Kürtaj ve Diyanet İşleri Başkanlığı

Kürtaj ve Diyanet İşleri Başkanlığı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 19.06.2012 - 06:09

Kuşkusuz, demokratik ve laik her ülkede hukuki düzenlemeler dini inançlar dışında yapılmak zorundadır. Dinin, o dinin mensuplarına inanca uygun yol gösterme görevi olsa da yaşamı hukuksal düzenleme hakkı yoktur.

Aniden gündeme sokulup, giderek “Uludere”ye ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB) ve laiklik ilkesine ulaşan kürtaj sorunu çok boyutlu bir konudur. Gündem değiştirmede mahir ve başarısı tartışmasız olan siyasi iktidar, öncelikle Uludere faciasını unutturma yanında, dindar kesimi tatmin etme ve DİB’i fetva makamına çıkarma ile birlikte laiklik ilkesinde yeni, onarılmaz bir yara daha açmayı hedeflemiş görünmektedir.

Kürtaj sorununun hukuksal boyutu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (İHAS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İHAM) kararlarında yer almaktadır. İHAS’ın 2’nci maddesinde düzenlenen “yaşam hakkı” cenin ile ilişkilendirilmekte, 8’nci maddesinde yer alan “özel hayat hakkı” ise hamile kadın veya baba adayını ilgilendirmektedir. Kürtaj işlemi ise kesin yasaktan başlayan ve tam serbest bırakılmasına kadar çeşitlilik gösteren bir çizgide uygulanmaktadır.

Kadının hayatını kurtarmak, fiziki veya ruhi sağlığını korumak amacı dışında, tecavüz veya ensest ilişkilerde, ceninin eksik veya kusurlu olması halinde, ekonomik veya sosyal sebeplerle ve nihayet hamilenin isteği üzerine çeşitli ülkelerde yasaklanmış veya tamamen serbest bırakılmıştır.

Sayılan seçeneklerin tamamını Avrupa’da yasaklayan iki ülke Malta ve Vatikan’dır. İstek üzerine kürtajı yasaklayan ülkeler, iki ülkenin yanında Polonya, Finlandiya, İzlanda, İrlanda, İngiltere, Andora, Portekiz, San Marino, İspanya, Lichtenstein, Lüksemburg, Monaco ve İsviçre’dir. Kalan diğer tüm Avrupa ülkelerinde ise serbesttir.

İHAM çeşitliliği gözeterek Vo/Fransa davasında, 08.07.2004 tarihinde Büyük Daire Kararı olarak, İHAS’ın ceninin yaşam hakkının korunmasını öngörmediğini, Avrupa’da bilimsel ve hukuki olarak yaşamın başlangıcı konusunda görüş birliği bulunmadığını, bu nedenle, devletlerin konuyu düzenlemekte geniş takdir yetkisine sahip olduklarını belirtmiştir.

Son olarak, İHAM’ın R.R/Polonya davasının 26.05.2011 tarihli daire kararında da devletlerin, kürtajın yapılabileceği halleri düzenleme konusunda geniş takdir yetkisine sahip olduğu, uygulamanın açıklık taşıması gerektiği, özellikle fiziki ve ruhi sağlık sebepleri yanında, mutluluğa dayalı kürtajın yasaklanmasının özel hayat hakkına müdahale oluşturduğu belirtilmiş, bu nedenle yasaklanma halinde dahi, hamile kadının görüşlerinin bir merci tarafından dinlenip incelenmesi ve verilecek kararın gerekçeli olması gerektiği vurgulanmıştır.

Hukuki düzenlemeler

Kuşkusuz, demokratik ve laik her ülkede hukuki düzenlemeler dini inançlar dışında yapılmak zorundadır. Dinin, o dinin mensuplarına inanca uygun yol gösterme görevi olsa da yaşamı hukuksal düzenleme hakkı yoktur. Devlet halkına sağlık, huzur, mutluluk ve refah sağlamakla yükümlüdür. Açıklanan nedenlerle özel hayata yapılmak istenen müdahaleyi karşılamak siyasi bir mücadeleyi gerektirecektir.

DİB, 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı yasa ile kuruldu. Yasanın 1. maddesi ile İslam dininin inanç ve ibadet ile ilgili bütün hükümleri ve dini kuruluşların idaresi Başkanlığın ilgi ve yetkisine bırakıldı. DİB, 1961 ve 1982 anayasalarında, bir anayasal kurum haline getirildi ve devlet, din işlerini bu devlet dairesi ile yürütme görevini pekiştirdi. 1982 Anayasası’nın 136’ncı maddesi uyarınca DİB, görevini laiklik ilkesi doğrultusunda ve siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak yerine getirme zorundadır. DİB’in varlığı, hem de görevinin sınırları, tarihin ve ülke koşullarının doğal sonucudur.

Laikliğin tanımı

Laikliğin tanımı, anayasanın başlangıç bölümünün 5’inci parag-rafında ve 24/son maddesinde yer almaktadır. Amacı, devletin hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırmayı ve dinin siyasete alet edilmesini önlemektir. DİB’in çalışma biçim ve sınırı, açıklanan tanımlar ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle hiçbir Diyanet İşleri başkanı, kendisinde şeyhülislam yetkisinin var olduğu vehmine kapılamaz ve fetva niteliğinde algılamaya yol açabilecek açıklamalarda bulunamaz.

Hele siyasi iktidarın kürtaj ile Uludere arasında bağlantı kurmasından sonra, iktidarı destekler nitelikte “haram-cinayet” benzerliği kurarak, beyanat hiç veremez. Sayın Başkan, Diyanet’in 1983’teki açıklamasıyla düştüğü çelişkiyi ve nedenini mutlaka açıklamak zorundadır.

Sonuç

Siyasi iktidarın, 24.11.2003 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği”nde yapılan değişiklikle başlayan çalışmaları, anayasanın 136’ncı maddesinde yer alan DİB’in “laiklik ilkesi doğrultusunda” ibarelerinin çıkarılması istemine ulaştı. Türkiye Cumhuriyeti devleti laiktir. DİB, bir devlet dairesi olarak elbette “laiklik doğrultusunda” görev yapacaktır. Alınan asıl hedef anayasanın 24/son maddesidir. Sıra geldiğinde içi boşaltılmış, yozlaştırılmış, sulandırılmış “laiklik” ilkesinin, bu haliyle kalmasında sakınca görülmeyecek ve olgun hale getirilmiş DİB ile ayrı ayrı veya ortak, el ve gönül birliğiyle amaçlanan hedefe ulaşılmak istenecektir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon