Sıkıyönetim yetmedi, işverenlerin ‘kara liste’lerle, açlıkla sindirmeleri bitmedi

15-16 Haziran olayları, işçi hakları büyük direnişinin 50. yıldönümünde, 1970 yılının tanıklıklarıyla Türkiye işçi sınıfına selam.. DİSK’i kapatmayı hedefleyen korsan yasaya karşı fabrikaları boşaltan DİSK’in örgütlü olduğu işyerlerinden çok daha fazlasıyla Türk-İş’in üyesi işçiler, fabrikalarını, üretimi terk ederek sokaklara çıktılar.. Merkezlerde buluşmak üzere yürüdüler. Yolları polis kordonları, tanklarla kesildi, köprüler açıldı..

Sıkıyönetim yetmedi, işverenlerin ‘kara liste’lerle, açlıkla sindirmeleri bitmedi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.06.2020 - 06:00

ÖZEL SEKTÖRÜN SENDİKAL HAKLARA DİRENİŞİ

15-16 Haziran büyük direnişinin 50. yıldönümünde, altı çizilmesi kaçınılmaz önemli gerçeklikler yaşandı.. İstanbul’un güçlü özel sektör sanayileşmesinde, önemli merkezlerde kümelenmiş kilit sanayinin çok sayıda işçinin çalıştırıldığı fabrikalarında, sendikal hakların 1961’de anayasal, 63’te sendikal yasalarla güvence altına alınması ile, güçlü sendikal haklar, toplusözleşme düzenine geçiş yaşanmıştı. İçinde yaşarken çok da ayrımına varamadan, modelin alındığı Batı demokrasilerinden farklı bir işleyiş söz konusuydu.

Batı demokrasileri, liberalleri de içinde, işçi, sendikal hakların doğal gelişimine karşı savaşmamışlardı. Gerçeğimizi ararken, öncelikle 1961 Anayasası’nın, sendikal hakları tanıyacak 274-75 sayılı yasalarının 1963’e Kavel direnişi, Saraçhane mitinglerini, sürecin işletilmesini ateşleyen, hızlandıran fitiller olarak okumalıyız.. O tarihlerde tek konfederasyon Türk-İş çatısı olduğu için, içten içe, sermaye odaklı sendikal anlayış, işleyiş farklılıkları dikkat çekmemişti. Düşünce özgürlüklerinin önünü açan, basın özgürlüğünün kılavuzu 212 sayılı yasa, Ocak 1961 tarihini taşıyordu.

Tüm yükseköğrenim gençliğini başta, en kapsamlı örgütlülük haklarını kucaklayan TMTF, genç işçilerin de katılımı ile TMGT, 27 Mayıs’ın sola, devrimciliğe açılan gençlik örgütlenmeleri olarak, devrimci gençlik hareketliliğine hızla ağırlıklarını koymuşlardı. Yassıada’da insan hakları ayıplarının, suçlarının kaçınılmaz tepkisi, siyasi iktidar erki, sağdan, DP, Demirel’in liderliğinde sandıktan çıkmıştı. CHP, 50-60 döneminin tartışma götürmez sağdan saldırıların hedef tahtasındaki parti olarak, geleneksel gücünü, ağırlığını korumayı sürdürecekti.

Ülkenin soldan toplumsal birikiminin bir yeni patlaması olarak TİP, 13 Şubat 1961’de yepyeni bir siyasal lokomotif olarak siyaset sahnesi içindeki yerini alacak, sürpriz başarıları ile güçlenip Meclis’te de ağırlık koyabilecekti.. Üniversitelerden başlayarak, eğitim kurumlarında görev alan eğitim kadrolarının yetişmesinde ise çok sağlam bir Cumhuriyetin eğitim kadrolaşmasının, köklü kurumlarının birikimi, belirleyici lokomotif olma damarı, işlevleri, yılların olumsuz siyasal yapılaşmalarının etkin çabalarına karşın kurtulamamıştır.

Cumhuriyetin devrimci kimliğini sahiplenmeden, halkın her dönemdeki yaşam alanlarına ilişkin sorunlara çözüm üretme arayışları içindeki bilim insanları, eğitimci kadrolar, yaşamın her alanına dönük sorunlara çözüm üretmede öncülük yapmadan vazgeçmek bir yana, anayasal düzenin getirdiği örgütlenme haklarını etkin kullanarak, çok etkili demokratik muhalefet oluşturmada da öncülük yapacaklardı..

BİRLEŞİK KAPLAR İLİŞKİSİ

Örgütlü birleşik kaplar ilişkileri içinde, Türkiye’nin çarpık düzeninin masaya yatırılması, toplumsal patlamaların yaşamın her alanında örgütlü olarak soldan devrimci kimlik, arayışlarla gücünü koyması, sağ siyasi iktidarın sil baştan sağdan yeniden toparlanma, örgütlenme çabaları ile çok çatışmacı bir ortamda, 15-16 Haziran işçi sınıfından gelen patlamaya gelirsek..

Önceki yılllarda tek tek yaşanmış gibi gelen fabrika işgalleri, direnişler, işçi çıkarmaları, sendikal örgütlülükte sermayenin bilinçli darbeleri ile yaşanan sendika seçme özgürlüğüne karşı sermayenin istemediği sendikaların seçilmesi sonrası yaşanan çatışmacılıkları anımsamalıyız..

Önceki yıllardan çarpıcı çatışmacılıklara odak olmuş, ancak işverene pahalıya patladığı noktalarda uzlaşma, sonuç olarak işçinin istediği sendikanın kabul edilmesi, üstüne üstlük de toplumsal barışı getiren toplusözleşmelerin imzalanması sonucunu getiren örnek gelişmelerin haberlerini, tanıklıklarını anımsamak zorundayız..

TÜRK-İŞ’TE KALAN, DİSK’E GEÇEN SENDİKALARIN KURUCU KADROLARI, TÜRK-İŞ KOLEJİ KÖKENLİ

TİP’ten esinlenmiş ortak “13 Şubat” kuruluş günü tarihine karşın, 1967’de, yani 6 yıl sonra Türkİş’ten kopan sendikaların kurdukları DİSK’in kuruluşuna gelirsek.. Ortak geçmiş aidiyetlerinde, bireysel geçmiş sendikal haklar savaşımında yakın dostlukların olması kadar, ortak Türk-İş Eğitim Koleji içinden yetişmiş olmak bile var. Mantıklı açıklaması anayasa ile gelen sendikal hakların kullanılabilmesinde, yöneticiler, başkanlar ağırlıklı düzenlenmiş.

Kolej eğitiminde görev alan öğretim üyelerinin, işin doğası gereği ekonomistler, anayasa, iş hukukçuları ağırlıklı, soldan, emekten yana önde isimler olmaları olabilir mi? Türk-İş’ten kopmanın, DİSK’i kurmanın belirleyici özelliğinde ise otomatik, tartışmasız kamu işletmelerinde reddedilemeyen sendikal haklara, toplusözleşme düzenine karşı özel sektörde yaşanan tepkilerden söz etmek gerek. Özel sektör işçilerinin sendika seçme haklarındaki yasal sorunlar, daha da doğrusu boşluklardan, rekabetten yararlanarak, yandaş sendika seçme eğiliminde, işçiye doğrudan tavır koyar.. Özeti, özel sektörde sendikal hakların, toplusözleşme düzeninin uygulanışında çatışmacılık yaşanır.

Doğrusu Türk-İş’ten kopuşun baş nedeni özel sektörde sendikal hakların, toplusözleşme düzeninin işleyişinde işveren itirazlarından yaşananlarla, çatışmacılıklarla ortaya çıkmış gelişmelerdir. Perde arkasında gizli kalmış ayrıntıda yetki çatışmalarındaki hukuksal sorunların çözülmemesi, bilinçli işçilerin cezalandırılmalarında araç olarak kullanılması vardır.

Geçmiş yıllardan büyük işyerlerinde yaşanmış önemli çatışmaların haberlerine bir bakarsak, ortak başlıklar içinde, istenmeyen sendikayı (ki bu çoğunlukla DİSK üyesi sendikadır) seçmiş, üyesi kalmakta direnmiş işçilerin işten atılmaları ile başlayan fabrikalar önlerindeki direnişler; bir adım ileri, işgal eylemleri; polisin doğrudan çatışmacı devreye girmesi ile yaralanmalar, ölümler bile vardır.. Bir adım ileri yoğun sanayi bölgelerinde, Eyüp’te, Kartal’da işçiler aile kökenleri ile birlikte bile akraba sayılacak boyutlarda ortak gecekondu alanları, kahvelerde yaşarlarken, sözleşme düzenindeki gelişmelerden fazlası ile etkilenerek bilgi sahibi de olabilirler.

Kamuda kolay, özel sektörde çok zorlu, çatışmacılık ortamında sendikacılıkta, zorunlu doğmuş ayrışmada, DİSK’i kurarak var olmak zorunda kalan hak aramada direngen sendikacılık yapısı da söz konusudur. Çapraz ürün olarak sermayenin bulduğu yol, yaklaşımla, Türk-İş üyesi öncelikli çoğunluk yetkisi almış sendika ile yapılan sözleşmelere, sokulan bir özel madde de önemlidir. Aynı işyeri için daha sonra bir başka sendikanın imzalayacağı sözleşmeden gelen haklardan da, bir önceki sözleşmeyi imzalamış sendikanın üyesi işçiler otomatik yararlanacaklardır.

Süreç çok kısa bir dönemde bile özel sektörde bedel ödeyen işçiler ve sendikaların hak kazanımlarının kolay yoldan diğer sendikalara geçişi sayesinde, Türk-İş çatısı altında kolaycılığı da beslemiştir. Bütün bu satır araları, DİSK’in kapatılmasını öngören, gece yarısı çıkarılmış bir yasaya karşı direnme kararı alan ve güçlü bir direnişle 15-16 Haziran eylemlerini koyan sendikalar ve işçilerin ortak kararlarına, çoğunluk Türk-İş’in örgütlü olduğu işyerlerin işçilerinin de neden bu kadar çok katılmayı seçtiklerini açıklamak içindi..

DİSK’in kapatılmasının özünde özel sektörün işçi haklarını geri çekme provokasyonu olarak algılanmasında DİSK yönetimi ve tüm bağlı sendikaların yöneticileri ile işyeri temsilcilerinin katıldıkları, 15-16 Haziran direnişinin kararlarının alındığı, Merter’deki 14 Haziran tarihli toplantıya geçersek..

14 HAZİRAN GÜNÜ, GENEL DİRENİŞ KARARI ALINDI

Kamuoyu, dipten gelen dalganın, özel sektörde çok kısa zaman dilimleri içinde yaşanan derin çatışmacılığı, sonuçlarını atlamış olacak ki, DİSK’in kapatılması kararı ile yazılmış senaryonun sonuçlarından doğabilecekleri de atladı. Cumhuriyet gazetesi yaşamın her alanındaki toplumsal duyarlılığı sendikal alan haberciliğinde de ciddiye alıyor olarak, güncel büyük çatışmaları, sonuçta uzlaşma ile biten sözleşmeleri haber yapmanın ötesinde İş ve İşçi Hareketleri sayfası da açtığından, gelişmeleri atlama lüksümüz yoktu.

Doğal olarak 14 Haziran günü DİSK’in kapatılmasını hedefleyen yasaya karşı, DİSK’e bağlı tüm sendikalar, yönetim kadroları ile işyerleri temsilcilerinin genişletilmiş yöneticiler toplantısını, sabahtan akşama tartışmaları, alınan sonuç kararları ile izlememek olanaksızdı. Gazetedeki yönetici arkadaşlar bir gün sonrası için özel sektör fabrikalarının boşaltılarak, fabrikalara zarar vermeden ancak sokaklara çıkılarak yapılacak büyük yürüyüşlerle, üretimin, kentin yaşamının ne boyutlarda felç olabileceğinin bir anlamda kışkırtıcılığını yapmış olmaktan kaçındılar.

Doğrusu geçmişten, hangi direnişlerin, hangi büyük eylemlerin evrilmesi halleri üzerinden öylesine farklı deneyimlerim, gözlemlerim olmuştu ki.. Kusursuz tartışılmış, kamuoyuna çok işlevsel yansıtılmış programların eksiksiz onaylanmış olmasına karşın, bu tür eylemlerin pratiğinin nasıl gelişeceğini kestirmek de zordu.

Ancak ortaya çıkan boyutları, hele de Türk-İş içinde örgütlü işçilerin ağırlığı benim de öngörülerimin çok üstünde bir işçi sınıfı patlamasının, gazaba gelişinin örneği olarak, iktidar erk odaklarının tümünü birden çok korkuttu.. Belgesellerde çok çarpıcı ayrıntıları olan gelişmelere ilişkin en anlamlı birkaç sayfamızdan görüntüleri paylaşmakla yetinmek gerek.

Fazla söze gerek yok, 50. yıldönümünde “Türkiye işçi sınıfına selam” demekle yetinmek gerek.. Sonrası da olacak elbet.. Bir koldan cezalandırmalarla, kara listelerle, işçileri uzun soluklu açlığa mahkûm ederek teslim almayı seçen işveren örgütleri, işverenler ile, aklı başında olan, akıllarını başlarına devşirenlerin, her koşulda evrensel ölçeklerde sendikal hakları tanımanın daha kolay ve barışçı yol olduğunu gözeterek, sendikal hak kulanımları, toplusözleşme özgürlükleri önündeki çapraz tuzaklardan vazgeçmiş olarak barışçı yollardan yürümeleri..

Dikkatinizden kaçmamalı, pek çok büyük özel sektör patronajları, sıkıyönetim, tutuklamalar, 12 Mart sonrası süreçler içinde de barışçı çözümlerle daha kazançlı çıktıklarının sonuçlarına ulaşmış olarak sonuda barış sözleşmelerini imzalamaktan vazgeçmemişlerdir. Sonuçta DİSK ve sözleşme yapan sendikaları kapatılamamıştır.

Dönemin bütünlüğü içinde, zamanın ruhuna uygun, kamu sözleşmeleriyle de bağlantılı gerçek toplam reel ücretlerde iki yılı aşan bir geriye çekilme yaşanmıştır..

TAM GÜN EYLEMLERİ

Sonraki yıllardan günümüze uzanan insandan yana ve insana karşı haklar savaşımında ilkeli duruşun uzun soluklu eylemlerinde, dönemin yılları içinde Türk Tabipleri Birliği öncülük yapıyor. 1970’i demokratik örgütlenmeler adına atlamamak üzere birkaç örnekle paylaşımı ancak yapabiliriz. Nasılsa devamı örnekler hep dönemin koşullarının özelinde elbet, aynı ortak çıkarlar eksenleri savaşımı üzerinden sürüp gidecek..

Sermayenin insanı ezen çıkarları ile insan hakları savaşımının bitmeyen sorumlulukları eksenlerinde.. Meraklıları için 8 Ocak tarihli ile 14 Şubat tarihli, Erdal Atabek’in Türk Tabipleri Birliği Başkanı şapkasının yanı sıra Cumhuriyet’in yazarı olarak “Olaylar ve Görüşler” başlıklı iki yazısına göz atmalarını önerebilirim..

Dikkat çekilmesi gerekli bir başka çıkış ise sonraki provokasyon cinayetlerinde öldürülen, katilamı faili meçhuller kapsamında kalmış, dönemin İTÜ Rektörü Bedri Karafakioğlu’nun çıkışı. 25 Mart tarihli Cumhuriyet’in birinci sayfasında yayımlanmış haberde, tam gün yasası üzerinde oynanarak bilim insanlarına ticaret yolunun açılmasında çok etkin bir başka alan olan mühendislik hizmetleri nedeniyle, bilim insanlarının satın alınmalarına karşı çıkışında, üniversitelerin eğitim yapamaz hale getirileceklerini açıklıyor.

Karafakioğlu, fakülteler dekanları, asistan temsilcileri ile birlikte düzenlediği toplantıda yaptığı açıklamada, paralı özerk üniversitelerin açılması ile mühendislik biliminin ticarete teslim edilmesinin sakıncalarının altını çiziyor.

CUMHURİYETİN AYDINLANMACILARI, İLHAN SELÇUK, NADİR NADİ, OKTAY AKBAL 15-16 HAZİRAN’A İLİŞKİN YAZILARIYLA İŞÇİ SINIFININ YANINDA YER ALIRLAR

Köşe yazılarını uzun uzun alıntılamanın olanağı yok. Tarihlerini vererek kimi satırbaşlarını paylaşmakla yetinmeliyim.. İlhan Selçuk 16 Haziran günü köşesinde köprülerin açılışına tanıklık etmiş, Karaköy’den geldiği Unkapanı Köprüsü’nün açılışında yaya geçmeyi başarmış olarak, içinde kara mizahla güne ilişkin sokaktaki tepkileri derlemiş.

30 Haziran günlü Pencere köşesi, Amerikan pazarında, yine Amerika, CIA odaklı sarı sendikacılıktan örnekleri paylaşıyor. Oktay Akbal ise Mehmet Ali Aybar’ın Meclis’teki eleştirilerine de yer verdikten sonra ülkenin bilim insanlarını, sağduyu sahibi yurttaşlarını, dürüst siyasetçileri, anayasanın, yasaların tanıdığı hakların yanında yürekli duruşa çağırıyor.. Nadir Nadi, Meclis’in yasalarla sendika kapatma operasyonunu göstermelik demokrasimizin garip cilvelerinden biri olarak değerlendiriyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon