İkarus mu Sisifos mu?
Yargı oyununu gözler önüne sermek üzere Şık’ın avukatı Fikret İlkiz’in “Sisifos” efsanesine Mahkeme başkanı Dağ “İkarus”la yanıt verdi. Mahkeme Başkanı’nın unutmaması gereken bir şey vardı.
Silivri Cezaevi, Fethullahçı yargının iktidar ortaklığıyla açtığı davalar için inşa edilmişti. F tipi hücre cezaevleri içinde özel bir yeri var bu cezaevinin. Mezarı andıran binaları, cezaevinin ölüm ile hayat arasındaki gri bir bölge olduğunu bir kez daha yüzünüze vurur.
Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, KCK, ÇHD gibi ‘kumpas’ davalarının birçoğu Silivri Cezaevi’ndeki duruşma salonlarında görüldü. Fethullahçı örgüt ile iktidarın ortaklığı bozulsa da muhalifleri yargı yoluyla tasfiye yöntemi değişmedi. Hem bu ortaklığın hem de ortaklık bozulduktan sonra iktidarın güdümündeki yargının ortak hedefi olan Cumhuriyet gazetesinin duruşması da Silivri Cezaevi’nde görüldü.
Salondakilerin ve dışarda bekleyenlerin tek bir beklentisi vardı: Tahliye. Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık ve Emre İper, beyaz giyinmişlerdi. Saflığın rengi olan beyaz, duruşma salonundakilerce ayrıca umudun rengi olarak da algılandı. Bir önceki duruşmada hukuksuzluğu, keyfiliği tamamen ortaya çıkan davada tutuklu 5 Cumhuriyetçinin tahliyesi bekleniyor, isteniyor, umut ediliyordu. Mahkeme esas olarak tanıkların dinlenmediği gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermişti. Duruşmada 8 tanık dinlendi. Alev Coşkun, Rıza Zelyut ve Mehmet Faraç ise duruşmaya gelmemişti. Dinlenen tanıklar Cumhuriyet davasının siyasi bir dava olduğunu ve gazeteciliğin yargılanamayacağını, Cumhuriyet ile teröre yardım sözlerinin yan yana gelemeyeceğini söyledi. Mahkeme heyeti ve savcıdan tanıklara esaslı bir soru da gelmedi. Söyleyecek hiçbir söz kalmamıştı. Sanık savunmaları ve tanık anlatımları davanın çöktüğünü ayan beyan ortaya koymuştu. Artık beklenen adaletin özgürlük borcunu ödemesi, yargı eliyle yapılan işkenceye son vermesiydi.
‘Ahmet hapiste kalsın’
Ahmet Şık hakkında son dakikada mahkemeye “yeni belgeler” gönderildi. Duruşmadan 2 gün önce, cumartesi günü mahkemeye sunulan ve aynı anda sabah.com.tr’de haberi yaptırılan bu belgeler, Ahmet Şık’ın Karlov suikastından sonra attığı tweetlerden oluşuyordu. Karlov’u öldüren polis Mert Altıntaş’ın cihatçı kimliğine dikkat çekerek bir polisin cihat duyguları ile cinayet işlemesinin vehametine dikkat çeken Şık’ın bu tweet’leri savcıya göre “FETÖ’yü aklama” amacını taşıyordu.
FETÖ’nün kumpasıyla 2011’de tutuklandıktan sonra 2016 Aralık’ta bu defa iktidar yargısı tarafından “FETÖ’ propagandası’ iddiasıyla tutuklanan Ahmet Şık için yargı bir türlü karar veremiyor. Savcılık soruşturma aşamasında inandırıcı olamayacağı için FETÖ saçmalığından vazgeçmiş ve iddianamede DHKP-C ve PKK’ye yardım ettiği iddiasını yöneltmişti. Ama savunmasıyla iddianamedeki suçlamaları çökerten Şık’ı, kendi ifadesiyle “Ahmet’i hapiste tutma iradesini ve yargı tacizini” göstermek üzere uyduruk belgeler son dakika dosyaya konulmuştu. Üstelik, bu belgeler zaten dosyada vardı ve birçok tweet suç unsuru olarak görülmediği için iddianameye alınmamıştı.
Yargı, Ahmet’i içeride tutmak için FETÖ’ye yardım saçmalığına yeniden sarılmakta beis görmüyor. Çünkü isnat edilecek hiçbir bir suç olmadan dava açıldığı, gazetecilerin bütün delilleri çöken bir davada tutuklandıkları ortaya çıkmasına rağmen hiçbir şey değişmiyor. Duruşmada yapılan savunmalar artık sözün anlamsızlaştığı bir noktaya ulaştı. Öyle ki mahkeme heyeti sanıklara, tanıklara soracak soru bulamıyor.
İlkiz’in sözleri
Bütün bu yargı oyununu gözler önüne sermek üzere Ahmet Şık’ın avukatı Fikret İlkiz’in “Sisifos” efsanesini hatırlattı. Homeros’un ağzından “Sisifos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken; yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, kan ter içinde...” ifadelerini aktararak “Kayayı yeniden tepeye taşımak bir ceza değildir belki de, bir başkaldırıdır” dedi.
Mahkeme Başkanı Dağ ise İlkiz’in sözleri biter bitmez başka bir mitoloji kavramıyla “İkarus’u da unutmamak lazım” dedi.
İkarus, balmumundan kanatlarla Güneş’e doğru uçmaya çalışan ve bu yüzden giderek eriyen bir mitoloji kahramanı. Mahkeme Başkanı İkarus benzetmesi yaparak aslında ihsası reyde bulunuyordu. Bilmediği, güneşe doğru uçtukça kanatlarının eriyeceğini ve denize düşeceklerini bilerek uçan Ahmet’in ve bütün Cumhuriyetçilerin bundan hiç vazgeçmeyecekleriydi. Bir başka bilmediği ise tarihin ve mitolojinin her daim yeniden yazıldığıydı.
İkarus efsanesi Behçet Necatigil’in “Küçük Mitologya Sözlüğü”ndeki Daidalos maddesinde İkarus efsanesi şöyle anlatılıyor: “Atina zanaatkârlığının piri. Talos’u öldürüldüğü için, Girit’e Kral ‘Minos’a kaçtı. Girit’e güzel yapılar kurdu. Minotauros’un öldürülmesine yardım ettiğinden kral onu hapsetti. Daidolos, tüylerden, balmumundan kanatlar yaparak, oğul İkarus ile beraber uçtu, kaçtı. İkarus, güneşe çok yaklaştığı için balmumu eridi, kanatlar koptu. İkarus denize düştü. İkarus’un adı denizin de adı oldu (Ovidius, Metamorphoslar 8, 183 vd)”. |
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması