İlf ve Petrov’dan sandalye peşinde bir Rusya turu!
Rusya’da yayınlanan pek çok gazetede ortaklaşa “gülmece öyküleri” kaleme alan, neredeyse tüm kitaplarını da ortaklaşa yazmış İlya İlf ve Yevgeni Petrov’un, yüzyıl önce kaleme aldıkları, 1920’lerin sonlarında Rusya’da iki yüzü aşkın baskı yapan gülmece romanları On İki Sandalye’de (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) okuyucuları eğlenceli bir Rusya turuna çıkarıyor.
Nabokov’un “dahi ikizler” diye andığı, neredeyse tüm kitaplarını ortaklaşa yazmış İlf ve Petrov’un On İki Sandalye’si, satılmış bir yemek takımının sandalyelerinden birinin altına dikilerek gizlenmiş paha biçilmez mücevherlerin peşine düşen İppolit Matveyeviç ile Ostap Bender’in başından geçen trajikomik olayları konu ediyor.
Çevirmen Mustafa Kemal Yılmaz’ın dipnotları ise, Rusya tarihini, sosyal ve kültürel yapısını Rus şairlerinin unutulmaz dizeleri eşliğinde gülümseterek aktarıyor.
‘Rahatsız eden’ bir sanatçının otoportresi!
Performans sanatçısı Marina Abromovic, “dosta düşmana adıyorum” dediği Duvarlardan Geçmek - Bir Otobiyografi’ (Everest Yayınları / Çeviren: Dila Altındiş Balcı) adlı kitabında, annesine nefretini, komünizmle sınavını aşklarını cinselliğini kalp yaralarını anlatıyor, “kendi ölümünün gösterisini” planlıyor.
Murat Uyurkulak’tan ‘Merhume’ ve ‘Hoca, Baba, Amca, Ben’
Salya ve kan ve ter kuşatmasında yaşamlar... Arka sokaklar, ışık girmez evler, batakhaneler... Hep kaybedenler, son gülenler, şahane gülenler... Murat Uyurkulak’tan, odağında ölüme giden kısa yolda “tek başına” ilerleyen genç kadın, “müstakbel mevta” Evren Tunga’nın yaşamının diğer yaşamlarla kesişmeleriyle gelişen bir cinayet romanı; Merhume (Can Yayınları).
Uyurkulak, Merhume’den sonra Hoca, Baba, Amca, Ben (Can Yayınları) başlığı ile yayımlanan “anason kokulu” öykülerinde ise “devrimci-alkolik hoca, baba, amca üçgeni”nde üç yaşlı adamı, 12 Eylül’de yaşananları, çocukluk arkadaşı Didem Madak ile yıllar sonra karşılaşmasını, gençliğininin penceresinden anlatıyor.
Yaşamı ve yapıtlarıyla Kurt Vonnegut!
Savaş karşıtı yazar Kurt Vonnegut’u savaşlar dünya halklarını bugün de kasıp kavururken, “yeniden okumak” istemez misiniz? Nazilerin Dresden’de esir aldığı yazar, sağ kalmayı başardığı 2. Dünya Savaşı cehenneminin anılarını yıllarca aklında tutup sonunda nasıl romanlaştırdı? Vonnegut, yıllar boyu çevre kirliliği, robotlaşma, ve hatta “kullanışlı din” elinde yok olmaya sürüklenen dünyayı kalemiyle işaretlerken, bugünleri mi görmüştü?
Kendisinin de kabul ettiği nitelemeyle, “bilimkurgu yazarı” Kurt Vonnegut, doğumunun yüzüncü yılında Can Yayınları tarafından üç yetkin çeviriyle yayımlanan üç romanı ile yeniden aramızda: Mezbaha Beş (Çev. Hamdi Koç), Kedi Beşiği (Cem Akaş), Şampiyonların Kahvaltısı (Mahir Ünsal Eriş).
Cicero’ya göre kader!
Roma’yı birey, geleneksel toplum düzeni ve devlet üçgeninde ele alan konuşmaları, felsefi ve teknik eserleriyle her çağın insanını etkilemeyi başarmış büyük devlet adamı, hatip ve düşünür Cicero (M.Ö. 106 - M.Ö. 43), Kader Üzerine’de kader (kaçınılmazlık, determinizm) ve özgür istenç sorunuyla ilgili Yunan felsefe okullarının birbiriyle çatışan farklı görüşlerini aktarıp yorumlar.
Bunu yaparken sadece yaşadığı dönemin Romalılarına değil, bugünün okurlarına da bu çetin sorunu çözebilmelerinde yardımcı olmakta, en azından farklı yaklaşımlara dikkat çekmektedir.
“Su gibi akan” öyküler!
Boş Zamanlar, usta öykücü Cemil Kavukçu, Can Yayınları etiketiyle yayımlanan yeni öykü kitabı Boş Zamanlar’da sıradan iç dünyaların derinlerinden sesleniyor. Küçük ayrıntılardan katı gerçekleri çekip çıkaran, gölgesi koca bir yaşama vuran bir anıyı ince ince işleyen Kavukçu; toplumun farklı katmanlarından kişilerin sanrılı gerçekliklerine, sıkıntı ve çilelerine, bağımlılıklarına, yaşadıkları küçük yerlerden kurtulma hayallerine ve sürgün edilmişliklerine ışık tutuyor. Bir kez daha görünürdeki gerçeklik ile yaşananlar arasındaki uçurumları gözler önüne seriyor.
‘Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce 10: Feminizm’
İletişim Yayınları’nın 880 sayfalık derlemesi, Feminizm’in günümüze uzanan yolculuğunu olaylar, basılı eserler, gündelik yayınlar, sloganlarla dile getiriyor. Derleme geçmişteki akımları, olayları, Halide Edip’ten Ayşe Arman’a, Şirin Tekeli’den Konca Kuriş’e, Gülten Kışanak’a, Leyla Erbil’e, Tezer Özlü’ye uzanarak tartıştırıyor. Kürdün, Alevinin, Ermeni’nin, Rum’un “kadınlığa” bakışı da seslendiriliyor.
İlf ve Petrov’dan sandalye peşinde bir Rusya turu!
Rusya’da yayınlanan pek çok gazetede ortaklaşa “gülmece öyküleri” kaleme alan, neredeyse tüm kitaplarını da ortaklaşa yazmış İlya İlf ve Yevgeni Petrov’un, yüzyıl önce kaleme aldıkları, 1920’lerin sonlarında Rusya’da iki yüzü aşkın baskı yapan gülmece romanları On İki Sandalye’de (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) okuyucuları eğlenceli bir Rusya turuna çıkarıyor.
Nabokov’un “dahi ikizler” diye andığı, neredeyse tüm kitaplarını ortaklaşa yazmış İlf ve Petrov’un On İki Sandalye’si, satılmış bir yemek takımının sandalyelerinden birinin altına dikilerek gizlenmiş paha biçilmez mücevherlerin peşine düşen İppolit Matveyeviç ile Ostap Bender’in başından geçen trajikomik olayları konu ediyor.
Çevirmen Mustafa Kemal Yılmaz’ın dipnotları ise, Rusya tarihini, sosyal ve kültürel yapısını Rus şairlerinin unutulmaz dizeleri eşliğinde gülümseterek aktarıyor.
Hulki Aktunç’un delikanlılık güncesi! Nursun Erel’in yazısı...
Sevdiğiniz yazarın yaşamını merak etmez misiniz? Yazdıklarının kendi yaşamıyla ne kadar örtüştüğünü, yazmasına nelerin yol açtığını, ona o romanları, öyküleri, şiirleri yazdıran olayları, çocukluğunu, aşklarını, gençliğini, hangi yazarları sevdiğini, hangi yazarları sevmediğini...
İşte meraklılarına güzel bir olanak; Sen Buranın Kışındasın-Günlükler: 1964-1967 (Yapı Kredi Yayınları). Hulki Aktunç’un (27 Ocak 1949-29 Haziran 2011) 15 yaşında tutmaya başladığı, Erzincan’da askeri ortaokul ve lise yıllarından başlayıp, okulu terk edip 18 yaşında İstanbul’a dönüşüne kadar tuttuğu Günlükler (Yapı Kredi Yayınları), Doğan Yarıcı tarafından yayıma hazırlanmış.
Paulo Coelho’dan Mete Gazoz a ‘Okçu’nun Yolu’
Paulo Coelho, Tokyo Olimpiyatları’nda okçuluk dalında altın madalya kazanan milli sporcumuz Mete Gazoz’a ithaf ettiğini açıkladığı Okçu’nun Yolu’nda (Çev. Emrah İnce / Can Yayınları), marangoz Tetsuya eliyle “bilge kişi-yol gösteren” konumunda.
Genç bir okçu ile aynı sporun ustası Tetsuya arasında geçenleri öyküleştiren ve yaşamın anlamını sorgularken mutlu yaşam sürdürmenin anahtarını ok-yay-hedef üçlüsüyle vermeyi amaçlayan yazara bu kitabı yazma fikrini bir sabah Karayipler’in Saint Martin adasında kendisini judo yaparken gören bir dostu vermiş.
‘Rahatsız eden’ bir sanatçının otoportresi!
Performans sanatçısı Marina Abromovic, “dosta düşmana adıyorum” dediği Duvarlardan Geçmek - Bir Otobiyografi’ (Everest Yayınları / Çeviren: Dila Altındiş Balcı) adlı kitabında, annesine nefretini, komünizmle sınavını aşklarını cinselliğini kalp yaralarını anlatıyor, “kendi ölümünün gösterisini” planlıyor.
“Bir Vatan Evladının Notları”
James Baldwin’in başta ABD olmak üzere, tüm dünyaya yönelttiği toplumsal ve kültürel bir eleştiri çalışması, siyah bir adam ve bir Amerikalı olarak kimlik arayışının da samimi bir portresi niteliğindeki Bir Vatan Evladının Notları (Can Yayınları / Çeviren: Suat Ertüzün), otobiyografi türünün klasiklerinden biri kabul ediliyor.
Baldwin’in bu kitapta bir araya getirilen, 1940’larda ve 1950’lerin başında, henüz yirmili yaşlarındayken yazdığı denemeler, Sivil Haklar Hareketi’nin şafağında, Harlem’deki gündelik yaşamdan muhalif romana, filmlere ve yurtdışındaki Afro-Amerikanların deneyimlerine kadar ABD’de siyah olmanın karmaşık durumunu araştırıyor.
Mutluluğa tam isabet!
Paulo Coelho, Tokyo Olimpiyatları’nda okçuluk dalında altın madalya kazanan milli sporcumuz Mete Gazoz’a ithaf ettiğini açıkladığı Okçu’nun Yolu’nda (Çev. Emrah İnce / Can Yayınları), marangoz Tetsuya eliyle “bilge kişi-yol gösteren” konumunda.
Genç bir okçu ile aynı sporun ustası Tetsuya arasında geçenleri öyküleştiren ve yaşamın anlamını sorgularken mutlu yaşam sürdürmenin anahtarını ok-yay-hedef üçlüsüyle vermeyi amaçlayan yazara bu kitabı yazma fikrini bir sabah Karayipler’in Saint Martin adasında kendisini judo yaparken gören bir dostu vermiş.
‘Feminizm’
İletişim Yayınları’nın 880 sayfalık derlemesi, Feminizm’in günümüze uzanan yolculuğunu olaylar, basılı eserler, gündelik yayınlar, sloganlarla dile getiriyor.
Derleme geçmişteki akımları, olayları, Halide Edip’ten Ayşe Arman’a, Şirin Tekeli’den Konca Kuriş’e, Gülten Kışanak’a, Leyla Erbil’e, Tezer Özlü’ye uzanarak tartıştırıyor. Kürdün, Alevinin, Ermeni’nin, Rum’un “kadınlığa” bakışı da seslendiriliyor.
James Baldwin’den denemeler
James Baldwin’in başta ABD olmak üzere, tüm dünyaya yönelttiği toplumsal ve kültürel bir eleştiri çalışması, siyah bir adam ve bir Amerikalı olarak kimlik arayışının da samimi bir portresi niteliğindeki Bir Vatan Evladının Notları (Can Yayınları / Çeviren: Suat Ertüzün), otobiyografi türünün klasiklerinden biri kabul ediliyor.
Baldwin’in bu kitapta bir araya getirilen, 1940’larda ve 1950’lerin başında, henüz yirmili yaşlarındayken yazdığı denemeler, Sivil Haklar Hareketi’nin şafağında, Harlem’deki gündelik yaşamdan muhalif romana, filmlere ve yurtdışındaki Afro-Amerikanların deneyimlerine kadar ABD’de siyah olmanın karmaşık durumunu araştırıyor.
Cicero’ya göre kader!
Roma’yı birey, geleneksel toplum düzeni ve devlet üçgeninde ele alan konuşmaları, felsefi ve teknik eserleriyle her çağın insanını etkilemeyi başarmış büyük devlet adamı, hatip ve düşünür Cicero (M.Ö. 106 - M.Ö. 43), Kader Üzerine’de kader (kaçınılmazlık, determinizm) ve özgür istenç sorunuyla ilgili Yunan felsefe okullarının birbiriyle çatışan farklı görüşlerini aktarıp yorumlar.
Bunu yaparken sadece yaşadığı dönemin Romalılarına değil, bugünün okurlarına da bu çetin sorunu çözebilmelerinde yardımcı olmakta, en azından farklı yaklaşımlara dikkat çekmektedir.
Zor yaşamlar ve anason kokulu öyküler!
Salya ve kan ve ter kuşatmasında yaşamlar... Arka sokaklar, ışık girmez evler, batakhaneler... Hep kaybedenler, son gülenler, şahane gülenler... Murat Uyurkulak’tan, odağında ölüme giden kısa yolda “tek başına” ilerleyen genç kadın, “müstakbel mevta” Evren Tunga’nın yaşamının diğer yaşamlarla kesişmeleriyle gelişen bir cinayet romanı; Merhume (Can Yayınları).
Uyurkulak, Merhume’den sonra Hoca, Baba, Amca, Ben (Can Yayınları) başlığı ile yayımlanan “anason kokulu” öykülerinde ise “devrimci-alkolik hoca, baba, amca üçgeni”nde üç yaşlı adamı, 12 Eylül’de yaşananları, çocukluk arkadaşı Didem Madak ile yıllar sonra karşılaşmasını, gençliğininin penceresinden anlatıyor.
Tanıdık, bildik öyküler! (11.07.2021)
Bakele kitaptaki ilk öykü ama bence “son” olmalıydı. Hani oradaki “Dede,” (Acaba Sezgin Kaymaz’ın dedesi mi?) çok sevdiği, el üstünde tuttuğu karısına Vesile değil de hep “Bakele” diye sesleniyor ya! Ne demekmiş peki “Bakele?”. “Canım” demekmiş, ve “aşkım” ve “bir tanem ve “her şeyim” ve “ömrümün varı” ve “gözümün nuru” ve “kalbim” ve “ışığım” ve daha yüz binlerce güzel söz, güzel ses demekmiş. İşte onun için diyorum, erkekler kadınlarını keşke Güldünya, Seher, Edibe diye değil de hep “Bakele” diye çağırsalar.
Kurt Vonnegut’tan üç yapıt üç çağrı!
Savaş karşıtı yazar Kurt Vonnegut’u savaşlar dünya halklarını bugün de kasıp kavururken, “yeniden okumak” istemez misiniz? Nazilerin Dresden’de esir aldığı yazar, sağ kalmayı başardığı 2. Dünya Savaşı cehenneminin anılarını yıllarca aklında tutup sonunda nasıl romanlaştırdı? Vonnegut, yıllar boyu çevre kirliliği, robotlaşma, ve hatta “kullanışlı din” elinde yok olmaya sürüklenen dünyayı kalemiyle işaretlerken, bugünleri mi görmüştü?
Kendisinin de kabul ettiği nitelemeyle, “bilimkurgu yazarı” Kurt Vonnegut, doğumunun yüzüncü yılında Can Yayınları tarafından üç yetkin çeviriyle yayımlanan üç romanı ile yeniden aramızda: Mezbaha Beş (Çev. Hamdi Koç), Kedi Beşiği (Cem Akaş), Şampiyonların Kahvaltısı (Mahir Ünsal Eriş).
Feminizm’in günümüze uzanan yolculuğu
İletişim Yayınları’nın 880 sayfalık derlemesi, Feminizm’in günümüze uzanan yolculuğunu olaylar, basılı eserler, gündelik yayınlar, sloganlarla dile getiriyor. Derleme geçmişteki akımları, olayları, Halide Edip’ten Ayşe Arman’a, Şirin Tekeli’den Konca Kuriş’e, Gülten Kışanak’a, Leyla Erbil’e, Tezer Özlü’ye uzanarak tartıştırıyor.
Tanıdık, bildik öyküler! (22.05.2021)
Bakele kitaptaki ilk öykü ama bence “son” olmalıydı. Hani oradaki “Dede,” (Acaba Sezgin Kaymaz’ın dedesi mi?) çok sevdiği, el üstünde tuttuğu karısına Vesile değil de hep “Bakele” diye sesleniyor ya! Ne demekmiş peki “Bakele?”. “Canım” demekmiş, ve “aşkım” ve “bir tanem ve “her şeyim” ve “ömrümün varı” ve “gözümün nuru” ve “kalbim” ve “ışığım” ve daha yüz binlerce güzel söz, güzel ses demekmiş. İşte onun için diyorum, erkekler kadınlarını keşke Güldünya, Seher, Edibe diye değil de hep “Bakele” diye çağırsalar.
Gökçek döneminde başkentte her “parsele” bir yolsuzluk!
Murat Ağırel, Parsel Parsel’de (Kırmızı Kedi Yayınevi); Melih Gökçek döneminde, “şaibeli ihaleler” yoluyla başkentte elde edilen ve “dost sofralarında paylaşılan” milyarlık rantı belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. Gökçek’in 24 yıl yönettiği Ankara’da, yapıp bozduğu projelerle devleti nasıl milyarlarca lira zarara uğrattığını yazarken, arkadaşlarını “ihale zengini” yapan Gökçek’in “ahireti” düşündüğünü (!) de ortaya koyuyor.
Feministler: ‘Ar değiliz, zar değiliz, mal değiliz, feministiz!’
İletişim Yayınları’nın 880 sayfalık derlemesi, Feminizm’in günümüze uzanan yolculuğunu olaylar, basılı eserler, gündelik yayınlar, sloganlarla dile getiriyor. Derleme geçmişteki akımları, olayları, Halide Edip’ten Ayşe Arman’a, Şirin Tekeli’den Konca Kuriş’e, Gülten Kışanak’a, Leyla Erbil’e, Tezer Özlü’ye uzanarak tartıştırıyor. Kürdün, Alevinin, Ermeni’nin, Rum’un “kadınlığa” bakışı da seslendiriliyor.