‘Sakin’ bir inziva

Iris Murdoch, “Deniz Deniz”de bizi, bir kenara çekilip geçmişini tartan tiyatrocu Charles Arrowby karakteriyle buluşturuyor. Murdoch, Arrowby aracılığıyla kusursuzluğun ve idealizmin tersten okumasını yaparak aslında hepimizi kendimizle yüzleşmeye çağırıyor.

Yayınlanma: 15.08.2016 - 15:52
Abone Ol google-news

Iris Murdoch, “İnsan fantezilere ihtiyaç duyar” dediğinde öykü, roman ve felsefeyi çoktan bir araya getirip edebiyat ve düşünce çevrelerinde haklı bir saygınlık kazanmıştı. Bu nedenle edebiyat ve felsefe yapıtları hep ilgi gördü ve tartışıldı.

“Büyük sessizlik ve alacakaranlık” dediği döneme girmeden evvel hızla yazmayı sürdürüyordu. Türkçeye Nuray Önoğlu tarafından yeni çevrilen Deniz Deniz isimli romanı da o dönemde ürettiği kitaplardandı.

KENDİ ANAFORUNDA BİR ADAM

Murdoch’ın bu hacimli romanının başkarakteri, bir deniz kıyısında yaşamaya başlamış, geçmişini kâğıda dökmek isteyen ama müstakbel metninin hangi türde olacağı konusunda ikilemde kalan, yakın geçmişin ilgi meraklısı, egosu tavan yapan tiyatrocusu Charles Arrowby.

Yeni hayatını geçirmeye koyulduğu evde ve düşünmekten arta kalan vakitlerinde ilginç (bugün füzyon mutfağı denen) yemekler yapan Arrowby, bir yandan da önceki zamanlarındaki ifritlerden kurtulma gayretinde.

Arrowby, inzivaya çekildiği anlarda, dünyanın da yalanlarla ve rollerle örülü bir sahne olduğunu görüyor. Tabii o, bunu böyle kaba bir biçimde tarif etmiyor; olup bitenin ayırdına bir keşiş inceliğiyle varıyor: Kendisini doğanın gücüne bıraktığında, yakın geçmişte içinde bulunduğu yaşamın sahte yanlarını fark ediyor. Fakat eski yaşantıdan kurtulmak o kadar kolay mı? Daha doğrusu, geride bırakmak istediklerinin (tiyatro camiasının, sevgililerin, riyakâr dostların…), peşine düşme ve onu kovalama ihtimali ne kadar güçlü? Murdoch, bunları tek tek Arrowby’nin başına musallat ederken okurun hafiften sinirlenmesi işten değil. Tek çare denize atlamak; Arrowby, kendisini boğan sahtelikten, zorlu koşulların kollarına açılıyor. Ancak deniz de tekinsiz, nitekim devasa bir canavar onu epey korkutuyor. İstemeden de olsa geçmişe dönüp kendisini hayli meşgul eden eski aşklarını hatırlamaya başlıyor.

Murdoch, köşeye sıkışıp kaçan Arrowby’nin medet umduğu doğa ve ardından deniz tarafından kuşatılmasını, kendi içindeki anafora kapılmasıyla eş zamanlı olarak anlatıyor. Üstelik karşılaştığı eski yüzleri kurtarma gayreti, Arrowby’nin başına bela açan bir başka sıkıntı olarak da resmediliyor yazar tarafından.

Arrowby’e çöken karabasan ve eskiden aşk yaşadığı Hartley’i bu ıssız yerde görüp onunla evlenmeyi sabit fikir haline getirmesi, Murdoch tarafından âdeta ilişki çözümlemesi ve evlilik olumsuzlaması şeklinde okura sunuluyor. Zamanında kaçtığı, hesaplaşamadığı veya yarım kalan ne varsa, huzurlu bir ortam ve hatırlama için geldiği sahilde ona korku dolu anlar olarak geri dönüyor.

SADECE YAŞAMAK GEREK

Murdoch’ın, bir yana rahatsız edici gerçekleri ve onlarla yüzleşmeyi, öbür tarafa ise mistik tatları koyması, romanın gidişatının ya da ana izleğinin belirginleşmesini sağlıyor. Fakat Murdoch romanlarını karıştıranlar fark edecektir, böylesi göz önünde izleklerin yanı sıra satır araları da önemlidir. Tabii bir de kapanmayan parantez… Yani Murdoch, diğer romanlarındaki gibi Deniz Deniz’de, meseleyi bir yere kadar getirse de kitaba asıl sonu herkesin kendisinin yazması gerektiğini hissettiriyor.

Yine de şunu söylemeden geçmeyeyim: Sahilde yaşadığı gerilim, bocalama, açmazlar ve aydınlanma, Arrowby’i kusursuzluğu aramak ya da kusursuz olma çabası yerine yalnızca yaşamak gerektiği gibi bir mertebeye ulaştırır. Belki de idealizmin Murdoch tarafından tersten yorumlanışı olarak nitelenebilir bu durum. Böyle bakınca Arrowby’le onu kurgulayan yazar arasındaki yakınlıklara veya benzerliklere dair bazı ipuçları yakalamak mümkün.

Birincisi, Murdoch’ın kusursuzluğu tersyüz etme anlayışının Arrowby’le bir kez daha belirginleştiğini; Deniz Deniz’de anlatılan olaylar ve kullanılan metaforlarla yazarın felsefi söyleminin, başkarakterle ete kemiğe büründüğünü söyleyebiliriz.

İkinci benzerlik veya yakınlık ise soru işaretleri barındırıyor: Fırtına dinip yaşamının o hareketli günlerinin yerini durgunluk aldığında (ya da Arrowby böyle sandığında), dönüp geriye bakma fırsatı yakalayan, bazen kendisiyle dalga geçen bazen de hüzünlenen bir kahramanın hikâyesini anlatıyor Murdoch. Ömrünü “rol kesmekle” geçiren bir tiyatrocu olması ve ardından ilgiden uzaklaşıp kendisine yoğunlaşması, yazarın romana kattığı manidar ve ironik bir hava.

Sakin ve sessiz bir şekilde önceki hayatını hatırlamaya koyulan Arrowby’le son yıllarını gayet sakin ve kendi köşesine çekilip her şeyi unutarak geçiren Murdoch arasında inziva babında bir bağlantı kurabilir miyiz? Bu soruya, kitabı okuyan herkes kendi yanıtını verebilir. Tıpkı Murdoch’ın istediği gibi…

Deniz Deniz/ Iris Murdoch/ Çeviren: Nuray Önoğlu/ Ayrıntı Yayınları/ 512 s.

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler