Silivri Kadınları!
Bir gün önce Cumhuriyet’ten emekli, ikinci sayfanın eski sorumlusu sevgili Sami Karaören’i arıyorum. Sesi inanılmaz kertede eski günlerdeki gibi diri ve candan.
Yarın Silivri’ye gidiyorum.
“Hepsine, başta Mustafa olmak üzere candan sevgi ve selamlarımı ilet lütfen!” diyor.
Ben de kendilerini Silivri dönüşü en kısa zamanda ziyaret edeceğimi ve izlenimlerimi paylaşacağımı söylüyorum.
O her zamanki arı Türkçesi ve sonsuz nezaketi içinde akşam üstleri dostları ile söyleştikleri bahçesinde ağırlama isteğini yineliyor.
Kimi öğretmen, kimi emekli memur, kimi işçi emeklisi, kimi ev hanımı; hepsi Silivri’deki tutsaklar için Silivri Cezaevi Kampusu içindeki mahkemeye gelmişler. Kadın yüreği, ana yüreği! Korumacı, sahiplenici…
Çocukları onları bekliyor; gözleri ve yürekleri kapıda!
O yüzden anneler hiçbir bıkkınlık ve yorgunluk göstermeden her duruşma günü Silivri tutuklularının yanına, onlara koşuyor ve koşacaklar; onlar, Nene Hatun’lar, Fatma Seher’ler; onlar Gorki’nin “Ana”sı... Evlatları için canlı bombaya kendini feda etmekte tereddüt etmeyen; enkazın altında bebeğini tükürüğü ile yaşatmayı bilmiş kadınlar! Onlar ana! Onlar Silivri kadınları!
Silivri’de duruşmada hazır bulunan tutukluların her biri henüz mahkeme heyetinin yer almadığı salonda, kapılar açılır açılmaz Trakya’nın o güzelim sarı günebakanları gibi onları ısıtıp açtıracak güneşlerine, kapıya dönüyorlar!
Silivri’nin sembolleri Tuncay ve Mustafa dışarıyı, umutlarını içeriye koşuşturan anneleri için yerlerinden kalkıp 5 - 6 metre gibi bir mesafeden de olsa o her zamanki güleç yüzleri ile bir bilgi ve sevgi alışverişi gerçekleştirecekleri Silivri kadınlarına, arkaya, annelerine koşuyorlar. Hiçbir çıkarla tanımlayamayacağınız bir buluşma!
Anneye soruyorum: “12 Eylül’den bir hafta önce eşim vuruldu. Biz tek olmamak için buradayız. Sevgi vermek için yanlarındayız. Burda olanlara özenmiyor değilim. Keşke eşim yaşasaydı!!!”
Uzaktan kucaklaşmalar; kucak dolusu sevgiler, bir o kadar saygı! Ama bu sevgi şöleninde her ne kadar bir kenara atılmış görünse de hepsinin ama hepsinin üstünde, yüreklerine gömdükleri bir itirazın büyük ağırlığı var.
Gerek Tuncay Özkan gerekse Mustafa Balbay, kim olursanız olun karşınızda “toprak olacak” kadar alçakgönüllü iki güzel insan… Kim bilir belki de yalnızca bu nedenden ötürü Zulümhane’yi, yani çile çekmeyi hak ediyorlar!
5-6 metre mesafeden Mustafa’ya Sami Bey’in selamlarını iletiyorum.
Her zamanki içtenliği ile “Nasıl, sağlığı iyi mi” diye soruyor. Kahvesini içmeyi özlediğini söyleyip “Tuzlu kahve, o anlar ” diye ekliyor. “İnşallah, çok sevdiği bahçesinde içersiniz!” diyorum. “Şile’yi de anımsatın” diyor.
“Tuncay’cığım yüzümüz yok seni görmeye, nasıl da esefleniyorum yalnız bırakılmana, oyların boşa gitmesine!” diyemeden sevgimi ve getirdiğim kucak dolusu selam ve sevgileri seslendiriyorum kendisine.
Anneye soruyorum:
“Müzik öğretmeniyim” diyor. “Duruşmaların çoğuna geliyorum. Hukukun katledildiği yasalar ve onların uygulamasını görüyorum. İddianamenin doğru hazırlandığından şüpheliyim. Bir tiyatrodayım sanıyorum. Muhalif olanların baskı altına alındığı bir arena!”
Anneye soruyorum: “İşçi emeklisiyim, bu mahkeme bir erkeğin çamaşır yıkamasına benziyor; beyaz ve siyahları aynı anda yıkıyor. Aklar kararıyor, karalar aklaşıyor.”
Anneye soruyorum: “Mahkemeye güvenmiyorum. Bir şey çıkacağını sanmıyorum. Terörist başı çıkarılacağı zaman bizim çocukları da çıkaracaklar” diyor.
Heyet geliyor; duruşma başladı.
Anneye soruyorum: “Elbette faili meçhule karşıyım. Ama şu anda yargılanan kişi bir devlet memuru. Şimdi onun yargılanması neyi ifade ediyor? Hangi barıştan söz ediyoruz? Bu kişiye bu görevi kim vermiş, öyle değil mi?” diyor.
Sanıkların telefon kayıtları ile ilgili bir sorgulama yapılıyor. Yargıçlar, bire bir yargılama yapmaktan oldukça uzak, salonun dışında gibiler! Yargıç - sanık baş başalığı yok! Yargılama, yargıçların sanıkların gözlerine bakmadığı, empati kurmadığı, benim alışık olmadığım tatsız bir yargılama; alışamayacağım.
Anneye soruyorum: Yanıt, “Ceza Sömürgesi’ni okumuş muydunuz? Tam da işte o!” oluyor.
Heyetteki meslektaşlarımı düşünüyorum; bu yeni yargılama yöntemi hiç kolay olmasa gerek!
Yerlerinde olmak istemezdim; istemedim de.
Umran Sölez Tan E. İstanbul Çocuk Mahkemeleri Yargıcı
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza