‘Partnerin benim’ mesajı
Gözlerin Fırat’ın doğusuna çevrildiği Suriye’de ABD ve Rusya’nın farklı çıkarları, çözümün önündeki en büyük engel.
Suriye’de sekizinci yılına yaklaşan savaşta, IŞİD tehdidi büyük oranda bertaraf edilmesine rağmen sahadaki büyük güçlerin çelişen politikaları toprak bütünlüğü ve siyasi çözümün önündeki en büyük engel olmayı sürdürüyor. Ankara, Washington ve Moskova cephelerinin birbirleriyle yakınlaşan ve çatışan çıkar hesapları çözümü zor bir denklemi beraberinde getiriyor.
En ciddi pürüz...
Suriye’deki iç savaşın başından itibaren parçası olan Ankara açısından, gelinen noktada öncelik Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın konumundan ziyade güney sınırlarının güvenliğine kaymış görünüyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “gelecek birkaç gün içinde başlayacağını” söylediği, seçimlerle eşgüdümlü ilerlediği eleştirilerine konu olan Fırat’ın doğusuna dönük operasyonlarda Ankara’nın terör örgütü saydığı PYD/YPG’nin ABD ile işbirliği en ciddi pürüz olarak görünüyor.
ABD’nin Fırat’ın doğusundaki sınır bölgelerinde gözlem noktaları kurmaya başlaması da Washington-Ankara hattındaki tansiyonu bir kez daha yükseltti. Fırat’ın doğusuna ilişkin, taraflar arasında askeri-istihbari yetkililerin yoğun görüşme trafiği içinde oldukları, bölgeden gelen haberler arasında. Ankara için Fırat’ın doğusu konusu, “bölgedeki güvenilir partnerin benim” mesajının ABD tarafından kabul görüp görmeyeceğini göstermesi bakımından önem taşıyor. İki başkent arasındaki pazarlığın Fethullah Gülen’in iadesi gibi başlıklarla ilerlemesi muhtemel.
Kararlar masada kaldı
Suriye’de ateşkesin sağlanması için başlatılan Astana sürecinde birlikte çalışan Türkiye, Rusya ve İran’ın siyasi çözüm ve İdlib’in durumu gibi konularda masada yapılan planlarda yol alabildiği ise söylenemez. Bu yılın ocak ayında Soçi’de düzenlenen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nde siyasi çözüme gidecek sürecin yolunu çizmesi için kurulması kararlaştırılan “anayasa komitesi”nde halen ilerleme sağlanamadı. Washington’da önceki gün yapılan bir toplantıda, “Suriye’de Türkiye’nin istediğini istiyoruz” ifadesini kullanan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye danışmanı Yarbay Richard Outzen’in sözleri, siyasi çözüm bakımından doğruluk payı taşıyor. ABD ile Türkiye şu ana kadarki tavırlarında Esad’ın elinin zayıfladığı bir siyasi çözümde ortaklaşıyor. Rusya-İran hattıyla Ankara arasındaki bir diğer sorun başlığı ise İdlib’in durumu. Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçen eylülde birlikte aldıkları İdlib’de tampon bölge oluşturulması kararı, son tarihin üzerinden 2 ay geçmesine rağmen tam olarak uygulanamadı.
İstikrarsızlık kaynakları
2015’ten itibaren savaşın gidişatını büyük oranda değiştiren Rusya, sahanın en önemli aktörlerinden biri haline geldi. Suriye’deki nüfuzunun yanı sıra Türkiye ile Astana süreci de dahil olmak üzere bir dizi alanda kurduğu ilişkiler, Rusya’ya bir de NATO’daki çatlaklara oynayabilme fırsatı verdi. Suriye’de potansiyel istikrarsızlık kaynakları ise Moskova açısından sorun teşkil ediyor. İdlib ve çevresinde çatışmasızlığın sağlanamamış olması, İran bağlantılı Hizbullah güçlerinin İsrail açısından bir saldırı gerekçesi olarak varlığını sürdürmesi, Suriye’nin kuzeydoğu ve doğusunda PYD ile ABD arasında kurulan ittifakın yanı sıra siyasi çözüm için yol haritasında halen bir ilerlemenin olmaması Kremlin’in başını ağrıtan gündemler arasında. Rusya’dan geçen hafta boyunca, Suriye’nin kuzeyinde kurulan “özerk yönetimleri” sorgulayan açıklamalar gelmesi dikkat çekiciydi. Putin yönetiminin bir yandan ABD-PYD ilişkisini daha fazla gündeme getirmesini bir yandan da Ankara’yı İdlib ve siyasi sürecin hızlanması konusunda sıkıştırmasını beklemek akla yatkın görünüyor.
Washington cephesi Savaşın ilk döneminde Türkiye ile eşgüdüm halinde Şam karşıtı güçlere destek veren ABD, daha sonra sahadaki varlığını IŞİD karşıtı koalisyonla gerekçelendirdi. Koalisyonun karadaki en önemli savaşçı gücü ise PYD/YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) oldu. Koalisyon ve SDG, enerji bakımından kritik Deyr ez Zor vilayetini ve güneybatıdaki El Tanf üssü ve çevresini büyük oranda kontrol altında tutuyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa ve İngiltere’nin de aralarında bulunduğu ülkelerle “küçük grup” adı verilen görüşmeler sürdüren ABD’nin, Astana süreci ile Rusya’nın bölgedeki meşruiyetini azaltma ve Esad yönetiminin hâkimiyet kurmasını engelleme çabası içinde olduğu biliniyor. Suriye’de IŞİD kontrolündeki tek bölge olan Hacin’in büyük oranda alınması ve ABD Başkanı Donald Trump’ın geçen hafta 30 gün içerisinde “IŞİD’in Suriye’de tamamen bitirileceğini” açıklamasıyla paralel olarak Washington’dan Suriye’de kalma gerekçesi olarak iki tez daha öne sürüldü. ABD, Suriye’deki askeri varlığını geri çekme koşulunu, İran’ın Suriye’den tamamen çıkması ve istikrarı sağlayacak bir yerel gücün oluşturulması olarak güncelledi. ABD’nin, Rusya’nın ve İran’ın bölgede genişleyen nüfuz alanları ve Suudi Arabistan ve İsrail ile ittifak ilişkisinin gerekleri bakımından bölgeden yakın vadede çekilmesini beklemek gerçekçi görünmüyor.
|
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası