Onur Bakır: İşte en çok şiddeti kadın ve LGBTİ işçiler görüyor

UNI Küresel Sendika Ticaret İşçileri Departmanı Koordinatörü Onur Bakır: Küresel eşitsizliğin büyüdüğü, iklim krizinin derinleştiği, ekonomik krizlere politik krizlerin eşlik ettiği, güvencesiz istihdam modellerinin yaygınlaştığı zor bir dönemden geçiyoruz.

Onur Bakır: İşte en çok şiddeti kadın ve LGBTİ işçiler görüyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 24.02.2020 - 02:00

UNI (Küresel Sendikalar Birliği) Ticaret İşçileri Departmanı Koordinatörü Onur Bakır, ekonomik krizle birlikte işverenlerin sendika düşmanı tutumlarının daha da keskinleştiğini söyledi. İşyerlerinde taciz ve şiddetin; sağlık ve bakım, otel, restoran ve eğlence, ulaşım, ticaret ve bankacılık sektörlerinde yoğunlaştığına işaret eden Bakır, taciz ve şiddetin çoğu zaman bildirilmediğini, ancak kadın işçiler ve LGBTİ işçilerin şiddet ve tacize çok daha fazla maruz kaldığını vurguladı.

Merkezi İsviçre’de bulunan ve ticaret, bankacılık, iletişim, temizlik, güvenlik, medya ve spor gibi farklı hizmet sektörlerinde çalışan 150’den fazla ülkeden 20 milyondan fazla işçiyi temsil eden UNI Küresel Sendika’dan Onur Bakır ile Türkiye ve dünyada sendikalaşma önündeki engeller ve işçilerin yeni mücadele alanlarını konuştuk.

BASKILAR ARTTI

Türkiye’deki emekçilerden özellikle krizle birlikte ne tür şikâyetler alıyorsunuz?

Krizle birlikte sendikal örgütlenme girişimlerinin üzerindeki baskıların daha da arttığını, işverenlerin sendika düşmanı tutumlarının daha da keskinleştiğini söyleyebiliriz.

Bu dönemde Türkiye işçi hareketi ile dünya işçi hareketinin gündemi hangi alanlarda farklılaşıyor?

Farklılaşmadan ziyade ortaklaşmadan söz edebiliriz. Çünkü Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında neo-liberal, emek düşmanı, sendika düşmanı politikalar daha saldırgan bir biçimde uygulanıyor ve bu politikalar yeni bir mücadele dalgasını da beraberinde getiriyor. Örneğin, Fransa’da emekçiler emeklilik haklarının gasp edilmesine karşı mücadele ederken, Türkiye’de emeklilikte yaşa takılanlar gasp edilmiş emeklilik haklarını geri almak için mücadele ediyor. Endonezya’da, Güney Kore’de, Ukrayna’da, Kolombiya’da sendikal hakları kısıtlamaya dönük yasa ve politikalara karşı mücadele yükselirken, Türkiye’de birçok farklı sektörde sendikalar ve işçiler sendikal hakların önündeki engellerin kaldırılması, grev hakkının yasaklarla boğulmasına karşı fiili mücadeleler veriyor, direnişler örgütlüyor. 

EMEKLİLİĞE YÖNELİK SALDIRILAR

Öte yandan, küresel sendikal gündemin ön sıralarında yer alan birçok konu da Türkiye sendikal hareketinin gündemine girmiş durumda. Örneğin, iklim adaleti mücadelesinde birçok ülkede sendikalar önemli bir rol üstlenirken; Tez Koop-İş Sendikası’nın geçen aylarda konuya ilişkin yaptığı uluslararası sempozyum Türkiye’de de sendikaların iklim adaleti mücadelesine daha etkin bir biçimde katılacağının işaretlerini veriyor. Ancak özellikle iki hususta bir farklılaşmadan söz etmek mümkün. Ne yazık ki, teknolojik gelişmelerin çalışma yaşamına etkileri ve geleceğin çalışma dünyasına adil geçiş sorunu Türkiye’de henüz hak ettiği ilgiyi görmüyor. İkincisi de emeğe yönelik saldırılar birçok ülkede sendikaların daha çok ortak hareket etmesine yol açarken; Türkiye’de daha parçalı bir yapıyı görüyoruz.

CESARET VAR

Türkiye’de sendikal örgütlenmedeki gidişatı nasıl görüyorsunuz?

- Son yıllarda özellikle kamudaki taşeron işçilerin örgütlenmesi ve kamuya geçişinin de etkisiyle sendika üyelik oranında bir artış yaşandı ancak bu artış toplusözleşme kapsamına yansımadı. 

Tüm engellere ve baskılara rağmen özel sektördeki işçilerin örgütlenme eğilimlerinde de gözle görülür bir artış söz konusu. Ancak işkolu barajı, işyeri ve işletme barajı, sendikal nedenle işten çıkarmalar, yetki itirazı gibi engeller nedeniyle bu örgütlenme girişimleri çoğu örnekte toplu iş sözleşmesi ile sonuçlanamayabiliyor. 

Türkiye’de ücret geliri ile hayatını kazananlar için toplusözleşmeden yararlanma oranı yüzde 6-7’ler seviyesinde. 


Bir tarafta işçiler örgütlenmesin, toplu iş sözleşmesi yapamasın diye tasarlanmış 12 Eylül mirası bir sendikal mevzuat var, bir tarafta ise tüm zorluklara rağmen sendikalaşma iradesini, cesaretini göstermeye devam eden işçiler.

ZOR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ

İşçileri nasıl bir gelecek bekliyor, ne yapmalı işçiler böyle bir döneme hazırlık için?


Küresel eşitsizliğin giderek büyüdüğü, iklim krizinin derinleştiği, ekonomik krizlere politik krizlerin eşlik ettiği, işçi haklarına ve sendikal haklara yönelik küresel bir saldırının yaşama geçirildiği, teknolojik gelişmelerin çalışma yaşamını köklü bir biçimde dönüştürdüğü, yeni güvencesiz istihdam modellerinin yaygınlaştığı zor bir dönemden geçiyoruz. Yerküremiz hem ekolojik anlamda hem toplumsal anlamda bu yıkımı artık taşıyamıyor. İşçi sınıfının örgütlü gücünü her alanda büyütmek, kapitalizmin yol açtığı yıkıma karşı hem sosyal adaleti hem de iklim adaletini sağlamak için büyük önem taşıyor. İşçilerin ve sendikaların uluslararası birliği ve dayanışmasını güçlendirmekten başka bir çaremiz yok.

ÖZGÜRLÜKLERE KÜRESEL SALDIRI

Sendikal örgütlenme ve baskılar konusunda Türkiye’yi diğer faaliyet gösterdiğiniz ülkelerden ayrıştıran özellikler nelerdir?

- Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC’nin 2019 yılı Küresel Haklar İndeksi’nde Türkiye, işçiler için en kötü 10 ülke arasında yer aldı. Sendikal hak ve özgürlüklere yönelik kısıtlama, engel ve ihlaller bakımından Türkiye, olumsuz örneklerle benzerlik gösterirken sendikal hakların daha iyi olduğu ülkelerden ayrışıyor. Ayrıca, sendikal hak ve özgürlüklere yönelik küresel bir saldırı söz konusu. Fransa, İtalya ve İngiltere gibi sendikal hakların görece daha iyi olduğu ülkelerde bile son yıllarda sendikal mevzuat olumsuz yönde değişti. Bu sistematik saldırıya karşı uluslararası örgütlenme ve dayanışmanın önemi daha da artıyor.

Özellikle sanayide teknolojik gelişmeler Endüstri 4.0 ile gelecekte birçok işin ortada kalkacağı, insanların işini kaybedeceği de ifade ediliyor, siz bu alanda ne tür riskler görüyorsunuz?


Dijitalleşme, otomasyon, robotlaşma ve yapay zekâ gibi teknolojik gelişmeler, belli işleri ortadan kaldırırken yeni işler doğuruyor. Bu süreç, işçi sınıfı bakımından daha iyi çalışma koşulları ve yeni olanaklar sağlayabileceği gibi sendikalar ve işçilerin katılımı ve müdahalesi olmadan ilerlerse, yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Makro düzeyde politika oluşturma süreçlerine sendikaların etkin katılımıyla ulusal, sektörel ve işletme düzeyinde toplu pazarlığın güçlendirilmesi hayati önem taşıyor. Hem teknolojik gelişmeler hem de küresel iklim krizi; geleceğin çalışma dünyasına adil bir geçişi zorunlu kılıyor.

8 MART’TA KAMPANYA BAŞLIYOR

İşyerlerinde taciz ve şiddetin boyutları konusunda elinizde veri var mı, en çok hangi sektörlerde ve hangi ülkelerde yoğunlaşıyor, buna karşı çalışanlar neler yapabilir?

- Uluslararası araştırmalar, işyerinde taciz ve şiddetin, sağlık ve bakım, otel, restoran ve eğlence, ulaşım, ticaret ve bankacılık sektörlerinde daha yaygın olduğunu gösteriyor. Bu sektörlerin ortak paydası, üçüncü taraf şiddetinin, yani hizmet verilen kişilerin uyguladığı şiddetin de devreye girmesi. Taciz ve şiddetin çoğu zaman bildirilmemesi ve birçok ülkede etkin ölçüm sistemleri olmaması nedeniyle ülke düzeyinde karşılaştırma yapmak çok isabetli sonuçlar vermiyor. Ancak kadın işçiler ve LGBTİ işçilerin şiddet ve tacize çok daha fazla maruz kaldığını biliyoruz. UNI Küresel Sendika ile küresel sendika federasyonu ve örgütlerinin, özellikle de kadın birimlerinin yıllardır yürüttüğü kampanya neticesinde 2019’da Uluslararası Çalışma Örgütü 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’ni kabul etti. Şimdi de bu sözleşmenin ülkeler tarafından onaylanması ve uygulanması için UNI Kadın Birimi, diğer küresel sendika federasyonları ile bir kampanya yürütüyor. UNI Ticaret İşçileri Departmanı olarak bu 8 Mart’ta “Ticaret Sektöründe Şiddete Yer Yok” başlıklı ticaret sektörüne özel bir kampanya başlatacağımızı da vurgulamak isterim.

TEMEL GÜNDEM ÖRGÜTLÜ GÜCÜ BÜYÜTMEK

UNI’nin 2020 ajandasında neler var, ana odak alanlarınız neler olacak?

- İşçi sınıfının örgütlü gücünün büyütülmesi temel gündem. Çalışma yaşamında şiddet ve tacizle mücadele; toplumsal cinsiyet eşitliği, insan hak ve özgürlükleri, barış ve demokrasinin güçlendirilmesi UNI’nin ana odak alanları arasında yer alıyor.

Türkiye’de giyim mağazalarındaki ilk toplu iş sözleşmesi H&M’de imzalandı, ama aynı dönemde başka hazırgiyim perakende şirketlerinde işçiler sendikaya üye oldukları için ciddi baskıyla karşılaştı, nasıl değerlendiriyorsunuz?


- UNI Küresel Sendika Ticaret İşçileri Departmanı’nın da katkısı ve desteği ile Koop-İş Sendikası’nın H&M’de imzaladığı toplu iş sözleşmesi, hızlı moda sektöründe imzalanan ilk toplu iş sözleşmesi olarak da büyük önem taşıyor. UNI Küresel Sendika’nın Küresel Çerçeve Sözleşme imzaladığı uluslararası firmaların, bu küresel çerçeve sözleşmelerinin de gücü işçi sınıfının küresel gücü, ülke düzeyinde şirketlerin tutumu üzerinde belirleyici etkide bulunuyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon