Menfur 8 Adam...
Tarantino’nun yeni filmi birbirinden tehlikeli 8 kişinin, bembeyaz doğanın da parçası olduğu tuhaf yolculuklarını anlatıyor.
19. yüzyılın ikinci yarısında Amerika’da Kuzey’le Güney arasındaki iç savaşın sona ermesinden sonra kara kışın tüm Wyoming’i esir aldığı bir zamanda geçiyor, Quentin Tarantino’nun bugün gösterime giren son (sekizinci, aslında sekiz buçukuncu) filmi “The Hateful Eight”. ‘Nefretle dolu 8 kişi’ anlamına gelen, adıyla uzaktan uzağa Fellini’nin “Otto e Mezzo-8.5’” başyapıtını da çağrıştıran “The Hateful Eight”in, perdedeki dondurucu soğukları koltuğundaki seyirciye de hissettiren kara kış manzaralarının her yeri beyaza bürüdüğü açılış sahnesinde 6 atın çektiği bir posta arabası, devrilecekmişçesine sağa sola meyledip karları savura savura ilerliyor, ‘Red Rock’a Son Araba’ başlıklı Bölüm 1’de, bütün doğaya duru, sakin bir görünüm veren bu sert kış koşullarında seyreden arabadakileri tanıyoruz: Yasadışı bir çetenin gözükara elemanı olan kadın katil Daisy’yi (Jennifer Jason Leigh, ürkütücü bir acuze gibi) Red Rock Hapishanesi’nde asmaya götüren deneyimli cellat John (çocukluğundan beri kamera karşısında bir hayat geçirmiş, yılların Kurt Russell’ı posbıyıklarıyla değişik bir tip yaratmış), savaş sonrasında ödül (kelle) avcılığını seçmiş, teslim edince parasını alacağı 3 ceseti taşıyan, köleliğe son vermiş başkan Lincoln’ün ona yazdığı mektubu göğüs cebinde iftiharla taşıyan karaderili binbaşı Marquis (yönetmenin demirbaş oyuncularından Samuel L. Jackson).
Ekip yolunu kaybediyor
Sonra Red Rock kasabasının yeni şerifi olduğunu iddia eden güneyli haydut Mannix de (Walton Goggins) dahil oluyor arabaya, Bölüm 2: ‘Şerefsiz Herif’de. Derken artan kartipide yolunu kaybeden ekip, her zamanki alışılmış konaklama yerinde gecelemeye karar veriyor ‘Minnie’nin Dükkânı’ adlı Bölüm 3’te. Güya annesini ziyarete gitmiş, mekânın sahibesi Minnie’nin yerine karanlık bir Meksikalının baktığı dükkana sığınmış, fırtına kaçkını 4 tekinsiz tip daha var: İngiliz Osvaldo (yönetmenin eski gözde oyuncularından Tim Roth), Joe (yine eski gözdelerden Michael Madsen), savaş artığı, azıcık sıyırmış, eski bir güneyli general Sandy (yine eski tüfeklerden Bruce Dern), Jody (Channing Tatum).
Cilalı bir özet
Bembeyaz doğanın da gitgide bir parçası olduğu bir tuhaf yolculuk ekseninde gelişerek birbirinden tehlikeli 8 kişiyi Minnie’nin hanında bir araya getiren ve şiddet-vahşet dolu, sürprizler de içeren onca kanlı kavga-dövüş- vuruşma sahnesinden sonra herkesin herkesi temizlediği bir finale bağlanan, süresi yaklaşık 3 saate (170 dakikaya) yayılmış, hikâyesini bölüm bölüm anlatan bu karlı-kışlı upuzun western, sonuçta bütün Tarantino sinemasının harmanlanmış, cilalı bir özeti izlenimi vererek uğurluyor meraklısını salondan. Senaryosunu western türündeki bazı TV dizilerinden esinlenerek yazıp yönettiği bu son filmiyle, bir anlamda kendi filmlerini çok parçalı, postmodern, yeni ama bildik bir yapıda tekrarlamaktan öteye geçemediği söylenebilecek Tarantino’nun yine beğendiği filmlere göndermeler, B-tipi ucuz roman’ımsı filmlere hayranlık, diyalog yazma becerisi, karakter oluşturmada yer yer absürdleşme, geriye dönüş merakı ve şiddet-vahşet tutkunluğu vb. gibi malum tüm özellikleri de yineleniyor. Kısacası “Hateful’la hazret bu kez adeta kendi filmlerine saygı duruşuna geçmiş gibi geldi bize.
İkinci yarı sürükleyici
Daha önce de birlikte çalıştığı, ışık kullanımını kadrajları kadar çok önemseyen, yılların kameramanı Robert Richardson’ın Panavision 70 mm formatında çektiği nefis görüntüleriyle 1960-70’lerin spagetti western’lerinin usta bestecisi ve Sergio Leone’nin kankası olarak tanıdığımız Ennio Morricone’nin, kuşkusuz western atmosferini tamamlayan nostaljik müzikleri eşliğinde seyrettiğimiz “Hateful”, genelde araba içi dışında, açık havadaki dış çekimlerden ibaret ilkyarısının ardından gerilimin tırmanıp herkesin birbirinden kuşkulandığı ve oldukça kanlı biçimde hesaplaşılan o Minnie’nin yerindeki iç mekân çekimleriyle devam edip sonuçlanan, ilkyarısına göre daha sürükleyici geçen ikinci yarısıyla farklı türleri harmanlıyor.
İngiltere’de yasak
Gözalıcı oyuncu kadrosu, sıra dışı soundtrack’i ve görselliğiyle ilginç, ancak epeyce uzun tutulmuş bir western kolajı niteliğinde, beklentileri karşıladığı da söylenebilecek bir seyir vaat ediyor meraklısına. Muhtemelen önümüzdeki Oscar ödüllerinden nasipleneceğe benzer bu “Hateful” hakkındaki yazımızı tam bitirirken filmin teknik bir dağıtım anlaşmazlığından ötürü İngiltere’de bir kısım sinemada yasaklandığı haberi geldi. Bence en iyi işlerinden “Inglorious Bastards-Soysuzlar Çetesi” ya da bir önceki “Django Unchained- Zincirsiz” kadar başarılı değilse de bu “Hateful”un öncelikle western tiryakisi seyirciyi mest edeceği kesin. Vaktiyle “Benim filmlerim, seyrettiklerimden esinlenerek arakladıklarımın damıtılmış halleridir!” gibi gerçekçi açıklamalar da yapmış Tarantino’nun hayranları kesinlikle kaçırmamalı.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'