Kültür ve sanat büyük ödülü verildi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Kendi sanatı, sanatçısına sahip çıkmayan, çıkamayan bir toplumun istikbali karanlıktır'' dedi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ''2009 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü''nün Neyzen Niyazi Sayın ve Tanburi Necdet Yaşar'a verilmesi nedeniyle Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlenen törende konuşan Erdoğan, sanatçıları kutlayarak, ülkenin ve milletin onlara çok şey borçlu olduğunu söyledi.
Erdoğan, ''Hayatını musikiye vakfetmiş, tanbur ve neyi deyim yerindeyse aşk ile dile getirmiş böyle iki üstada sahip olmanın ülke ve millet olarak haklı gururu içindeyiz'' dedi.
Tanburun bu toprakların sesini en saf şekilde aksettiren ve bugün dahi tamamıyla bu topraklara ait bir musiki aleti olduğunu vurgulayan Erdoğan, Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde İstanbul'da 500 tanburinin bulunduğunu ifade ettiğini anlattı.
''Dikkat ediniz 17. yüzyılın İstanbul'unda 500 tanburi bulunuyor'' diyen Erdoğan, aynı şekilde neyin de ''gök kubbenin üzerinde adeta inlemiş, bu toprakları manevi hazzıyla kuşatmış bir musiki aleti'' olduğunu kaydetti.
Erdoğan, Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin eseri Mesnevi'nin ney üzerine beyitlerle başladığını ifade ederek, ''Dinle neyden neler hikaye eder/Ayrılıklardan nasıl şikayet eder/Kestiler bir kamıştan beni/Dinler ve ağlar, erler ve kadınlar beni/Hava değil ateştir ney sesi/Kim de ateş yok, ateş olsun hissesi'' dizelerini seslendirdi.
Ne tanburun ne de neyin sıradan bir musiki aleti asla olmadıklarını, hele hele sadece birer musiki aleti hiç olmadıklarını kaydeden Erdoğan, gerek bu enstrümanların gerekse benzeri bir çok enstrümanın klasik musikinin birer unsuru olmasının çok ötesinde, medeniyet ve kültürün de çok önemli unsurları hatta yapı taşları olduğuna dikkati çekti.
''Bakınız bizler musikiyi iki ses arasındaki manevi münasebet olarak tanımlayan bir medeniyetin mensuplarıyız'' diye konuşan Erdoğan, buradaki değerli üstatlar ve onların talebelerinden de bunun görüldüğünü söyledi.
Erdoğan, kendisinin üstatlarda başka özellikler de gördüğünü, hayat hikayelerine bakıldığında sadece enstrümanlarıyla yola çıkıp yürümediklerini dile getirerek, ''Onlarda ne ararsan var. Bir çok sanatı onlarda görüyorsunuz'' dedi.
Bu sanatçıların hat ve ebru sanatı ile tespih dizimi, oyma, ağaç ve mermer işlemesi ile de uğraştıklarını, bazısının Sadettin Kaynak gibi hafızı Kuran olduklarını anlatan Erdoğan, ''Tüm bunlarla gerçekten çok güçlü, çok farklı medeniyetin mensupları olarak zengin bir geçmişe sahibiz'' dedi.
Erdoğan, tanburu icra etmenin kültürü, adabı, ahlakı ve üslubuyla başlı başına bir yaşam tarzını benimsemek anlamına geldiğini ifade ederek, ney üflemenin de yetişme tarzıyla disipliniyle edebi terbiyesiyle başlı başına bir düstur olma vasfını taşıdığını söyledi.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bizim medeniyetimiz sevgi medeniyetidir. İşte buradan geliyor. Bizim medeniyetimizin temelinde her şeyden önce aşk vardır, aşk olduğu için meşk vardır. Özellikler buradan geliyor. Çok geniş bir coğrafyayı köprülerle kervansaraylarla imaretlerle camilerle süsleyen bu medeniyet aynı şekilde bu coğrafyanın gök kubbesini de eşsiz sedalarla benzersiz beste ve güftelerle süslemiştir. Yüzyıllar boyunca ayakta kalacak depreme, kara, fırtınaya, azgın sulara dayanacak mimari eserler yapmakla yetinmemişler, yüzyıllar boyunca bu kubbede baki kalacak eserleri de bize miras bırakmışlar. Yani, sultan-üş şuara (şairlerin sultanı) Baki diyor ya; 'Avazi bu aleme Davud gibi sal/Baki kalan şu kubbede hoş bir sada imiş'. Mesele bu. Onun için zenginiz, onun için güçlüyüz. İşte bu hoş sadaya sahip çıkmak, o mirasa sahip çıkmak ve gelecek nesillere bunu taşımak gerekir. Bizim asli vazifemiz arasında bunlar yer alıyor.''
Tarihte Fatih gibi, Kanuni gibi, Atatürk gibi devlet adamları, Sinan gibi mimarlar, Fuzuli gibi şairler, Mevlana ve Yunus gibi gönül insanları bulunduğunu anlatan Erdoğan, yine aynı şekilde Farabi gibi, Dede Efendi gibi, Itri gibi, Hacı Arif Bey gibi, Yesari Asım, Münir Nurettin Selçuk gibi bestekarlar bulunduğunu ifade etti.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Dünya üzerinde hiçbir devletin, hiçbir milletin şahit olmayacağı büyük bir zenginliğe sahibiz. Ama idrakinde olunmadan o zenginlik hiç işe yaramıyor. Kendi sanatı, sanatçısına sahip çıkmayan, çıkamayan bir toplumun istikbali karanlıktır. Kendi değerlerine, kendi musikisine yabancılaşan bir toplum, tarihinden uzaklaşan bir toplum, geleceği de kurgulayamaz. Her şeyin çok hızlı tüketildiği bir zamanda yaşıyoruz. Küreselleşmeyle birlikte kültürel bir yozlaşmanın da tüm dünyayı etkisi altına aldığı bir dönemden geçiyoruz. Avrupa'nın, Amerika'nın müzik listelerini ezbere sayan ama kendi tarihinden 3 bestekarın ismini sayamayan bir gençliğin durumu bana göre, bizler için sorumluluğun en önemli başlıklarından bir tanesidir.''
Üniversiteler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri eliyle çok güzel çalışmalar yapıldığını, umut verici gelişmeler olduğunu belirten Erdoğan, klasik sanat ve musiki noktasında gençler arasında ilginin her geçen gün arttığının müşahade edildiğini söyledi.
Erdoğan, ''Elbette yeterli değil, süratle mesafe almamız ve bu hususu bir cazibe alanı haline getirmemiz gerekiyor. Umutsuz değiliz. Her dönemde asli değerlerimize, mirasımıza sahip çıkan, onu yaşatmak, gelecek nesillere aktarmak için ömrünü vakfeden insanlar çıkıyor'' dedi.
Kültürün bir çok tanımı olduğunu ifade eden Erdoğan, kültürü, ''ecdattan devralınan mirasın tümü'' olarak tanımladı. Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Necdet Yaşar üstadımız Aşık Veysel'i dinleyerek çıktığı yolculuğu 'Uzun ince bir yoldayım/Gidiyorum gündüz gece' diyerek bugünlere taşıdı. Aynen ben de siyaset anlayışımızı, arkadaşlarımla beraber 'Uzun ince bir yoldayız/gidiyoruz gündüz gece' diyerek bu yola çıktık. Niyazi Sayın ve onların ibret dolu, tecrübe dolu yolculuklarının talebeleri üzerinde olduğu kadar diğer gençler üzerinde de etkili olduğuna ve olacağına yürekten inanıyorum. Sayın ve Yaşar, ülkemizin, milletimizin gururu oldular. Musikimizi taçlandırdılar, dünya genelinde en iyi şekilde tanıttılar. Asli değerlerimizi, zenginliğimizi geleceğe taşımak için büyük gayret sarf ettiler. İnanıyorum ki bu ülke için gösterdiğiniz üstün gayretler, ortaya koyduğunuz eserler milletimiz tarafından daima hayırla yad edilecek ve hatırlanacaktır. Sizlere bir kez daha şahsım, milletim ve ülkem adına şükranlarımı sunuyorum. 2009 yılı Kültür Sanat Büyük Ödülü'nün son derece isabetli adreslere gitmiş olmasından duyduğum memnuniyeti ifade ediyor, sizleri tebrik ediyorum.''
Murat Salim Tokaç yönetimindeki İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu'nun, aralarında ödül alan sanatçıların eserlerinin de bulunduğu şarkılar seslendirdiği törende, Fahri Tanır tarafından hazırlanan ve Neyzen Niyazi Sayın ile Tamburi Necdet Yaşar'ı anlatan ''Bir Yaşam Öyküsü'' adlı film sunuldu.
Törende konuşan Günay, ödülün, bakanlığın, çeyrek yüzyılı aşkın süredir sürdürmeye çalıştığı bir geleneğin yeni bir adımı olduğunu söyledi.
Günay, 1979'dan bu yana bakanlığın kültür ve sanat yaşamına büyük katkılar yapan, duygu ve düşünce dünyasının zenginleşmesine katkı sağlayan kişi ve kurumlara bir şükran ifadesi olarak tören düzenlediğini ve şükran belgesi takdim ettiğini belirterek, önceki yıllarda ödülün Alaaddin Yavaşça, Çetin Altan ve Metin Sözen'e verildiğini anımsattı.
Bir toprağın vatan olması için sınırlarının savunma güçleri tarafından korunması ve sınırlarının kanla çizilmesinin yetmediğini kaydeden Günay, ''Bir toprağın gerçekten vatan olarak hissedilmesi için derinliğindeki zenginliğin geçmişten geleceğe taşınması gerekir'' dedi.
Bunu, kültür ve sanat insanlarının yaptığını kaydeden Günay, şöyle devam etti:
''Mimari, musiki ve edebiyat alanında bu toprakların derinliğindeki zenginliği alıp geleceğe taşıyanlara millet olarak çok şey borçluyuz. Bunun için Mimar Sinan'ı, Fuzuli'yi, Namık Kemal'i, Nazım Hikmet'i, Yahya Kemal'i, Necip Fazıl'ı, Mehmet Akif'i ve daha birçok ismi minnetle, rahmetle anmamız ve milletimizin büyük kahramanları olarak karşılamamız gerekiyor.''
Ödüller takdim edildi
Törenin sonunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''2009 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü''nü Neyzen Niyazi Sayın ve Tamburi Necdet Yaşar'a takdim etti.
Tamburi Necdet Yaşar ödülünü aldıktan sonra duygularını şöyle ifade etti:
''Bizleri onurlandırdınız. Arkadaşım Niyazi Sayın ile sanat hayatımız boyunca hocalarımızın disiplinine son derece riayet ettiğimizi rahatlıkla söyleyebilirim. Prensiplerimize aykırı düşen dünyevi menfaatleri, dayanılmaz teklifleri ayağımızla itelediğimize inanabilirsiniz. Biz sadece 'sanat, onun disiplini ve onuru' dedik. Bu sözleri içimizden gelen gençlere güzel bir örnek teşkil edeceğini düşündüğüm için ifade ediyorum. Çok teşekkür ediyorum. Bir atasözü vardır, 'insan ektiğini biçer' diye. Biz de ektiğimizi biçiyoruz. Eğer bu şekilde hareket etmeseydik, bu kadar sevgi ve takdiri kazanamazdık. Genç kuşaklara güzel bir örnek teşkil edeceğimize inanıyorum.''
Neyzen Niyazi Sayın da Allah'ın verdiği himmetle ellerinden geleni yaptıklarını ifade ederek, ''Ney, tambur aynı şeydir, aslında onlar insandır. Biz kendi kasamızı açmaya çalışıp da bu vatana faydalı olmaya çalıştık, biz elimizden geleni yaptık'' diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de mesaj gönderdiği törene, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Kültür ve Turizm İl Müdürü Ahmet Emre Bilgili, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Şekip Avdagiç, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, bazı milletvekilleri ile davetliler katıldı.
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği