Tanıdık, bildik öyküler!

Bakele kitaptaki ilk öykü ama bence “son” olmalıydı. Hani oradaki “Dede,” (Acaba Sezgin Kaymaz’ın dedesi mi?) çok sevdiği, el üstünde tuttuğu karısına Vesile değil de hep “Bakele” diye sesleniyor ya! Ne demekmiş peki “Bakele?”. “Canım” demekmiş, ve “aşkım” ve “bir tanem ve “her şeyim” ve “ömrümün varı” ve “gözümün nuru” ve “kalbim” ve “ışığım” ve daha yüz binlerce güzel söz, güzel ses demekmiş. İşte onun için diyorum, erkekler kadınlarını keşke Güldünya, Seher, Edibe diye değil de hep “Bakele” diye çağırsalar.

Yayınlanma: 22.05.2021 - 00:05
Abone Ol google-news

GEÇMİŞ ZAMAN ODUR Kİ...

Sezgin Kaymaz’ı okuyanlar çok iyi bilir... Öyküleri romanları hep “tanıdık bildik” yerlerde geçer, kişiler, konuşmalar da öyle, çocukluğunuzun geçtiği sokaklardaki sizden bizden birileridir onlar.

Siz de kirada oturmuştunuz o mahallede, büyük ihtimal yazları sizi de aynı kuran kursuna göndermişti ana babanız. Hasibe Teyze çapraz komşunuzdu.

Köşedeki bakkal daha ölmemişse veresiye defteriniz belki hâlâ rafta duruyordur. O çocuk sınıf arkadaşınız olmasa da yan sınıfta değil miydi?

Ya o yüreğinizi hala keskin bir bıçak gibi kanırtan aşk? Onu sevmiş, pişmanlığın zirvesini yaşamıştınız da hani, sonradan başınızı taşlara vurmuştunuz...

Aklınızda geçen ama dilinize varamayan küfürler bile aynı değil miydi? Nedense, küfür edemezdiniz de yana yakıla aklınızdan yakası açılmadık o kötü sözleri geçirirdiniz hani. İşte o zaman bir türlü diyemediğiniz küfürler şimdi Kaymaz’ın kaleminden dökülüp bunca yıl sonra yüreğinizi soğutan küfürler.

Aklınızdan çıkmamıştır sanırım, biraz düşünün, kim biraz yalana sığınıp kendini farklı göstermeye kalkışmamıştı ki okuldayken?

“Zaten ben emniyet müdürünün oğluydum artık. Aysel Teyze bile sıkıştırmıyordu beni meselâ. Çamaşır asarken, “N’apsın, adam koskoca poliz…” diyordu karşı balkonda çiçek sulayan Gülizar Teyzeye…” (Ben Kime Çektiysem Artık... / s.59)

Ya şu mecburi kaynana-kaynata ziyaretleri? Doğruyu söyleyin, ayaklarınız geri geri gitmez miydi?

“‘Bir ziyarete gitsek,’ dedi. / ‘Kimi?’ / ‘Annemizle babamızı. Yalnız kaldılar kaç haftadır. Ben de hastaneye yatınca…’ / ‘Valla boşarım seni, bi daha da arkama dönüp bakmam.’” (İkinci Şık / s.102)

TANIDIK HAYALLER

Hiç mi hayvan beslemediniz evinizde? Yıllar su gibi akıp geçti de yaşlı köpeğiniz Julia’yla vedalaşma zamanı geldiğinde hüngür hüngür ağlamamış mıydınız? Yoksa gözyaşlarınızı gizli gizli mi akıtmıştınız utanıp?

“Ağlaya ağlaya başında sabahlıyor, yatamadığı için yorgunluktan sallanıp devrilmeye başladığında kaleci gibi uçup kucaklıyor, yeniden ayağa dikip ağlıyorduk. Kalbi artık beş yüz vuruş yapıyordu. Uzaktan bak, rüzgar almış yelken bezi gibi gibi çarpışıyordu kaburgaları. Kan tükürüyor, kan işiyor, kan kusuyor, kan dışkılıyordu. Hülya, uyutturalım biz artık Julia’yı…” (Aşkın Hasretle İmtihanı / s.108)

Sezgin Kaymaz’ın Bakele’deki öyküleri okuru hemen çekip alıyor sayfalarının arasına. Örneğin, “Ahlaksızlığın Ahlakı”nı okurken, birden sayfayı çevirmeyi unutup, “Yahu Petek Pastanesi, Cebeci’ye giderken Kolejin oradaki pastane değil miydi?” diye geçmişinize dönüp, okul yıllarındaki yaşanmışlıkları bir bir aklınızdan geçiriyorsunuz...

Hele “Kimseye İyilik Etmeyeceksin” başlıklı öyküdeki yedek parçacı. Hani şu bir anda zengin olmak isteyen ama sonunda Münip Dayı’yla Batur’un oyununa gelip, soyulup soğana çevrilen parçacı. Kurduğu hayal ne kadar da tanıdık:

“Conta takımlarım kapış kapış satılıp raflardaki istifleri alçaldıkça ben yükseliyorum. Hayallerim almış başını gitmiş. Arsalarımdan imar geçiriyor Gökçek, veriyorum müteahhide, yüz binlerle dairem oluyor, takım elbisemin rengine göre mercedes giymeye başlıyorum.” (s.122)

Bakele ise aslında kitaptaki ilk öykü ama bence “son” olmalıydı, hani pastanın üstündeki o güzelim çilekli krema gibi damağınıza zihninize yapışıp sizi gülümsetmeliydi bence...

Hani oradaki “Dede” (Acaba Sezgin Kaymaz’ın dedesi mi?) çok sevdiği, el üstünde tuttuğu karısına Vesile değil de hep “Bakele” diye sesleniyor ya...

Ne demekmiş peki “Bakele”? “Canım” demekmiş, ve “aşkım” ve “bir tanem” ve “her şeyim” ve “ömrümün varı” ve “gözümün nuru” ve “kalbim” ve “ışığım” ve daha yüz binlerce güzel söz, güzel ses demekmiş.

İşte onun için diyorum, erkekler kadınlarını keşke Güldünya, Seher, Edibe diye değil de hep “Bakele” diye çağırsalar.

Bakele / Sezgin Kaymaz / İletişim Yayınları / 192 s. / 2021.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler