Murakami yine zihnimizle oyun oynuyor!
Haruki Murakami’nin yazdığı ikinci roman ‘Pinball 1973’ yazarın kült romanlarında karşımıza çıkan temaların tohumlarını atan hikâyelere götürüyor bizi... Kitapta, bir tercüme bürosu kuran iki arkadaş olunca, Murakami’yi Türkiye’de en iyi tanıyan isimlerden, çevirmeni ve Japon Dili ve Edebiyatı hocası Prof. Dr. Ali Volkan Erdemir ile konuşmak istedim... İşte Murakami’nin şifreleri...
- Pinball makinası... Biz onu tilt diye biliyoruz. Murakami, pinball makinasıyla bize hangi mesajı veriyor?
Benim aldığım mesaj, pinball/tilt oyununun yaşama benzemesi oldu. Yaşam, onu anlamlı bir şekilde değerlendirmek istersek, hem bir adanmışlığa hem de şansa bağlı olarak şekilleniyor. Gerçi bu çeviride pinball makinesiyle ilgili hatıralarımı ne kadar yoklasam da çok silik birkaç görüntü dışında bir şey oluşmadı zihnimde.
Onun yerine aklıma gelen atari oldu. Bizde atari adıyla bilinen Atari şirketinin oyunları, sanırım benim gibi 40’lı yaşlarında olanların çocukken en çok eğlendikleri oyunların başında geliyordu. Yüksek puan almak veya oyunu tamamlamak için büyük bir konsantrasyon ve şans gerekir. Pinball’da da böyle.
Öte yandan, romandaki kahramanın pinball makinesiyle ilişkisi, onu kız arkadaşı yakınlığında görmesi, ortadan kaybolduktan sonra izini sürmesi hem büyük bir tutkunun hem de büyük bir yalnızlığın işareti.
Yine bu çeviride pinball oyunu tutkusu bana Metin Altıok’un şu dizelerini anımsattı: “Yaşamak şakaya gelmez ciddi bir iştir. Ancak bunu bilenler, hayatı bazen hafife alabilir.”
İZ BIRAKANLAR!
- Yazar, “pinball makinasının gelişimiyle Hitler’in ilerleyişi benzerlik gösterir” diyor...
İkisinin de hedeflerine ilk adımlarını aynı dönemde atması ve sonra giderek yaygınlaşması / yayılması. Romanın yayımlandığı 1980’de ikisi de yok ama tarihte iz bırakmışlar. Bu izler tabii ki çok farklı.
Pinball makinesi bir eğlence aleti olmanın yanı sıra onu geliştirmeye çalışanların adanmışlıkları da dikkate değer.
Zamanla pinball makinesinin özellikleri artarken Nazi Almanyası’nın teknolojisi de ilerliyor. Uygarlığın gelişimininden insanlığın nasıl faydalandığıyla da bir ilgi kurabiliriz burada. Hani çok bilinen bir örnek vardır; denir ki ateşi keşfeden de insan, tekerleği icat eden de; o tekerleği o ateşte yakıp kül eden de insan. Almanya’nın teknolojik ilerlemesi tam bir kıyıma dönüşüyor. Pinball makinesi ise daha karmaşık ve iddialı bir oyun aletine.
MURAKAMİ’NİN MÜZİKLERİ...
- Murakami’nin her kitabının müziği vardır, müzisyeni, şarkısı... Bu kitapta kimler öne çıkıyor?
Klasik müzik örnekleri var; Mozart, Vivaldi, Haydn. Yine caz ve pop şarkıları. 1960 yılını nitelerken Bobby Vee’nin “Rubber Ball” şarkısının ünlendiği yıl olarak belirtiyor. Yine the Beatles’ın Rubber Soul albümüne bir gönderme var.
Bildiğiniz gibi bu albümde yer alan “Drive my Car” Kadınsız Erkekler’deki ilk öykünün adı; “Norwegian Wood” da Türkçeye İmkânsızın Şarkısı olarak çevrilen beşinci romanının adı. Stan Getz’in “Jumping with Symphony Sid” şarkısını da ıslıkla çalar.
Bu şarkıların romanın genel atmosferi, geçtiği yerdeki durumun kendi psikolojik durumuna uygun olup olmadığı ya da belki de romanı yazarken bu şarkıları dinlediği için kullanmış olma olasılığı, okurun romanla kuracağı bağa ve yorumuna göre çeşitlilik gösterebilir. Arkasında derin bir anlam olabileceği gibi sadece bir tesadüf de barındırabilir.
ESERLERE VE YAZARLARA SAYGI DURUŞU
- Karakterimiz Saf Aklın Eleştirisi’ni okuyor... Hep karakterlerine bir şeyler okutur Murakami, değil mi?
Murakami’nin romanlarında genelde Batı edebiyatı eseri okuyan kahramanlara rastlıyoruz. Romanın konusu ya da karakterin durumuyla koşut veya ona zıt içerikte eserler bunlar. Bununla birlikte Kumandanı Öldürmek’te olduğu gibi klasik dönem eserleri ya da Natsume Soseki gibi modern Japon yazarların edebiyat eserleriyle karşılaşıyoruz.
Diğer yandan, Murakami’nin eser adları önceki eserlere, yazarlara bir saygı duruşu ya da selam verişidir. Bu eserin orijinal adı, Sen-Kyuhyaku-Nanaju-San-Nen no Pinboru / 1973 Nen no Pinboru ise Kenzaburo Oe’nin Türkçeye Sessiz Çığlık olarak çevrilmiş Man'en Gannen no Futtoboru adlı romanın adını çağrıştırır.
HİTLER VE OTOMOBİL...
- Ve otomobiller... Bu sefer ödünç alınmış bir Volkswagen... daha önceki gibi burada da statü belirleyici mi?
İlk bakışta evet; iki arkadaş bir tercüme bürosu kuruyor, kısa sürede işleri rayına girse de orta halli bir yaşamları var. Arada bir arızalanan, eski model bir Volkswagen de ekonomik durumlarını gösteriyor.
Bununla birlikte Volkswagen’in arada bir arızalanması, bana Fare’nin yaşamını çağrıştırdı. Üniversiteden ayrılıp yazar olmaya karar veriyor, tesadüfen kız arkadaş ediniyor ancak bir türlü yaşamına bir anlam bulamıyor; bu haliyle de ite kaka giden bir yaşamı var.
Ve bu kez romandaki araba markasının Hitler’le de ilgisi olabilir. Denildiğine göre Hitler dünyayı fethe kalktığında, çölün sıcağına da Sibirya’nın soğuğuna da dayanıklı bir araç yapılmasını istemiş. Böylece Almanların milli aracı, Türkçede “halkın arabası” anlamına gelen Volkswagen üretimi 1937’de başlamış. Murakami, Hitler’den söz ettiği bu romanında Alman arabasını öne çıkarmış olabilir.
HER KİTAPTA BİR İSTASYON!
- Banliyö trenleri.... Her kitapta bir istasyon... Bir Tokyo ziyaretinde yazarın bir kitabını yanıma almış, Şincuku İstasyonu’nda okumaya başlamıştım...
Japonya’da tren kullanımı ülkemizden çok daha yaygın ve konforlu. Hem şehir içi hem de şehirler arası trenler, otobüsten yaygın. Bu anlamda sıradan bir kullanım olarak geliyor. Öte yandan bir durak olarak istasyon, yaşamda bir durma, yolunu ararken yönlere bakma çağrışımları da yapıyor. Bir arayış ve karar verme arifesi.
- Şöyle bir cümle var: “Bu tuhaflık hissini sıklıkla duyumsarım”... Aslında benim okuru olarak Murakami’yle ilgili hissettiğim de tam olarak bu: Tuhaflık... Zaman içinde bu tuhaflığın peşinden gittiğimi fark ettim. Mesela buradaki tuhaflık ikizler sanki... Ne dersiniz?
Bu romandaki ikizlerle Sputnik Sevgilim’deki Sumire, birinci tekil karakterin zihninde yaşattığı karakterler miydi yoksa romanın gerçeğinde var olan karakterler miydi? Yine bu romandaki 3 fırlatıcılı Spaceship, Sputnik Sevgilim’deki Yunan adası, Rüzgârın Şarkısını Dinle’deki yazar Derek Hartfield’in gerçek yaşamda var olduğuna inanan çok kişi var; bu da Murakami’nin zihnimizle oynadığı oyunlardan biri.
TEK TİP ŞEHİRLER TEK TİP İNSANLAR
- Elbette sosyal mesajlar var... Tıpkı şehir merkezindeki sosyal yapılaşma dalgasına, dutlukların üzerinden buldozerle geçilmesine değindiği gibi... Siz bu kitaptan hangi mesajı aldınız?
Modernleşme adına hızlı bir gelişmenin pek çok anımızı, değerlerimizi alıp götürmesine, bizi tek tip şehirlerde, tek tip insanlara dönüştürmesine karşı bir eleştiri var. Bu romanda Fare bundan en çok etkilenen karakter. Murakami’nin diğer romanlarından tanışımız Koyun Adam karakteri de, bu kapitalist yıkımın karşısında duramayıp kendine bir başka dünya yaratıyor. Bugün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yenilik ya da konforlu yaşam adına bu yıkım sürüyor. Şehirli olup da doğup büyüdüğü evin aynı kaldığı, yıkılıp üzerine daha yüksek bir bina yapılmadığı kaç kişi vardır?
PINBALL 1973, FARE ÜÇLEMESİNİN İKİNCİ KİTABI
- Bu, Murakami’nin ikinci romanı... Biz sondan başa okumaya başladık... 30’larının başında yazdığı Pinball 73’ün Murakami edebiyatında yeri ne?
Murakami’nin ilk iki eseri Rüzgârın Şarkısını Dinle ve Pinball 1973 Alfred Birnbaum tarafından İngilizceye çevrilmişti. Ancak bu iki kitabın Japonya dışında bulunması çok zordu. Bunun temel nedeni olarak genelde iddia edilen, Murakami’nin bu eserlerini acemilik işi olarak gördüğünden Japonya dışı pazara açmak istememesi.
Bu iki eser 2015’te Ted Goossen tarafından yeniden İngilizceye çevrildi, tek bir cilt halinde dünya okuruyla buluştu. Bu açıdan bakıldığında da kendisi de çevirmen olan Murakami’nin önceki çevirilerin niteliğinden memnun olmadığı çıkarımı da yapılabilir. Murakami’nin bazı romanlarının yeniden çevrilmesi sadece İngilizceyle sınırlı değil; bu yıl Almancada da başladı.
Murakami edebiyatı açısından baktığımızdaysa Pinball 1973, Murakami edebiyatında sıklıkla karşılaştığımız “kuyu” metaforunun başladığı roman. Fare üçlemesinin ikinci kitabı. İlk iki kitabından sonra Murakami tarzını oturtmaya çalışacak, Türkçeye İmkânsızın Şarkısı olarak çevrilen Norwegian Wood’u gerçekçi bir roman anlayışıyla yazarak bu arayışına bir ara verecek, nihayet 1998’de yayımlanan Dans Dans Dans’la artık yazım tarzından ve kendinden emin bir yazar olarak karşımıza çıkacak.
İSTİKRARIN VE VERİMİN SİMGESİ BİR YAZAR
- Murakami’nin en temel özellikleri neler?
Yazar olarak Murakami, kanımca, istikranın simgesi. İşine ve okuruna karşı sorumluluğunu yerine getiren, sadece roman değil, öykü, deneme, gezi ve söyleşi türünde de üretken bir yazar. Ve sıkı bir çevirmen aynı zamanda.
- Siz Murakami’yi çeviriyorsunuz, kitap bir çevirmen üzerine... Bu size anlamlı geldi mi?
Evet, çok sevdim. Bizde bilinmiyor ama Murakami’nin İngilizceden Japoncaya, çoğunluğu Amerikan edebiyatından 80 kadar çevirisi var. Yalnızca ilgi duyduğu yazarların eserlerini çevirmeyi tercih etmesini kendime yakın buluyorum.
Pinball 1973 / Haruki Murakami / Çev.: Ali Volkan Erdemir / Doğan Kitap / 144 s.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması