Resmin değişimi önünde yazar
Edebiyat - Resim diyaloğu XIX. yüzyılda koyulaşmış, XX. yüzyıla devredilen bir ilişki düzeni oluşmuştu.
Kimi temel metinleri düşünelim: Balzac'ın Meçhûl Başyapıt'ı, Aragon'un Matisse romanı ya da Robbe-Grillet'nin Magritte'i - örnekleri çeşitlemek güç değil. Yakın temaslardan kimilerini anımsayalım: Mallarmé ve Degas'dan Char ve Staël'e, daha da yakın tarihlere gelebiliriz. Bu diyalog yoğunluğunun doruk çağı, avant-garde akımların patlak verdiği dönem olmuştur.
Selim İleri'nin 'Sanatlar Arası Kardeşlik' (Zaman, 10 Ocak 2009) başlıklı, bana da gönderme yaptığı yazısı, Edebiyat-Resim ilişkisi bağlamında üzerinde kafa yormaya değer açılımlar taşıyordu (eskiden kesip alırdık dosyaya, şimdi çıkış alıyoruz!).
FT'nin yeni sergi (Mart 2010) hazırlıkları çerçevesinde yürüyen çalışmalarına bir kez daha tanık statüsünde yaklaşırken, o yazıda karşılaştığım kimi saptamalar aklımı çeldi, iyi ki yanımda getirmişim aldığım çıkışı.
Selim İleri, resmin öykü(leme)den uzaklaşmasının, edebiyat-resim bağlantısında uzaklaşmaya, soğumaya, giderek kopmaya yolaçtığı kanısında: 'Genel çizgilerinde bir çekingenlik karşımıza çıkıyor: Ressamlarımız edebiyatın saf dışı bırakılmasıyla özgürlük kazandıklarını düşünüyorlar. Edebiyat için de geçerli: Edebiyatçılarımız resim sanatı üzerinde yoğun biçimde durmuyorlar. Duranlar, Ferit Edgü, Enis Batur, Ahmet Oktay. Ama çoğu yazarın, ne dünün, ne bugünün resmiyle gönül bağı var'.
Edebiyat-resim diyaloğu XIX. yüzyılda koyulaşmış, XX. yüzyıla devredilen bir ilişki düzeni oluşmuştu. Kimi temel metinleri düşünelim: Balzac'ın Meçhûl Başyapıt'ı, Aragon'un Matisse romanı ya da Robbe-Grillet'nin Magritte'i - örnekleri çeşitlemek güç değil. Yakın temaslardan kimilerini anımsayalım: Mallarmé ve Degas'dan Char ve Staël'e, daha da yakın tarihlere gelebiliriz.
Bu diyalog yoğunluğunun doruk çağı, avant-garde akımların patlak verdiği dönem olmuştur. Ressam-şair, ressam-yazar işbirliğiyle kotarılan kitaplarla dev bir kitaplık kurmak güç değildir. Resim üzerine yazmak, ayrı bir damar getirdi edebiyat bağlamında: Saymakla bitmez ya, birkaç ağır top örneği hemen sıralayalım, tek bir ressam seçip: Braque'ın yapıtı karşısında Saint-John Perse, Malraux, Paulhan, Char ve başkaları. Selim İleri'nin vurguladığı gibi, Tanpınar'dan başlayarak, bizim edebiyatçımızın da varlık gösterdiği bir alan.
Bir kopuş gerçekleştiyse, bunun temel nedeni, 'çağdaş sanat' anlayışının devreye girmesinde, metin gereksinmesinin niteliğinde başgösteren değişimde aranmalı: Edebiyat adamının izlenimci, poetik ya da yarı yarıya poetik, sorunsala genellikle dayalı olmayan (dayalı olanları vardır) yazma biçiminin durumu karşılamadığı, analitik bakış açısının ve yazma üslûbunun öne çıkmasının beklendiği bir sanat anlayışına geçildi nicedir. Bizim görsel sanatlar hattımızda, kabaca Altan Gürman ve Sarkis'le başlatabileceğimiz, bugün egemen varlığını ortaya koymuş, saçma bir tanımla 'çağdaş sanat' diye adlandırılması ne yazık ki artık oturmuş Yeni Sanat önünde edebiyatçının, tek tük örnek bir yana, geri çekildiğini gözlemliyoruz. Yetersiz ilgisi, ola ki direnişi, donanım kazanmaya hevesli olmayışı, ola ki üşenmesi nedeniyle söz sahibi olamadığı bir alan bu, şimdi. İşin kötüsü, Batıda sıkı örneklerini gördüğümüz (Didi-Huberman gibi) analitik eksenli yazma becerisinin Türkiye'de, henüz, karşılığının ortaya koyulamamış olması: Kafası ve dili karmakarışık, 'ağır ol molla sansınlar' şiarıyla okunaksız ve dipsiz metinlerle kirlenme yaratanlarınkini yazmak saymıyorum tabii.
'Çağdaş Sanat', ressamları da etkiledi ister istemez, başka türlüsü güç, çağdışı kalmayı göze almadıkça. Uzunca bir süredir, onlarda da 'sorunsallığ'ın arttığını, öne çıktığını gözlemliyoruz. Selim İleri, 'öyküden vazgeçen' Balkan Naci'den uzaklaştığını gizlemiyor. Ressamın geçirdiği evrime ayak uydurmak zorunda değil şüphesiz, ama gelişmeyi anlamak zorunda bence: Anlamlandırmakta zorlanmak durumunda olsa bile. Ressamlar, bizim edebiyatı, şiiri dönüştürmemiz karşısında farklı durumdalar mı? Onların da, 'nerede bıldır yağan kar şimdi?' dediklerini biliyoruz. Genç (ve iyi) yazar arkadaşlarımdan birinin, 'hâlâ Edip Cansever'de bulduğunu sonraki şairlerde bulamadığı için' neredeyse özür dilediğini anımsıyorum. Edip Cansever'i, Hâşim'i, Mallarmé'yi, Goethe'yi, Dante'yi, Milton'ı ben de hâlâ çok beğeniyorum; ama bugünün şairinden onlar gibi yazmasını beklemek aklımdan geçmiyor: Yeni şiir, nesir, deneme heyecanlandırıyor beni.
Büyük talihim, bir sanatçıyla birlikte yaşıyor olmam elbette. İçeriden de yaşadım değişimi. Yirmi yıl önce yeni bir sergiye hazırlanan FT'yle, bugün aynı sürece giren FT aynı yaklaşımda değil kesinkes. Hem işini değerlendirme biçiminde, hem araç kullanımında ciddi farklılıklar söz konusu. Bir evreden ötekine geçişin sancıları, tasarı/m kaygıları, yoklama eşikleri yılların içinde nasıl değişti, gözümle gördüm.
Karşılıklı, yan yana, iç içe gelişim bir başka büyük talih.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu