Milliyetçilik Nereye-1: Vazgeçilemez ama bıçak sırtı bir kavram: Milliyetçilik
2004 yılıydı... Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç o günlerde Türk-Alman Dostluk Federasyonu başkanıydı. Bihlun Tamaylıgil, Tufan Türenç, Baki Özilhan ve beni bir konferans için Münih’e davet etmişti. Bir günü Dachau Toplama Kampı Müzesi’ne ayırdık. İkinci Dünya Savaşı sırasında 45 bin kişiye mezar olan kampta insan yakma fırınları dahil her şey korunmuş. Ziyaretimiz sırasında öğrencileri de gördük. Kalabalık bir öğrenci topluluğu olabildiğince düzenli sıralarla öğretmenler eşliğine müzeyi geziyordu. Biz Nazi Almanyası’nın vahşetini izlerken ürperiyorduk. Öğretmen öğrencilere müzeyi nasıl anlatıyordu?
Ali Kılıç’tan bir süre okul grubuna eşlik edip dinlemesini rica ettik. Kılıç dönüşte öğretmenin anlattıklarını şöyle özetledi:
“Çocuklar milliyetçilik temelde ikiye ayrılır; pozitif ve negatif. Burada negatif olanını görüyorsunuz. Pozitif milliyetçilik ise ülkenin kalkınmasını, gelişmesini istemektir. Bunu başkasına zarar vermeden yapmak gerekir... Biz Almanya’yı 1950’lerden sonra yeniden inşa ederek gerçek milliyetçiliği gösterdik...”
“Alman ırkı en üstün ırk” çılgınlığıyla yola çıkan Hitler’in siyasal yaşamı bugün de insanlık için en önemli derslerden biri.
Milliyetçiliğin ırkçılığa evrilmesiyle yurtseverliği güçlendirmesi arasındaki çizgi elbette kalın ama bu güçlü kavramın her iki yöne de zemin oluşturduğu gerçek.
1789 Fransız İhtilali’nden sonra yükselen milliyetçilik 250 yıldır dünyanın şekillenmesinde en önemli kavramlardan biri oldu. Milliyetçilik, imparatorluklar batırdı, yeni devletlerin tarih sahnesine çıkmasının yolunu açtı, toplumbilime ciltler kattı.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan 20’yi aşkın devletin çıkması sürecinde, imparatorluğun sahipleri kendilerine sordu:
- Peki, biz kimiz, bundan sonra nasıl devam edeceğiz?
Prof. Dr. Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma adlı ansiklopedik eserinde İstanbul’daki Osmanlı çevresi için şöyle diyordu: “Kendilerinin Türklükleri, yabancıların onlara “Türk” demesinden ileri geliyordu...”
Bu ortamda yükselen çıkış yolu arayışı üç damarı güçlendirdi:
Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük...
Rusya’da okumuş-yazmış Yusuf Akçura’larla Diyarbakır-İstanbul hattından yetişmiş Ziya Gökalp’lerin kalemleri Türkçülük akımını “Türk birliği” hedefi uyandıracak kadar etkiledi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın ardından kuruluş mücadelesinde inşa ettiği ulus devletin öznesi 1924 Anayasası’nın 88. maddesinde yer alıyordu: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla Türk denir.”
Uğur Mumcu’nun “40’ların Cadı Kazanı” kitabında Atatürk’ün ölümünden sonra farklı bir şekilde yükselen Türk milliyetçiğinin serüveni şu eksende irdeleniyordu: Sabahattin Ali-Nihal Atsız davası!
Partili milliyetçilik
Bu sürecin devamı milliyetçiliğin partileşmesini getirdi.
1970’lerde ise milliyetçilik bir “cephe”nin adı oldu ve AP-MHP-MSP ile Milliyetçi Cephe hükümetleri kuruldu. 5 bin gencin kıyıldığı 12 Eylül 1980 öncesinde milliyetçilikle ümmetçilik “Türk-İslam sentezi” olarak öne çıktı. 12 Eylül rejimi bu tanımın da bekçiliğini üstlendi.
Bu süreçte CHP’nin 6 okundaki “milliyetçilik” bir yanıyla “Atatürk milliyetçiliği” bir başka yanıyla “yurtseverlik” olarak vitrine konuldu.
Siyasetin başlıca konusu
Milliyetçilik dün olduğu gibi bugün de siyasetin ve siyaset biliminin başlıca konusu. Küreselleşmenin yükselmesi, bölge işbirliklerinin güçlenmesiyle ikincil duruma düşeceğini iddia edenler oldu ama koronavirüs salgınında Avrupa ülkelerinin “birlik ilkelerini” bir kenara itip “önce benim vatandaşım” demesi dikkat çekiciydi.
Türkiye kendi içindeki milliyetçilik tartışmalarının yanı sıra Orta Asya’da 1990’dan itibaren doğan Türk cumhuriyetleriyle yeni pencereler açtı. Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbek’in ODTÜ mezunu olması ilişkilerin pozitif sonuçlarından biri. Saparbek, Türk dünyasını Cumhuriyet için yazdı.
Bugün Türkiye’de iktidarı milliyetçi bir partiyle siyasal İslamcı bir partinin paylaşması yukarıda özetlediğimiz tartışmaları yeniden gündeme getirdi.
Bu yazı dizisinde çok geniş kavram olan milliyetçiliğin Türkiye’deki tarihsel gelişim içindeki yerini, bugün geldiği noktayı, konuya kafa yoran kişilerin penceresinden aktarmaya çalışacağız. Arkadaşlarımız Ankara’dan Selda Güneysu, İstanbul’dan Leyla Kılıç’la birlikte hazırladığımız dizi katkı koymak isteyenlere de açıktır.
TÜRKOLOG PROF. DR. AHMET BİCAN ERCİLASUN:
SİYASAL TABANI GENİŞ, ENTELEKTÜEL BİRİKİMİ ZAYIF
Türk Dil Kurumu’nun eski başkanı, Türkolog Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’la Ankara Çayyolu’nda zaman zaman uğradığı bir kitabevinin yanında söyleştik.
Sayın Ercilasun, geçen günlerde Yeniçağ’daki yazınızda Türk milliyetçiliğinin ihmal ettiği konuları yazdınız. Sizin gözünüzle bunlar neler?
Türk milliyetçiliği üç ayak üzerinde kuruldu. Türklük, İslamlık, Çağdaşlaşma... Böyle başladı, ilerici bir hareket olarak başladı... Kendi dönemlerinin bütün aydınlarını toparlayabilecek kadar güçlüydü, çekiciydi. Halide Edib, Yakup Kadri, hepsi Ziya Gökalp’in etrafındaydı, Türk Ocağı müdavimleriydi. Türklük, Müslümanlık zaten var, asıl hedef çağdaşlıktı... Gökalp, Yusuf Akçura, aynı zamanda Türk birliği hedefine sahipti. Buna gitmek için güçlenmek gerekiyordu. Güçlenmek için de çağdaş olmak gerekiyordu. Atatürk’ün yönetimde olduğumuz dönemlerde kesinlikle devletin temel felsefesi milliyetçilikti. Altı okun diğer bütün okları milliyetçilik içindi. Onun zamanında da çağdaşlaşma devam etti. İnönü zamanında Türklük geri plana atıldı... Çağdaşlaşma devam etti. Bu Türk milliyetçilerini Türklüğü ve manevi değerleri savunmaya itti. Bu defa Türk milliyetçileri çağdaşlaşmayı unutur gibi oldu. Bayağı da unuttular...
Sizin gözünüzde Türk milliyetçiliğini temsil eden siyasi parti ya da akım var mı?
Akım var ama parçalanmış durumda... Türk milliyetçilerinin bir kısmı, ülkücü hareket diyorlar, dışında da var... Bir kısmı çağdaşlaşmayı ihmal ettik dedi. Onlar daha çok İYİ Parti’de veya partide değil... Hâlâ farkına varmayanlar, yerli milli diye dolaşanlar çağdaşlaşmayı ihmal ettiğinin farkında olmayanlar. Onlar kendileriyle çok benzerliğimiz olmayan siyasal İslamcılarla birlikte. Milliyetçiler siyasal İslamcı değildir...
Siyasal İslam ne durumda?
Bugün iktidarda... Cumhuriyet, tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. Siyasal İslam’ın, cepheler oluştuğu dönemlerde zaman zaman Türk milliyetçiliği ile bir araya geldiği oldu. Siyasal İslamı tanırız... Bunlar TC’de yüzde 5-10’luk kitleye sahipken yarısını kapsama alanına alacak bir güce ulaştılar. Türkiye’yi çağdaşlaşma yönünde giderken Ortadoğu ülkesi haline getirdiler. İhvancılık siyasal İslamın Mısır’da kurulmuş örgütü... Biz daha Sovyetler dağılmadan Azerbaycan’daki bir milliyetçiliği, Tataristan’daki milliyetçiliği tanırdık. 20 yaşından beri birbirimizi biliriz. Bunlar da 15-20 yaşından beri Mısır’daki İhvancıyı, Suriye’deki İhvancıyı biliyorlar. Kardeş gibiler. Onun için Mısır’da iktidara gelince yüklendiler, Suriye’ye, Libya’ya girişimizin sebebi bu...
AKP iktidarını ayakta tutan güç MHP. Bu yanıyla MHP’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?
MHP Türk-İslam dediği andan itibaren biraz kaydı. Bizim fikrimizin adı Türk ülküsü, Türk milliyetçiliği... Belki “iktidarı PKK ile mücadele eder noktaya getirdik” diyorlar. Ama, oyları gittiği için AKP bu yolda. Bence hâlâ AKP’nin samimi fikri açılım politikası.
Amaçları din devleti
FETÖ, Türk milliyetçilerini etkiledi mi?
Hayır... Belki yüzde 5-10’unu etkilemiştir. Orta Asya’da okullar dolayısıyla. O arkadaşlara hep itiraz ettim. Tayyip Erdoğan, ‘Aynı menzilde olduğumuz’ dedi. O sözü ilk defa ben çıkardım. Aynı menzil dini kurallara dayalı devlet kurma... Bunun için Batı ülkelerinin şemsiyesine razılar... FETÖ de razı... Ne kadar ileri gitti, gördük ABD ile beraber...
Şemsiye derken manda mı?
Evet evet, her türlü şeye razılar. Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şeyine diyen iktidarın mensuplarından biriydi... Avrupa Birliği’ne girmeyi de bunun için istiyorlar. Yani menzilleri bu. Türkiye’de dini kurallarla yönetilmesini istiyorlar. İktidar hedefe gitme yolundan hiç vazgeçmiyor. İki adım ileri, şartlara göre bir adım geri, ama hep oraya doğru.
Ortak hedefler anlamında Türk dünyasının lideri kim?
Bizimki olamaz. O kavrama sahip değil. Ülke sorarsanız Türkiye... Lider ülke... Toparlayıcı güç Nazarbayev.
Milliyetçiliğin entelektüel birikimi ne durumda?
Zayıf... Milliyetçilerin en büyük sıkıntılarından biri de entelektüel birikimlerinin zayıf olmasıdır. Bayağı zayıftır. Ciddi şekilde. Daha açık ifade etmek gerekirse milliyetçiliğin siyasal tabanı geniş, entelektüel birikimi zayıftır.
Bugün Türk milliyetçiliğinin genel görünümü nasıl?
Milliyetçilik siyasal olarak güçlü, yüzde 20-25’lerde, fakat entelektüel olarak son derece zayıf... Tam tersine Marksist sol entelektüel olarak çok güçlü, siyasal olarak bugün çok zayıf. Mensubiyet şuuru istiyoruz; kendisini Türk milletine mensup hissetme... Bu kan bağı, din bağı olabilir, tarih bağı olabilir... Kişi ben bu millete mensubum diyecek. Diyelim Kürt kökenli kardeşlerimiz kan bağı yok, dil bağı yok, beş bağ var; ortak tarih, ortak vatan, gelenekler var, din var... Mensubiyet eğitimle sağlanır. Cumhuriyet bunu sağlamıştır. 60’lara, 70’lere kadar... Şu an İngiltere’de Almanya’da milliyetçilik sözü edilmez ama o yüksek kültürü veriyorlar. O nedir? Fransa’da Viktor Hugo’dur. Ortak tarihtir. Tek başına Shakespeare İngilizi İngiliz yapıyor.
Bizim böyle değerlerimiz yok mu?
Var ama bu eğitimle verilir... Tek başına Dede Korkut, Yunus Emre, Karacaoğlan... Namık Kemal, Tevfik Fikret, Akif... Cumhuriyet bunları 70’lere kadar veriyordu... O zaman bunlar ortak kültürdü... Liseyi bitiren insanın sahip olacağı ortak kültür ilk ve ortaöğretim insanı Türk yapar.
KARAR GAZETESİ YAZARI TAHA AKYOL:
12 EYLÜL DÖNEMİNDEN DERS ÇIKARMAK GEREKLİ
MHP’de 1965 yılında siyasete başlayan ve 12 Eylül sonrası yaşamına gazeteci olarak devam eden Karar gazetesi yazarı Taha Akyol, Cumhuriyet’in sorularına şu yanıtları verdi:
1980 darbesi öncesinde MHP içinde aktif siyaset yaptınız. O dönemin MHP’sini ve ülkücü hareketini anlatır mısınız?
Siyasetle ilgilendiğim dönemde ülkücü hareket Türkiye’nin genel şartları içerisinde bir hareketti. Yani soğuk harp dönemindeki sağ-sol kutuplaşması, komünizm tehlikesi... Ancak Alparslan Türkeş’in etkisiyle Türkçü ve daha çok dış güçlere karşı, Turan vurgulu bir milletçilikti. Anadolu milliyetçiliğini benimsemiyorlardı. Atatürk milliyetçiliğine karşı değillerdi ama onu da benimsemiyorlardı.. Dönemin şartlarında mücadeleci ve çatışmacı bir hareketti. 12 Eylül’ü bugünkü şartlarda eleştirmek son derece kolaydır. Ancak 12 Eylül’den dersler çıkarabilmek için Türkiye’nin 12 Eylül’e gelmesinde politikacıların kusurunu, vebalini çok iyi anlatmak gerekir. Alparslan Türkeş’in bu sürece giderken tabanda çatışmayı önlemek için iki teşebbüsü olmuştur. Ancak sonuç olarak, sağdan ve soldan günde 20 genç birbirini öldürürken, politikacılar uzlaşmayı, teröre karşı en azından bir dil birliği sağlamayı, cumhurbaşkanı seçmeyi başaramadılar.
12 Eylül döneminde tutuklandınız. Neler yaşadınız?
Hakkımda gıyabi tutuklama vardı. Ben, Yaşar Okuyan ve birkaç arkadaş olmak üzere gidip teslim olduk. Aynı zamanda Türkeş’in avukatlığını yapıyordum. Hukuka güvenerek “15-20 gün sonra bu gıyabi tutuklamanın sorgusu yapılır ben bırakılırım” diyordum. Eşimle de böyle vedalaştım. Çabuk çıkacağım diye yanıma ufak bir çanta aldım. Tutukluluğum tam 14 ay sürdü. İlk hâkim karşısına çıktığımda tahliye kararı verildi.
AKP ile MHP arasında çok fazla fikir ayrılıkları mevcuttu. AKP bunu nasıl değiştirdi?
Devlet Bahçeli’nin, Recep Tayyip Erdoğan hakkında çok ağır sözleri var. Bizim tarihimizde böyle ağır sözler kullanan başka bir lider bilmiyorum. Ayrıca parlamenter sistemi savunan, başkanlık sisteminin dış güçlerin bir tuzağı olduğunu söyleyen Bahçeli, baktık ki ittifak yaparak cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini destekliyor. Buna karşı olanlar ayrılarak İYİ Parti’yi kurdu. O arada perde arkasında neler olduğuna dair bir bulgum yok.
‘AKP’LİLER KULLANDI’
Erdoğan, Türkeş’in 9 Işık doktrini ile Devlet Bahçeli’ye başkanlık vurgusu yapmış ve olumsuz yanıt almıştı... Şimdi bu sistem üzerinde ittifak ortağı oldular?
Türkeş’in 9 Işık Doktrini bölüm bölüm baştan sona oturulup yazılmış bir kitap değildir. Benim öğrenciliğimde 18-20 sayfadan oluşan bir broşürdü. Zamanla Türkeş’in konuşmaları eklenerek genişletildi. Türkeş’in Başkanlık sisteminden bahsettiği dönem MHP’nin en fazla 1975’e kadarki dönemidir. Nasyonel sosyalizm olarak suçlanan milliyetçi toplumculuktan bahsettiği dönem. Türkeş orada “tabii senatörlükler” kaldırılsın diyerek başkanlık sistemi demiştir, 1970’ler dönemi olduğu bundan da belli . AKP’liler MHP’yi kazanabilmek için bunu kullandılar. Bahçeli de çıkıp dedi ki “Bu Türkeş’in o zamanki fikridir sonrasında parlamenter sistemin yanında olmuştur.” Sonraki dönemde milliyetçi-toplumcu kavramı da yoktur, başkanlık sisteminden bahseden bir konuşması da yoktur. Hatta parlamenter demokrasiyi savunan konuşmaları var.
Ülkücü hareket Atatürk ve ilkelerine sahip çıkan bir hareket mi?
Türkeş Atatürk’e saygılı bir liderdi. Türkeş’in benimsediği Atatürk, Cumhuriyet gazetesinin anlayacağı “devrimci” bir Atatürk değildi. Türkeş’in anladığı Atatürk daha çok milliyetçidir. MHP, Atatürk’e saygılı bir hareketti. Ama parti içinde keskin Atatürkçü de Atatürk düşmanı da görmedim.
Milliyetçi ve ülkücüler siyasal İslam’a nasıl bakıyorlar?
MHP’de Gençlik Kolları İstanbul İl Başkanı olduğum dönemde ümmetçilik negatif bir kavramdı. O dönemde gençlerin söylemleri Türkçülük vurgusu taşırdı. Ancak parti halka bütünleşme çalışmalarına girdikçe milliyetçi muhafazakâr söylemler geliştirdi. 1969 CKMP Adana Kongresi’nde muhafazakâr milliyetçilik ile Türkçülük çatışma haline geldi. Şöyle bir çözüm bulundu: Gençlik kolları ve ülkü ocaklarının simgesi bozkurt, partinin simgesi üç hilal oldu. Partide her zaman Türklük ve İslamiyet vurgulandı ama asla siyasi ümmetçilik olmadı.
1980’lerde öne çıkan Türk-İslam sentezinde bugün İslam kısmının öne çıktığı doğru mu?
Doğru. Türk-İslam sentezi kavramını ben de zamanında çok kullandım. Bunu deyişimizin sebebi, Erbakan hareketinden faklı olduğumuzu ifade etmekti. Bu kavram 12 Eylül’ün bir komplosu değildir. Bu kavram, bizi ümmetçilikten ayıran, Türk tarihinde gördüğümüz türden, milliyetçiliği de reddetmeyen bir İslam anlayışı. Düşünün size diyorlar ki “Kavmiyetçilik İslamiyette yoktur, milliyetçiyim dersen küfre girersin.” Bu kavram bir siyasi hareketin kendi içerisinde çatışabilecek iki kavramı birleştirme, bir sentez çabasıydı. Türklüğümüzü kaybetmeden Müslüman olmak ya da Türklüğümüz uğruna İslamı küçümsememek.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!