayı amaçlamaz, olaylar karakterler etrafında gelişir,” der. Yurttaş, adı karaçosu ile özdeşleşen, iç dünyası karmaşık, travmatik kahraman Fakı’nın yaşantılarını; çevresindeki kişileri, olayları, yerleri anlatarak bir dönemi yansıtıyor. tarihsel belgelere de yer vererek okurda gerçeklik duygusunu çoğaltmaya özen gösteriyor. Yöresel kültürü, yaşama tarzı ve gelenekleri; yöreye özgü dil varlıklarını, romana incelikle sindirdiği için Karaço, yörenin kültürel zenginliklerini yansıtan bir metin olarak da okunabilir.
CANLI TUTULAN MERAK...
Yazar, tarihsel olayları, cephedeki mücadeleleri, halkın acılarını canlı ve akıcı tablolar hâlinde resmediyor. Art arda süren savaşlar nedeniyle sadece kadınların kaldığı ıssız dağ köylerinin acılarına kahramanın gözlemleri yoluyla tanık ediyor bizleri. Bir filmin içindeymişiz gibi izliyoruz her şeyi. Romanın başındaki merak unsuru, romanın son sayfalarına kadar canlı tutuluyor. Böylece Karaço adıyla da tanınan Fakı’nın çevresinde dolaşan dedikoduların kaynağını bulmaya; bu karmaşık kahramanın kişiliğini çözmeye çalışıyoruz.
Atmosferi canlı betimlemelerle kuran yazar, dili akıcı, duru ve etkili biçimde kullanarak romanın ilgiyle okunmasını sağlıyor. Kurtuluş mücadelesi ve direnişin anlatıldığı sayfalarda ise destansı anlatımın gür sesi yükseliyor.
Hüseyin Yurttaş, Karaço’da yerel tarih içindeki halk direnişine yazınsal bir yaklaşımla odaklanırken; kahramanlarının ruhsal derinliklerinin anlatımlarıyla evrensel insan gerçeklerine ulaşıyor.
Karaço / Hüseyin Yurttaş / Tekin Yayınevi / 296 s.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Colani’nin arabası
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'