Türkiye’nin idealist mektebi
Salt Galata’da başlayan sergide, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Resim-İş bölümü eğitmen ve öğrencilerinin ürettiği çalışmalara yer veriliyor.
İstanbul Karaköy’de bulunan Salt Galata Kültür ve Sanat Merkezi’nde geçen haftalarda başlayan ‘İdealist Mektep, Üretken Atölye’ sergisi, Türkiye’nin modernleşme sürecinde ve ulus devletin inşasında sanat eğitiminin dönüştürücü etkilerini çeşitli kaynaklar, sözlü tarih çalışmaları ve seçili eserlerle sanatseverlere sunuyor. Gazi Eğitim Enstitüsü’nün (1929) Resim-İş bölümü eğitmen ve öğrencilerinin ürettiği çalışmaların yanı sıra Halkevlerinden (1932) çıkan çalışmalara ve Köy Enstitülerinin (1940) Gazi Eğitim’le olan dolaylı bağına tanık oluyoruz. Özellikle Türkiye’de eğitimin gelişim sürecini ve bugün geldiği noktayı göz önünde bulundurduğumuzda, genç Cumhuriyetin kıt kaynaklarla yarattığı ‘özverili’ değerin önemine bir kez daha şapka çıkartıyoruz. 1930’larda temeli atılan “yaparak öğrenme” modelinin güzel sanatlar alanındaki karşılığı, bir açıdan bu topraklar için eğitimde Anadolu Rönesans’ı anlamına geliyor.
Öyle ki, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde tüm modernleşme adımlarına rağmen üretim araçlarının gelişimini ıskalayan Osmanlı Devleti’nin köhnemiş ekonomik, sosyal ve kültürel bakiyesini sırtlanan genç Cumhuriyetin kalkınma hamlelerinin taşıyıcısı olacak bilinçli yurrttaşı yetiştirmesi gerekiyordu. Geçmişin arkaik değerlerinden kurtulmak için savaş veren Cumhuriyet, ‘yeni insan’ı yurttaş kılmak için giriştiği mücadelede, kendi kültürel normlarını yeniden keşfeden ‘eğitimci’ kadroların yetişmesini sağladı.
Yeni Adam dergisinde pedagoji alanında önemli tartışmalara yer verildi.
Eğitim, üretim içindir
Sesli materyalleri incelerken, bir konuşma oldukça ilgimizi çekiyor. Malik Aksel’in hayatını anlatan kısa bir belgesel bu. Sunumu da bir o kadar çarpıcı. Belgeselin sunucusu eğitimcinin niteliği ve toprağına bağlılığına ilişkin bir konuşma yapıyor. Bu konuşmayı dinlerken eğitimin toplumsal işlevi ve önemini düşünmeye başlıyorsunuz.
Şüphesiz, insanın yaşayabilmesi için sürekli üretmesi ve daha karmaşık üretim süreçlerine girmesi, bunlar için gerekli bilgiyi de üretip edinmesi gerekiyor. Harun Karadeniz bunu basit bir formülle, “Yaşam için üretim, üretim için bilgi ve bilgi için eğitim, eğitim üretim içindir” şeklinde nitelemişti. Buradan hareketle, 1930’larda ortaya çıkan model; bilginin süreklileşmiş şekilde aktarımını, yaşamsal pratikler içinde sınanmasını ve deneysel bir çalışmaya konu olmasını amaçladı. Dolayısıyla Türkiye’de eğitim yolu ile reform yapma, sadece Avrupa’ya öğrenci göndermekle, okul programları yapmakla ve Eğitim Bakanlığı’nı düzene sokmakla başlamadı. Dış bir otoriteye başvurmaksızın eğitimde bağımsız bir yolda yürümek için çareler arandı. İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve İsmail Hakkı Tonguç gibi düşünürlerin fikirleriyle oluşturulan yeni eğitim modelleri, Gazi Eğitim Enstitüsü, Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi önemli kurumların oluşmasını sağladı.
Malik Aksel ve öğrencilerinin yaptığı çalışmalara baktığımızda ise ortaya çıkan modelin hayata geçirilmesinin ardından, İstanbul ve Ankara’da yaşayan sanatçıların genel üslupla ilgili eğilimlerinin de evrensellik-yerellik karşıtlığı bağlamında birbirinden ayrıldığını görüyoruz. Kısacası, genç Cumhuriyetin belirlediği sanat ve kültür modeli sonucunda, Ankara yerel ve özgün sanatın merkezi haline gelirken İstanbul kültürel zenginliği, kozmopolit yaşantısı nedeniyle evrensel bir iz taşıyor.
Çarpıcı sanat birikimi
Ustalık bilgisinin gelecek kuşaklara katkılarını araştıran İdealist Mektep, Üretken Atölye’de Gazi Eğitim Resim-İş Bölümü’nde resim, grafik ve modelaj gibi sanat atölyeleriyle ağaç, maden ve mukavva işleri gibi uygulamalı iş atölyeleri sanatseverlerin dikkatine sunuluyor. Ayrıca İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun Yeni Adam dergisindeki pedagoji tartışmaları, Adnan Turani’nin 1960’lardaki Sanat ve Sanatçılar dergisinin bütün sayıları ve Halkevleri’nin Ülkü dergisinin Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş öğretmenlerince tasarlanmış kapaklar da bir araya getirilmiş.
Resim-İş Bölümü öğretmenlerinden ressam ve yazar Malik Aksel’in sanat tarihçisi Martina Becker’in seçkisiyle sunulan tabloları, Türkiye’de fotoğrafın yaygınlaşmasında önemli bir role sahip Şinasi Barutçu’nun fotoğrafları sergide yer alıyor. Bununla birlikte, Nevzat Akoral, Mustafa Aslıer, Muammer Bakır, Nevide Gökaydın, Mürşide İçmeli ve Süleyman Saim Tekcan’ın değişik baskı teknikleriyle gerçekleştirdiği eserler, Cengiz Çekil’in bit pazarlarından toplayıp üstüne adını iliştirdiği saatlerden oluşan 1200 Saat (2005) işi ve İsmail Saray’ın bu sergi için yeniden hazırladığı Duvara Ders Anlatma (1980/2018) enstalasyonu, ayrı pratiklere evrilen üretimlere örnek teşkil ediyor.
Osman Dinç’in ahşap, cam, keçe ve demirle ürettiği erken dönem işlerinden Triptik (1978) ile gündelik hayattan nesnelerle çalışan Remzi Savaş’ın demirden terazi ağırlıklarını sembolik bir dille yorumladığı İsimsiz (2006), Mustafa Altıntaş’ın Yapıcılar (2010) resmiyse Köy Enstitülerinin iş ve sanatı buluşturan eğitim düzenine gönderme yapıyor. Sergide, Halil Akdeniz’in henüz öğrenciyken kendi hazırladığı yağlı boyayla ürettiği Kompozisyon (1964) resmi ve Gülgün Başarır’ın 1965’te Refik Epikman atölyesinde çizdiği bir desen bulunuyor.
‘İdealist Mektep, Üretken Atölye’ sergisi 17 Şubat 2019’a kadar SALT Galata’da ziyaret edilebilir. Ardından sergi 4 Mart-7 Nisan 2019 tarihlerinde, Ankara’da Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Ankaralı sanatseverle buluşacak.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti