İki otobüs bileti vermişti
Demirel ile ilk karşılaşmamız UBA’da çalıştığım 1985 ya da 1986 yılındaydı.
Çocukluğumda ve öğrencilik yıllarımda sıkı CHP’li ailemde onunla ilgili hep olumsuz konuşmalar dinledim. Ne çok kızardı ona bizimkiler. Evdeki adı “Nurcu Sılo” idi. Kürsüde kendisine uzatılan bayrak ve Kur’an’ı öperek konuştuğu mitingler, Denizler’in idamı için gösterdiği çabalar, MC hükümetleri döneminde ona kitlesel kıyıma karşın “bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz” türünden sözleri nedeniyle bizimkilerin nefret ölçüsüne varan söylemleri bizi de etkilemişti. Yıllar geçti gazeteciliğe başladık. Ama o yıllarda Süleyman Demirel, devrik bir başbakan olarak siyasi yasaklıydı. Türk Haber Ajansı’nda ve UBA’da çalıştığım dönemlerde ise Zincirbozan’daydı.
Onunla ilk karşılaşmamız UBA’da çalıştığım 1985 ya da 1986 yılındaydı. Demirel Zincirbozan’dan dönmüş ve yaz ayı olması nedeniyle Tuzla’daki yazlık evine gelmişti. Tuzla’daki evini aradım. Kendimi tanıttım ve görüşmek istediğimi söyledim. Bir kahkaha attı, “İyi de hanım kızım benimle şu anda bir sürü ünlü gazeteci görüşmek istiyor” dedi. “Bugüne kadar hep ünlü gazetecilerle görüştünüz. Bir kere de genç bir gazetecinin karşısına oturun, bakalım o ne soracak. Ne olur görüşseniz” deyince bu kez o birkaç saniye durakladı ve “Ooo bu ne özgüven böyle. Peki senin de gönlünü yapalım” deyip telefonu kapattı.
İskeleye bırakıver
Ertesi gün aynı ajansta çalıştığım İlkin Aydın’ı da yanımda götürdüm. Kapıda yaşlı bir yardımcısı karşıladı bizi. Bizi eve değil bahçeye aldı. “Siz burda bekleyin konuklar gidince ben beyefendiye haber veririm” dedi. En nihayeti akşama doğru konukların hepsi gitti. Bu arada biz bahçede oturduğumuz yerden ayağa kalkınca Demirel şaşırdı. “Siz de kimsiniz” diye sordu. Birgün önceki konuşmamızı hatırlattım. “Haa sizin geldiğinizden haberim yoktu. Gelin bakalım” diye çağırdı. Oturduk. Ben hemen çantamdan hazırladığım soruların yazılı olduğu kağıdı çıkarıp uzattım. Güldü, “Yani pes etmek yok ha” dedi. 141-142 maddelerle ve Denizler’in idamıyla ilgili soruların üzerini kalemle çizdi. Diğer soruları cevaplandırmaya başladı. Fakat konuşması sık sık telefonlarla kesildiği için ancak üç soruyu yanıtlayabilmişti. “Gerisi yarın” dedi. Kapıya doğru bizi geçirirken “Arabanız var mı?” diye sordu. Arabamızın olmadığını söyleyince Demirel, “Süleyman!” diye bağırınca yardımcısı koşarak geldi. “Hanım kızları Kadıköy iskeleye kadar bırakıverin” dedi.
Bak kızım otobüs durağı
Ertesi gün tek başıma gittim Tuzla’ya. Yine üç soru ancak cevaplayabil. Yine “Arabanız var mı?” diye sordu yine “Maalesef” yanıtını aldı. Süleyman Efendiyi çağırdı ve bu kez “Hanım kızımızı Tuzla Köprüsü’ne bırak” diye talimat verdi. Demirel bu kez parkur indirimi yapmıştı.
Üçüncü gün gittiğimde ikimiz de sebat ederek söyleşiyi bitirdik. Bizi geçirirken klasik soruyu yineledi. Yanıt “cık” oldu tabii ki. Sonra kolumdan tutarak bahçenin tümsek bir yerine çıkardı ve sahildeki otobüs durağını eliyle gösterdi.
-Bak kızım şu beton zemini görüyor musun? İşte ordan Kadıköy’e saat başı otobüs kalkıyor. On dakikan var. Basketçi ayağıyla gidersen yetişirsin. Şu biletleri de al. Dikkat et tek bilet atma. O otobüslere çift bilet atman gerekiyor ona göre” diye sıkı sıkıya tembihledi.
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!